Söz Büyüdür: Arabeskin Kraliçelerinin Yaslı Mirası

Söz büyüdür… İnsanın ruhuna işler, kaderini çizer, hayatını şekillendirir.

Abone Ol

Kimi zaman bir iltifat güneşe çevirir insanın dünyasını, kimi zaman da bir beddua, kara bir kar topu misali yuvarlanır, büyür ve bir çığa dönüşür.
İşte arabesk müziğin hazin kraliçeleri, bu çığın altında kalan, sözün ağırlığını hayatlarıyla ve ölümleriyle kanıtlayan kadınlardı.
***

Onlar, feryatlarını mikrofona, acılarını notalara emanet ettiler.
Esengül, Tüdanya, Bergen, Güllü…
Her biri, aşkta kadın yazgısının en hüzünlü mısralarıydı.
Şarkıları, sevmeyi bilmeyen bir dünyada sevmenin bedelini, terk edilmişliği, kaderin sillesini yemişliği, hasreti ve isyanı anlatıyordu.
Seslerinde, bu ülkenin dört bir yanındaki evlerde, perdeler ardında ağlayan kadınların ortak çığlığı vardı.
Onlar, milyonların dili, milyonların tercümanı oldular.
***

Ama ironi şu ki, söyledikleri acının bizzat kendisi oldu.
Şarkılarında terennüm ettikleri kara yazgı, sahne ışıklarının solduğu yerde, kendi hayatlarında devam etti.
Esengül'ün hayatı, bir aşkın gölgesinde karardı.
Tüdanya, "Geceler Düşman" diye haykırırken, gecelerin gerçekten ne kadar düşman olabileceğini bizzat tecrübe etti.
Ve Bergen… Ah Bergen! "Acıların Kadını" unvanını, sadece şarkılarıyla değil, bir asidin yakıcılığıyla kazıdı hayat hikâyesine.
Onu yakan, sadece bir madde değil, belki de o şarkıları yazdıran hoyrat hayatın ta kendisiydi.
Güllü ise bu hazin koronun son perdesi oldu; o da bir başka acıyla, sessizce çekip gitti.
***

Peki, neydi bu kadınların ortak kaderi?
Neden hepsinin sonu, söyledikleri bir ağıt gibi trajik oldu?
Belki de söyledikleri acı o kadar gerçek, o kadar yakıcıydı ki, taşıyamadılar.
Belki de milyonlara tercüman olmanın ağırlığı, bir ferdin omuzlarında taşınamayacak kadar büyüktü.
Ya da belki de biz, dinleyenler, onlardan sadece acıyı dinlemek istedik.
Onları "acının taciri" yaptık.
Hüznü ticarileştirdik ve onları bu karanlık imajın içine hapsettik.
Kaçımız Bergen'in şarkılarını dinlerken, onun maruz kaldığı şiddeti düşündü?
Kaçımız Tüdanya'nın feryadının ardındaki çaresizliği hissetti?
***

Onlar, bizim toplumsal vicdanımızın aynasıydı.
Biz, aşkı, kıskançlığı, namusu, töreyi, kadına biçtiğimiz rolleri ve bunların yarattığı dayanılmaz acıları onların sesinde dinledik.
Onlar, bizim işlediğimiz günahların, yıkamadığımız kirli çamaşırların sesi oldular.
Ve ne yazık ki, bu rolün bedelini en ağır şekilde ödediler.
***

Söz büyüdür.
Onlar bu sözü şarkılarıyla süslediler, biz ise hayatlarıyla anladık.
Ruhları şimdi, söyledikleri o hüzünlü şarkıların arasında, birer ibret tablosu olarak duruyor.
Onları rahmetle anıyorum.
Bir sonraki "acının sesi"ni yaratmamak için, sözümüze, kaderimize sahip çıkmak adına…
Bir şarkı bitebilir, ama bir hayat asla geri gelmez.