YASİN AKSU / İZ DERGİ - CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Ordu Milletvekili Seyit Torun ile TBMM’deki ofisinde İzmir Depremi’ni, kentsel dönüşümü ve CHP’nin mutlu kentlerini konuştuk.

Seyit Torun Ordu ilimizde de döneminin genç belediye başkanlarındandı ve başarılı işlere imza attı. Şimdi de CHP’de yerel yönetimlerin başında. 31 Mart 2019 yerel seçimlerindeki başarının ana mimarlarından. Öyle ki CHP’nin 2014 yerel seçimlerinde 6 büyükşehir, 8 il, 153 ilçe, 61 belde olmak üzere 228 olan belediye sayısını, 2019 itibariyle; 11 büyükşehir, 10 il, 181 ilçe, 49 belde olmak üzere toplam 251’e yükselmesine önemli katkı sundu.

İZ DERGİ'NİN TAMAMINA AŞAĞIDAKİ DOSYA LİNKİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ

İZ DERGİ 2021 MAYIS kopyası.pdf

CHP, iktidar iddiası ile yürüdüğü yolda başarılı olacağını 2019 yerel seçimlerinden beri ispatlıyor. CHP’li belediyeler, CHP’nin sosyal demokrasi, adalet, liyakat, şeffaflık, hesap verebilirlik, refah ve huzur gibi bugün oldukça ihtiyaç duyulan ilkelerin halk tarafından gözlenmesinin ana aktörlerinden. Özellikle pandemi ile birlikte sosyal dayanışma ve birlikte yaşama iddialarının sosyal belediyecilik ve şeffaflık ilkeleriyle gerçekleşebileceğini tüm Türkiye’ye kanıtlamış durumda. Bu başarıda büyük payı ve katkısı olan CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, uyguladıkları sosyal belediyecilik stratejilerinin ülkeye sosyal demokrasi iktidarı getireceğine inançlarının artarak devam ettiğini söylüyor.

‘RANT DEĞİL, İHTİYAÇ ODAKLI ÇALIŞIYORUZ’

CHP olarak 30 Ekim 2020 tarihindeki İzmir depreminin ardından ‘Yaşanabilir Kentsel Dönüşüm Masası’ kurdunuz ve 13 Mart 2021’de İzmir’de yaptığınız ‘Yaşanabilir Kentsel Dönüşüm Çalıştayı’nda da bir sonuç bildirgesi yayınladınız. Bu noktada; belirlenen temel ilkelere (şeffaflık, uzlaşı, adalet, çevreye ve tarihi değerlere saygı vb.) baktığınızda başta İzmir olmak üzere CHP’li belediyelerin kentsel dönüşüm çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuyu tartışırken öncelikle, kentsel dönüşüm konusu ile ilgili yasal düzenlemeleri hatırlamakta fayda var. 2012 yılında yürürlüğe giren 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun ile afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine yönelik çalışmalarda yetki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilmiştir. Belediyeler, bu sürecin paydaşlarından biridir. Kanuna göre, afet riski altında olduğu tespit edilen yapıların yıkılmasına karar verme yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndadır. Belediyeler, kentsel dönüşüm ihtiyacı tespit edilen alanlarla ilgili proje hazırlayıp Bakanlığa sunabilir ve bakanlık onayının ardından bu işlemler gerçekleşebilir. Deprem tehdidi bir an bile aklımızdan çıkmaması gereken bir gerçektir. Biz CHP olarak bu meseleyi siyasi kaygıların ve hırsların ötesinde bir anlayışla ele alarak acil adımlar atılması gerektiğini savunuyoruz. Deprem tehdidine karşı vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması konusunda da tüm kurumlarla iş birliği yapmaya hazırız. İzmir örneğinden yola çıkarsak, bizim belediyelerimiz projelerini hazırlarken tamamen vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına uygun hareket etmeyi ilke ediniyor. Yani meseleye rant odaklı değil ihtiyaç odaklı bakıyoruz. Sürecin şeffaf yönetilmesi, doğal ve tarihi değerlere riayet edilmesi, işlemlerde tam uzlaşının sağlanması böylece hiçbir vatandaşımızın mağdur olmayacağı süreçleri yönetmek temel hedefimizdir. Belediyelerimiz de yetki ve imkânları ölçüsünde bu anlayışla adımlarını atıyorlar.

BETON ZİHİNYETİNE ‘DUR’ DENİLDİ!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’li belediyelerin özellikle 2020 yılında yaşanan birçok felaketin altından başarıyla kalktığını ve adeta tarih yazdıklarını belirtti. Bu durumun genel seçimlere yansımasını nasıl göreceğiz?

Halkımız, 2019 yerel seçimlerinde, şehirlerimizi uzun süredir bir müteahhit zihniyetiyle yöneten, kentlerimizi betonlaştıran ve belediye kaynaklarını bir avuç azınlığa harcayan yönetim anlayışına ‘dur’ demiştir. Ülkemizin pek çok şehrini Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarına emanet eden milletimiz, bu iktidarın seçimle gidebileceğini de ispat etmiştir. Yani son yerel seçimler, yakın siyasi tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biridir. Bizim belediye başkanlarımız da 2 yıllık görev süreleri içinde verdikleri hizmetlerle rüştlerini ispatlamış, çılgın projelerin peşinden koşmayıp vatandaşlarımızın öncelikli sorunlarını çözmek için gece gündüz çalışmış, çalışmaya da devam etmektedir. Bizim belediye başkanlarımız, yerel seçim sonuçlarını bir türlü içine sindiremeyen siyasi iktidarın tüm engelleme girişimlerine tüm baskılarına rağmen gerçekten tarihe geçecek işler yapmıştır. Halktan güç alan belediyelerimiz tüm engelleri de halkla birlikte aşmıştır. Ve inanıyoruz ki belediyelerimizin başarılı hizmetleri iktidar kapısının açılmasında anahtar olacak.

YETKİLER MERKEZİLEŞTİ

Merkezi ve yerel yönetimler arasında yetki çatışmasının ya da belirsizliğinin yaşandığı çok sık dile getiriliyor. Bunların aşılmasına yönelik ne gibi önerileriniz var?

Ülkemizdeki yerel yönetim yasaları adeta yamalı bohçaya dönmüş durumda. Özellikle 2012 tarihli ‘bütünşehir’ olarak tanımladığımız kanun, yerel yönetim ve merkezi yönetim ilişkilerini içinden çıkılamaz bir hale getirdi. Son 19 yılda çıkarılan kanunlarla yerel yönetimlerin pek çok yetkisi merkezi yönetime devredildi. Belediyelerin yetkileri de öz gelirleri de azaldı. Tüm bu sorunlara bir de 2019 seçimlerinden sonraki siyasi hazımsızlık eklendi. Biraz önce de bahsettiğim gibi siyasi iktidar yerel seçim sonuçlarını bir türlü içine sindiremedi. Seçimlerden bu yana da belediyelerimizin yetkilerini merkezi yönetimde toplamak için her türlü hukuksuzluktan medet umar hale geldiler. Belediyelerimize müfettiş orduları gönderiyorlar, bağış kampanyalarına el koyuyorlar, başkanlarımız hakkında sudan sebeplerle soruşturma açıyorlar hatta yeri geliyor belediyelerimizin vatandaşa ekmek dağıtmasını yasaklayacak kadar acziyete düşüyorlar. Biz tüm bu sorunların aşılması için belediyelerin yetkilerini ve gelirlerini artıran, onları merkezi yönetimin vesayetinden kurtaran yeni bir yerel yönetim yasası yapılması gerektiğini görüyoruz.

HALKIN ÇIKARINI ÖNCELİYORUZ

Kentsel dönüşümle birlikte sosyo-ekonomik ve kültürel dönüşümü de konuşmak gerekir. Bu konuda CHP’li belediyelerin topluma verdiği mesaj genel çerçevede nedir? CHP, mutlu kentler yaratmak konusunda yeteneğini gösterebildi mi?

Biz kentsel dönüşüm anlayışının, o bölgenin sosyal ve kültürel yapısını korumak üzerine kurulması gerektiğini savunuyoruz. Yani vatandaşın can güvenliğini korumak amacıyla yapılan bir dönüşüm sürecinde çıkar ve rant amacı güdülmesi doğru değildir. Kentsel dönüşüm yapılırken şehirlerimizin hafızası da korunmalı. Evet biz “mutlu kentler” oluşturmak istiyoruz. Bunun için de vatandaşın çıkarlarını önceleyen bir anlayışla hareket ediyoruz. Yani dönüşüm yapıyoruz diye bir binayı yıkıp yerine bir rant kulesi inşa ederek farklı gruplara çıkar sağlama anlayışıyla hareket etmek şehirlerimize kötülük yapmaktır.

BELEDİYELERİMİZİ YAKIN TAKİPTEYİZ

CHP’li belediyelerin yaptığı örnek çalışmaların, belediyeler arasında paylaşılması ve çoğaltılması konusunda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Genel Merkez olarak belediyelerimizin tüm faaliyetlerini yakından takip ediyoruz. Bu kapsamda, bir belediyemiz başarılı bir projeyi hayata geçirdiğinde, onu tüm belediyelerimize yaygınlaştırmak için harekete geçiyoruz, çalışma yapıyoruz. Zaten belediye başkanlarımız da kendi aralarında güçlü bir iş birliği anlayışıyla hareket ediyorlar. Amacımız şu: Bir belediyemizde vatandaşın yararına yeni bir proje hayata geçirilmiş ve iyi sonuç alınmışsa, farklı bölgelerdeki vatandaşlarımızı da o hizmetle buluşturmak. Bu anlayışla şu ana kadar hayata geçen pek çok projemiz de var.

İHANETİ İTİRAF ETTİLER

Son olarak 19 yıllık AKP iktidarının kentsel dönüşüm tablosunu değerlendirir misiniz? (AKP’nin inşaat anlayışını, yandaş kayırmacılığını, TOKİ eliyle yapılan imar değişikliklerini, toplanma alanlarının imara açılmasını vs.)

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP)  kentsel dönüşümdeki bakış açısı, bir müteahhidin bakış açısıyla benzer olduğu şu ana kadarki uygulamalarından net olarak görülüyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerel yönetimlerin alanına girerek imar planları hazırlıyor, bu alanlar belediyelere danışılmadan yapılaşmaya açılıyor. Yine merkezi yönetim kararıyla koruma altında olan alanlar imara açılabiliyor. Özellikle İstanbul’da deprem tehdidine karşı adım atmak yerine yine bir beton projesi olan Kanal İstanbul’da inat ediliyor. Şehir içindeki en küçük boş alanda bile bina yapmak istiyorlar. Maalesef bu yanlış politikalara tek tek milletimiz şahit oldu. Hatta İstanbul’a ihanet ettiklerini, Ankara’yı parsel parsel sattıklarını kendi ağızlarıyla itiraf ettiler. Zaten tüm bu yanlış politikaları yüzünden halkımız yerel seçimlerde onlara ‘yeter’ dedi. Yani sonuç olarak bu iktidarın artık ülkemize vereceği hiçbir şey kalmadı. Vatandaşlarımız artık sandığın önlerine gelmesini bekliyor. O gün geldiğinde halkımız, yerel seçimlerden çok daha büyük bir heyecanla sandığa gidecek, ülkemizi her alanda bir sorunlar yumağına çeviren ve adeta milletimize dert olan bu iktidarı gönderecek.

Editör: Haber Merkezi