İZMİR HABERLERİ

Veli-Der'den 'zoraki bağış' tepkisi: Öğrenci kayıt parası yasal değil!

Öğrenci ve Veli Derneği (Veli-Der) İzmir Şubesi Başkanı Necati Kalafat, İzTV’de yayınlanan Nil Kahramanoğlu ile Gündem Özel’e katıldı. Kalafat, denetimsizlik nedeniyle özel okulların ticarethane gibi çalıştığını söyledi. Kalafat ayrıca, devlet okullarında 'zorunlu bağış' adı altında kayıt parası alınmasına ilişkin açıklamalarda bulundu.

Abone Ol

İzTV’de yayınlanan Nil Kahramanoğlu ile Gündem Özel’in konuğu Öğrenci ve Veli Derneği (Veli-Der) İzmir Şubesi Başkanı Necati Kalafat oldu. Eğitim sisteminde yaşanan sorunların konuşulduğu programda özel okullarda devlet kitaplarını ücretli satılması ve kayıt parası adı altında velilerden para talep edilmesine dikkat çekildi.

2000’li yıllardan sonra ihtiyaçtan kurulduklarını ifade eden Kalafat, “Veli derneği aslında eğitimde çok da anı anılmaması gereken bir topluluk. Sonuçta öğrenciler anayasanın güvencesi altında bir eğitim alıyor. Neden veliler bu hizmetin denetlemesini yapmak zorunda kalsın? Sonuçta bizler devlete vergi veriyoruz. Her şeyin adil şekilde yürümesi gerekirken velileri de işin içine alan bir eğitim yozlaşması yaşandı. Kamusal eğitim niteliğini kaybetmeye başladıkça veliler de bunu sorgulamaya başladı. Küçük küçük başlayan işler bir örgütlü yan yana geliş halini aldı. Veli meselesi bir örgütlülüğe ihtiyaç duyuyordu. Veli-Der o ihtiyacı karşıladı. Toplumdaki karşılığı da bunu kanıtlar oldu” diye konuştu.

"Özel okula itiliyor"

LGS’de yaşanan skandala dair konuşan Kalafat, şunları söyledi:

“Lise ve üniversitelere giriş sınavları özellikle son 10 yılda çeşitli şaibelerle tanımlanıyor. Bu sene çok uç bir örnek yaşadık. Son yılların en zor sınavı olmasına rağmen 750’den fazla öğrenci tam puan aldı. Bu veri şaşırtıcı veri olabilir çünkü artık çocukların bir şekilde liseye gidebilmek için tek hedefleri olan sadece sınav sistemleriyle yetiştirilen çocuklarla bu puanları almaları görülmedik bir şey değil. Ancak asıl mesele yüzde 1-1 buçukluk kesime bakmak lazım. Bu kesime girdiğinizde sınavla girilebilir Anadolu liselerine girebiliyorsunuz. Oradaki istatistik veriler bizi hiç şaşırtmadı. Devlet okullarından bu kısma giren öğrenciler yüzde 5’in altında. Geri kalanı özel okullardaki ve özel eğitim gören öğrenciler. Burası da pedagojik büyük bir yanlışlık. Sınav sistemini tartışmak yerine sınav sonuçlarını ve adaletsizliği tartışıyoruz. Çocuklara adil ve tatlı rekabet önermek yerine adaletsizliği konuşuyoruz. Soruların verildiğini konuşuyoruz. Şaibeler çok güçlü. Şaibelerin arkasındaki pedagojik realite de kamusal eğitim veren nitelikli kurumlara öğrencilerin gitmesinin önünü kapadığı, ancak parası olanların okuyabildiği sisteme dönüştü. Unutuldu diyoruz ancak davalar hâlâ devam ediyor. Bakan Tekin ‘Bizim için LGS defteri bu sene kapanmıştır’ dedi. Sonra da yargıyı etkilemediğin söylüyor. Siyasal bir dayatma yapıyor. 750 öğrenciden 400 tanesinin malum imam hatip sisteminden çıkması da bir sıkıntıyı ifade ediyor. Sorular verildi deniyor. Sorular dağıtılsa da 750 kişi soruların tamamını ezberleyemez. Ancak bir soru tiplerine dair bir yöneltme yapılabilir. Hangi soruların çıkacağına dair yöneltme yapıldığı, önden bir istihbarat verilerek çocukların o konulara yoğunlaştığı yönünde iddia ve endişemiz var. Hukuk bunun gereğini yerine getirecektir diye umuyoruz. Bildiğimiz tek şey kamusal eğitim niteliğini kaybettikçe garibanlar, emeğiyle geçinenler çocuklarını özel okullara göndermek zorunda kalıyor. Bu da bizim açımızdan kabul edilebilir bir şey değil.”

"Tercih meselesi"

Ekonomik kriz nedeniyle çocukların okuldan uzaklaştığını vurgulayan Kalafat, “Bu bir tercih. 4 yıl önce bir proje başlatmıştık. Türkiye’de bir ekonomik kriz var ve yoksul çocuklara yansıması nedeniyle çocuklar beslenemiyor. Devletten talep ettik 20 milyon öğrenci var, bu öğrencilere bir öğün ücretsiz yemek vermelerini istedik. Bakanlık bunun kamusal bir görev olmadığını, devletin görevi olmadığını söyledi. Tercihleri neydi peki? Mesela bir holdingin milyarlarca dolar vergi borcunu tek kalemde silmek. Bu devletin, sistemin görevi. Ama 8 yaşındaki bir kız çocuğunun kıyafet alamadığı için okula gitmekten kaçması ve dolayısıyla sistemin dışına itildiği bir yerde bu çocuğu sorunlu görmemek devletin görevi değil. Kamusal eğitim dediğimiz şey tam da bu. Ekonomik krizi bedelini yoksullara, hele de yoksulların çocuklarına ödetiyorsanız bu kabul edilemez bir tercihe dönüşüyor. Bu mesele bizim açımızdan çok önemli. Özellikle kız çocukları okula gitmiyorsa 15 yaşında evlendirilen bir sistemin içine girebiliyor. Bir çocuk yemek bulamadığı için, defteri, kitabı olmadığı için okula gidemiyorsa ve Milli Eğitim Bakanı’nın görevi de bu değilse. O bakanın istifasını istemekten hiç gocunmuyoruz” ifadelerini kullandı.

"Denetim yok"

Özel okullarda devlet kitaplarının ücret karşılığında satılması konusuna dikkat çeken Kalafat, “Özel okulların belli bir oranda yasal olarak artırım yapma zorunluluğu var. Ama Türkiye’deki enflasyon açıklandığı gibi değil. Kârlılık amacıyla kurulan bir ticarethane olan özel okullar da kârlarını düşünerek önce öğretmenlere ve personellere verdikleri maaşı kısıyorlar. Fiyat artırımı noktasında devletle anlaşamıyorlar ancak açıklıklar bırakıyor, denetlemesini yapmıyor. Örneğin, yurt dışından bir eğitim seti göndereceğim. Bu İngilizce öğretim setiyle sınavlar da yapabilirsiniz diyor. Bu seti de 80-100 bine satıyor. Yani 400 bin liralık okul oluyor 500 bin lira. Onu almayan öğrenci de sınavlara giremiyor. Bu bir hülle yöntemi. Bir diğeri kıyafet ve servis ücretleriyle ilgili. Bunları da piyasanın üstünde bir fiyata satıyor. Dolayısıyla okul ücretleri normalin üstüne çıkıyor. Bunları mahkemeye versen de bir sonuç çıkmıyor. Başka bir okula göndermek istediğinizde de özel okullar birliği diye bir birlik var. İş öğrencinin zararına olunca inanılmaz bir birliktelik içerisinde kârlılıklarını korumaya çalışıyorlar. Eskiden özel okula göndermek, zengin insanların, parasını düşünmeden çocuklarının iyi bir eğitim alması için tercih edilirdi. Şimdi ise öyle değil. Kamusal eğitim bu kadar problemli hale gelmişken iki avukatın, öğretmenin, doktorun, laikliğin bu kadar geri plana atıldığı, öğretmen eksiği olan okullara göndermek yerine şartları zorlayıp, kredi çekip özel okullara gönderiyor. Mecburiyetten orta sınıf da çocuğunu özel okula gönderiyor. Bu da özel okul patronlarını şımarıklığa iten bir sürece dönüşüyor. Buradan çıkarmak lazım. Pedagojik bir tarafı yok, saldırgan bir tüccarca yaklaşım var. Çok para kazanmak istiyorsanız başka sektörler var. Çocuklar para kazanacağınız araçlar değil, onlar bizim geleceğimiz” şeklinde konuştu.

"Zoraki bağış alamazlar"

Devlet okullarında zorunlu bağış adı altında kayıt parası alınmasının yasal olmadığını ifade eden Kalafat, “Günde en az 50 telefon alıyoruz. Zorunlu eğitimde hiçbir ücret alınmıyor ancak öte yandan MEB okullara gerekli desteği göndermiyor. Olan veliye oluyor. Güvenlik, tuvaletlerin temizliği gibi konular da okul aile birliklerinin üstüne düşüyor. Devlet gerekeni yapmak, temel ihtiyaçları karşılamak zorunda. Velilere şunu söylemek isterim; 12. sınıfa kadar hiçbir okul personeli sizden para talep edemez, zoraki bağış alamaz. Ancak isterseniz ya da imkânlarınız dâhilinde makbuz karşılığında bağış yapabilirsiniz. Bunun haricinde para vermezseniz çocuğunuzu okula kaydetmeyiz tarzında bir şeyle karşılaşırsanız Veli Der olarak her türlü desteği veririz. Yalnız değilsiniz, kimsesiz değilsiniz. Para konusundaki zorlamalara gelmeyin” diye konuştu.