İzTV’de yayınlanan Nil Kahramanoğlu ile Gündem Özel’in konuğu TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Toprak oldu. Su krizinin gıdaya erişimi nasıl etkileyeceği konusunda açıklamalarda bulunan Toprak, kamucu politikalar yapılması gerektiğini vurguladı.
1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Gazze’de yaşanan ölümleri ve insan hakları ihlallerini hatırlatan Toprak, “Savaş, ciddi bir gıda güvenliği ve gıda güvencesi sorunudur. Suyun ve gıdanın adil şekilde dağıtılmadığı dünya, güvenli bir dünya değildir. Bunları gözeterek, yanı başımızdaki Gazze’yi unutmayarak, oradaki insanların açlıktan öldüğünü unutmayarak umarım Dünya Barış Günü’nü kutlayabileceğimiz bir gün statüsüne geçirebiliriz” diye konuştu.
"Güvencesizliği konuştuk"
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen öğrenci yaz kampına dair konuşan Toprak, “Kampın bu sen 11’incisini gerçekleştirdik. Türkiye’nin dört bir yanından 70 öğrenci arkadaşımız geldi. Selçuk Pamucak’taydık. Güvencesizlik teması üstüne konuştuk. Birçok konu da konuşuldu. Mini bir çalıştay da yaptı gençler. Bir çırpıda güvencesizlikle ilgili 14 başlık çıkardık. Türkiye Yüzyılı’nda güvencesizlik desek sanırım 14 ciltlik bir kitap yazarız maalesef. Her birine kafa yorup güzel politikalar ürettiler. Bu önemliydi. Sosyal etkinlikler, gezi ve söyleşiler vardır. Muhtemelen ufak bir sonuç bildirgesi de çıkaracaklar. Emeği geçen herkese teşekkür ederim” ifadelerini kullandı.
"Bile isteye yapılmıyor"
Suyun gıda üretiminin olmazsa olmazı olduğunu ifade eden Toprak, “Su güvenliği ve su güvencesini sağlamadan gıda güvenliği ve gıda güvencesini sağlayamayız. Türkiye’de de dünyada da su ve gıda, gelir ve vergi adil dağıtılmadığı için bu sorunları yaşıyoruz. Bir politikamız yok ya da bile isteye bir politikasızlığı bize empoze etmeye çalışıyorlar. Planlama da yapılmıyor. Devlet Planlama Teşkilatı 2011 yılında kapatıldı. Bu ülkede neyi kullanacağız, ne ekeceğiz, ne kadar domatese, buğdaya ihtiyacımız var bunların hiçbirini bilmiyoruz. Bu topraklarda neler yetişir hiçbirini planlamıyoruz. Evet, gıda egemenliği ya da gıda güvencesi üzerine tartışıyoruz ama oturup iyi bir şekilde düşünmemiz gerekiyor. Neden biz hâlâ çok fazla su tüketen ürünleri üretme noktasındayız? Neden tropikal ürünleri özellikle Antalya ve Akdeniz bölgesinde üretiyoruz. Bunları da tartışmak lazım. Bunun dışında izin almaksızın su kuyuları açılıyor. Ciddi bir problem. Bu noktada deniz suyunu kullanmak konuşuluyor. Bu ne kadar sağlıklı olacak? Türkiye’de bu uygulamaların ne kadar pahalı olduğu ve uygulanmadığını biliyoruz. Vahşi bir madencilik yapıyoruz. Bu madencilik faaliyetleri özellikle tarım alanlarının yakınında oluyor. Oralardaki barajları kullanamıyoruz. İzmir uzun zamandır susuzluk yaşıyor. Çeşme’de baraj varmış, talan projesi için yapıldığı söyleniyor. Bu kadar ayyuka çıktıktan sonra su verilecek denildi. Verildi mi tam olarak onu da bilmiyoruz. Bile isteye uygulanmayan politikalar. Bu da gıda üretimini olumsuz etkileyecek” açıklamasında bulundu.
"Kamucu politikalar şart"
Kamu yararı gözeten adımlar atılması gerektiğini vurgulayan Toprak, “TÜBİTAK’ın verilerine baktığımız zaman Türkiye’de su stresi kaynaklı üretimde yüzde 10-15 azalmalar görülüyor. Ürünün üretim deseninde ciddi değişimler olacakmış gibi görünüyor. Bu da bizi içinde bulunduğumuz ithalat sarmalının içine daha da sokacaktır. Bizim hızlı bir şekilde politika üretip, meslek odalarını, çiftçileri, yurttaşları işin içine katarak birlikte hareket edebileceğimiz kamucu politikalar üretmeliyiz. Ülkede artık kamu yararı kelimesi de anlamını değiştirdi. Artık şirket çıkarı olduğu için, mevcut siyasi iktidar da konunun uzmanlarıyla konuşmak yerine belli başlı şirketlerle konuşup onların yararına politikalar ürettiği için bu sorunun kısa vadede çözümü pek mümkün değil” şeklinde konuştu.
"Halk sağlığı için tehdit"
Su krizinin halk sağlığı açısından yarattığı başka bir tehlikeye de değinen Toprak, “Gıdaya erişememeyi, gıda güvencesini konuşuyoruz ama su kesintileri ya da su kriziyle ilgili yaşayacağımız diğer bir boyut da gıda güvenliğiyle ilgili. Suyu iyi bir şekilde kullanmadan ürünleri mikroorganizmalardan uzaklaştırmak, hijyenini sağlamak, temizlemek, personel hijyeni, el hijyeni sağlamak noktasında da ciddi sorunlar çıkaracak. Son dönemde yaşadığımız su kesintileri bile ciddi gıda güvenliği problemleri oluşturdu. Bunun bir de işletme ve fabrika boyutları var. Gıda güvenliği ve halk sağlığı açısından da bu noktalara parantez açılmalı” dedi.
"Okul çağında sorun yaşanıyor"
Okulların açılmasına kısa bir süre kaldığını hatırlatan Toprak, çocukların sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenmesi için adım atılması gerektiğini vurguladı. Toprak, “Aslında anne adayının beslenmesinden başlamak gerekiyor. Bir binanın temeli gibi düşünebiliriz. İlk bin gün önemli deriz. Anne adayının sağlık ve dengeli beslenmesi çocuğun bağışıklık sisteminin gelişmesinde önem arz ediyor. Buna dikkat etmek gerekiyor. Her gün konuşuyoruz, çocuk obezitesi, diyabeti her geçen gün artıyor. Bodurluk sıkça söyleniyor. Eğitimde algılama, zekâ geriliği yaşanıyor. Çünkü beslenme her şeyin temeli ancak biz biraz geri plana atıyoruz. Karı doyurmak değil beslenme gerekli. Türkiye’de yeterli ve dengeli beslenme artık lüks oldu. Hepimiz artık yalnızca karın doyuruyoruz. Tek tip ve karbonhidrat ağırlıklı besleniyoruz. Bunun sonuçlarını da yapılan araştırmalar gösteriyor. Psikolojik problemler, suç oranlarındaki artışın da beslenmeyle ilgisi var. Öğrencilerin okul hayatından alınmaları bununla ilintili. Kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesi, çocuk işçiliğinin bu kadar artmasının hepsi beslenmeyle ilgili. Çünkü beslenme çantası hazırlanamıyor. Okula gidenlerle kendi beslenme çantasını kıyaslıyorlar. Psikolojisi de bozuluyor. Yurttaşın sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenmesi insanlık hakkı. Aynı zamanda su çok önemli. Suyun ticarileşmemesi gerektiğini her fırsatta söylüyoruz. Çocukluğumuzda okullarda çeşmeler vardı, bunlar yeniden yapılabilir. Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu aslında bunu söylüyor. En az bir öğün ücretsiz yemek ve suyun verilmesini talep ediyor. Bunları söylediğimizde belediyenin yükümlülüğü diyenler oluyor. Ancak merkezi iktidarın suyun kullanımı noktasında yardımcı olması gerekiyor. Yemek konusunda da bütçe yok diyorlar ancak şirketlere verilen vergi afları yapılmasa söyledikleri bütçeyi rahatlıkla karşılarlar. Niyet önemli. Elinizdeki kaynakları nereye kanalize etmek istiyorsunuz? Yurttaşa mı yandaşa mı? Bunun kararı ön plana çıkıyor. Maalesef burada kaybeden yine yurttaş oluyor” diye konuştu.
"Daha fazla ses çıkarmalıyız"
Cezaevlerindeki gıda ve su hakkı ihlallerine yönelik de konuşan Toprak şunları söyledi:
“Tunç Başkan ‘Başka bir tarım mümkün’ dedi. Özellikle deprem sonrası konutlarla ilgili bir durum söz konusu oldu. Kooperatifleşme ön plana çıktı. Aslında devlet mekanizmasının yapması gereken işler yapılmadığında belediyeler bunu yapmak zorunda hissediyor. Aslında belediyelerin yemek de götürmemesi gerekiyor. Tarım konusunda da kısmen yapmaması gerekir. Yapılıyorsa da merkezi hükümet kontrolünde olmalı. Çünkü bir tarım politikanız olur. Her şehirde farlı işler yapılmaz. Diğer konularda da öyle. Devletin yapmadığını belediyeler yaptığı için bu sefer neden yapıyorsun denilerek tutuklamalar gerçekleşiyor. Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık daha spesifik bir örnek. Yaşadığı durum ve hastalığı itibariyle beslenmesine çok daha dikkat edilmesi gerekiyor. Biz cezaevlerindeki hak ihlallerini yaşam koşulları, barınma koşulları üzerinden konuşuyoruz ancak gıda ve su hakkı ihlallerinin biraz fazlaca konuşmak, tartışmak gerekiyor. Türkiye İnsan hakları Vakfı’nın, İnsan Hakları Derneği’nin, Çağdaş Hukukçular Derneği’nin bir sürü raporları var. Onları inceleme fırsatı buldum. Burada bir sürü hak ihlali var ve bunlar arasında gıda ve su hakkı ihlalleri de ilk sıralarda yer alıyor. Diyarbakır Cezaevi’nde kalan bir yurttaş, yaşadığı gıda hakları ihlallerini AİHM’ye taşıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddelerinin ihlal edildiğine karar veriliyor. Bu önemli bir veri. Mehmet Murat Çalık’ın beslenmesine çok dikkat edilmeli çünkü kanser geçmişi var. Standart bir menünün dışına çıkılmalı. Çölyak hastası olabilir, onun beslenmesine dikkat edilmesi gerekiyor. Çoğu zaman çocuğuyla birlikte olan annelere verilen yemeğin yetip yetmemesi gibi problemler var. Cezaevi kelimesi de artık ülkemizde artık pek doğru bir yere oturmuyor. Çünkü hiçbir cezası olmayan insanlar da hapsedilebiliyor. O yüzden tutukevi demek daha doğru olur. O yüzden bu hak ihlallerinde daha fazla ses çıkartmalıyız. Bu insanların beslenmesini tutukevinde karşılayamıyorsanız ev hapsi dediğimiz yöntemlerle sağlıklı gıdaya erişimi noktasında adım atmalısınız.”
"Hiçbiri çözülmeyecek sorunlar değil, yeter ki niyet olsun"
Toprak, ayrıca şunları söyledi:
“Devletin güvence mekanizmasını artık kuruyor olması lazım. Şirket çıkarından dönüp kamu yararına, yurttaş yarına çalışmalar yapmak, adım atmak gerekiyor. Bu sorunların hiçbiri çözülmeyecek sorunlar değil. Yeter ki niyet olsun, ne yapmak istediğinizle alakalı.