İz TV’de yayınlanan Murat Atilla ile Gündem özel programının konuğu, Türkiye Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Türkiye’de medyanın dönüşümünden, Basın Konseyi’nin çalışma politikası ve sansür yasasına kadar birçok önemli konuda değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’de gazeteciliğin yapısının bozulduğunu ancak Basın Konseyi’nin, verdiği kınama ve uyarı cezalarının bir mesleki ayıp niteliği taşıdığını söyleyen Türenç, “Kınamadan etkilenmeyen, sürekli uyarı alan belli başlı gazeteler var ve bu gazeteler bu duruma hâlâ daha devam ediyorlar. Türk medyasının yüzde 95’i kuşatılmış halde. Bunlar iktidar yanlısı, haberden uzak ve tek bir havuzdan beslenen bir medya haline geldi” dedi.

RTÜK BESLİYOR

Türk medyasının haberden uzaklaştığını ve neredeyse tamamının iktidar yanlısı oluşunu vurgulayan Başkan Türenç, “Medyanın yandaş olmayan kısmı yaklaşık yüzde 5’e tekabül ediyor. İktidar yıllardır bu yüzde 5’lik kesime karşı korku duyuyor. Gazetelerin yüzde 95’inin yanlı haber yapması, halkın yüzde 95’inin de bu fikri benimsediği anlamına gelmiyor. İnsanlar yüzde 5’lik alternatif medyalara yönelmiş durumda. Ayrıca yeni medya kanalları hızla rağbet görüyor. Yüzde 95 olan iktidar yanlısı medya grubu halk tarafından satın alınmadığı için artık RTÜK gibi aracılar ile besleniyor” diye konuştu.

Basın Konseyi’nin hem ana akım medya hem de yerel medya kanallarından oluşan bir heyet ile yola devam etmesinin gerçek şeffaf haberciliği yakalamakta önemli olduğunu vurgulayan Türenç, “Gazetecilik hesap vermek, şeffaf olmak, bir kişinin bile hakkını savunmaktır. Biz kendi konseyimizde yer verdiğimiz seçili üyeler ve duayen gazeteciler ile en doğru perspektifleri görmeyi amaç ediniyoruz. Seçilmiş üyelerden Atilla Gökçe, yerel medyadan ise TGF (Türkiye Gazeteciler Federasyonu) Başkanı Yılmaz Karaca, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Diyarbakır, Adana Gazeteciler başkanı gibi üyelerimizi yüksek kurul başkanı yaparak herkesin yanında olma amacı taşıyoruz” dedi.

‘DİSTOPİK BİR DURUM’

Katıldığı yurt dışı seminerlerde Türkiye haberciliğinin günümüzdeki yerinin distopik bulunduğunu söyleyen Türenç, “Türkiye’deki gazetecilik hakkında sohbet ettiğimizde herkes mevcut duruma çok şaşırıyor. Bizim hapishanelerimizin içi gazeteciler ile dolu ve bu yabancı insanlar için distopik bir şey. Haberciliğin bu hale geldiğine kimse inanmak istemiyor. Artık insanların üzerinde baskı, yıldırma var. Öte yandan direnen çok fazla gazeteci var. Bu yıldırma çabası, gazetecilerin halkın habere ulaşması için gösterdiği çabadır. Gazetecilik kamusal bir görevdir. Bu işi yaparken kendinizi özgürce ifade etmeniz gerekir. Özgürlük, kalemin özgürlüğüdür” ifadelerini kullandı.

‘KONSEY ÇATIDIR’

Üç dönemdir Türkiye Basın Konseyi Başkanı olan Türenç, Basın Konseyi’nin önemi vurgulayarak, “Basın konseyi örgütlerin üstündedir, çatı görevi görür. Etik değerlerin yerleşmesi ve örgütlerdeki ihlaller üzerine çalışır. Cemiyetler 81 ilde, illeri temsilen birer tane iken artık bir ilde 2-3 cemiyet olmaya başladı. Sendikalaşma oranı ise çok az. Biz onlara doğruyu göstermeye çalışan bir kurum olarak çalışıyoruz” dedi. Türkiye’deki tüm medya kurum ve kuruluşlarının çalışma koşullarını önemsediğini belirten Başkan Türenç, “Ben göreve başladığımdan beri Türkiye’deki tüm medya kurum ve kuruluşlarına ulaşmayı, onları yerinde gözlemlemeyi, çalışma koşullarını görebilmeye önemsedim. Bu yüzden heyet ile geziler düzenliyoruz. Heyetten yaklaşık 15-20 kişi toplanarak geçtiğimiz ay Eskişehir’e gittik” dedi.

‘ÖZGÜRLÜK ENGELLENİYOR’

18 Ekim 2022’de yürürlüğe giren ve halk arasında ‘Sansür Yasası’ olarak bilinen 40 maddelik ‘Dezenformasyon Yasası’nın arkasında yatan amacın düşünce özgürlüğünü engellemek olduğunu belirten Başkan Türenç, “Dezenformasyon denmesinin sebebi anlam karmaşası yaratmaktır. Bu yasa sadece gazetecileri değil; okuru, sosyal medya kullanıcılarını, gazete patronlarını da kapsıyor. Herkes bilmeli ki buradaki asıl amaç düşüncenin yayılmasını önlemek, özgür düşünceye engel olmak. İsteniyor ki düşünmeyeceksin ve düşüncenin yaymayacaksın. Oysaki düşüncenin yayılmasını engellemek mümkün değildir. Biz ortak akıl üstün olsun istedik ve yasayı beraber değerlendirmek için başvurular, görüşmeler yaptık ancak hiçbiri kabul edilmedi” dedi.

‘HAKSIZLIĞIN KARŞISINDAYIZ’

Bir medya kuruluşu tarafından kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu düşünen kişilerin konseye başvurabileceğini söyleyen Başkan Türenç, bu konseyin kimler için var olduğunu şöyle özetledi, “Halktan bir kişi, gazeteci ya da bir gazete gibi yayın kurumu haksızlık gördüğünde ya da saldırıya maruz kaldığı kaldığını düşündüğünde bize başvurabilir. Biz de bu durumu en ince ayrıntısına kadar inceler ve gerekenin yapılması yönünde adımlar atarız. Eğer bir medya kuruluşu bir devlet kuruluşu tarafından haksızlığa uğrarsa ve bize müracaat edebilir. Bakanlıklardan bile gelip başvuranlar oluyor. Zamanında Binali Yıldırım haksızlığa uğradığı gerekçesiyle bize başvuruda bulunmuştu. Basın Konseyi kararları mahkemelerde bilirkişi raporu olarak kabul edilir” diye konuştu.

‘İZMİRLİYİM...’

Hakim bir babanın kızı olarak İzmir Cumaovası'nda dünyaya geldiğini ve İzmirli olduğunu belirten Pınar Türenç, "Gazetecilik sevdam henüz okul yıllarında başladı. Lise yıllarında okul gazetesi çıkardım. Daha sonra Demokrat Ege'de ve Milliyet İzmir Bürosu'nda çok değerli, duayen gazetecilerin yanında yetiştim. Eşim Tufan Türenç ile de gazetecilik yaparken tanıştım. Babam gazeteci olmamı istemiyordu ama sonunda ikna etmeyi başardım. Abdi İpekçi, İsmail Sivri, Attila İlhan gibi isimlerden gazeteciliği öğrendim. İzmir benim için çok özel" diye konuştu. Türenç programda gazetecilik yaptığı dönemden ilginç anılar da paylaştı. 

Editör: Haber Merkezi