Dün gezmek için gittiğim Sığacık'ta bir sergi gözüme çarptı. Tarihi bir hamamın içinde yapılan sergiyi gezip, hayran olduktan sonra hikayesini öğrenmek için harekete geçtim.
Serginin anası Aslı Selbes ile tanışıp bana bu başarının arkasında ne yattığını anlatmasını istedim. Serginin anası diyorum çünkü asıl kahramanları bambaşka kişiler.
Aslı Selbes, Gazi Üniversitesi Seramik bölümünde okumuş ve kendini seramiğe adamış genç bir kadın. Seferihisar'daki Halk Eğitim kurumunda kursa üye olanlara seramik eğitimi veriyor.
Kursa üye olanların ise büyük çoğunluğu emekli. Kimi Jeofizik Mühendisi, kimi işletme müdürü, kimi ev hanımı, kimi matematik mühendisi. Ama hepsi görevini yapmış, emekli olmuş ve emekli oldum deyip kendini bir köşeye çekmek yerine, kendini geliştirmek için kolları sıvamış harika insanlar. En genci 38, en yaşlısı ise 64 yaşında.
Kursun 15 üyesi var. Her ne kadar kadınlar üzerinden konuyu görsem de aralarında 2 de erkek var. Selbes'in deyimi ile "iki de böcek" aralarına katılmış.
Ekibin bir de adı var; "Çamur Art". Serginin adı ise Devinim. Neden Devinim sorusunu soruyorum Aslı Selbes'e, "Çünkü sabit kalmıyoruz, bu bir hareket, bir hareketin başlangıcı" diyor. Geçmişten günümüze kendini yenileyerek gelen bir hareket.
1.5 yıl süren kursun sonunda ise harika eserler ortaya çıkmış. Sergiyi gezdikçe hem hayal gücüne hem ortaya çıkan eserlere hayran olmamak mümkün değil.
Çamurun sihrini anlatıyor Selbes. Kursa katılanların kapıdan girer girmez bütün streslerini dışarıda bıraktığını, insanların adeta çamurla dans ettiğini söylüyor. Bir buçuk yıl boyunca nasıl uyumlu çalıştıklarını bir kez bile sorun yaşamadıklarını gururla anlatıyor. Çamurun enerjisinde söz ediyor, insanların uğraştıkça bütün dertlerini unuttuğu, hayal gücünü geliştirdiği ve bu emeğin sonunda da eşsiz bir ürün ortaya koyduğunu. Eşsiz kelimesi cezbediyor beni. Malum bizim meslekte pek eşsiz olmak mümkün değil. Geçmişe gidiyorum biraz, eşsiz olmak için o kadar araştırma yapıp ortaya yazılar çıkardıktan sonra yazılarımın nasıl da bir kopyala yapıştıra kurban gittiğini düşünüyorum. Neyse ki birileri eşsiz kalabiliyor diyorum, açıkcası biraz da kıskanıyorum.
Üretmenin önemini anlatıyor Selbes. Herkes hazırcı olmuş üreten yok diye yakınıyor. Zaten diyorum bu ülkenin de en büyük sorunu bu değil mi? Ya üretmiyoruz, üretenin de kıymetini bilmiyoruz.
Aslında biraz eğitimle ne kadar harika şeyler yapabileceğimizi görüyorum. Görüyorum görmesine de bakalım bu eserlerin ne kadar kıymeti bilinecek. Malum ülkedeki ekonomik koşullar belli. Keşke üretme yeteneğimiz kadar pazarlama yeteneğimiz de olabilse.
Çamurla uğraşmak da öyle düşündüğünüz kadar kolay bir şey değil. Eeee diyorum Selbes'e hiç düşündün mü mesleği bırakmayı. "Asla" diye yanıt veriyor ve teker teker sağlık sorunlarını sıralıyor. Ama diyor benim hayatım bu, çok seviyorum. İşte yine kıskanacak bir şey çıkıyor. Malum diyorum bizim gibi akşama kadar memleketin sorunları ile uğraşmıyorsun. Gülerek yanıt veriyor "sizin işiniz de ayrı zor".
Sergiyi gezerken bir ayna çıkıyor karşıma. 53 yaşındaki ev hanımı Ersen Sökmen yapmış. Bir baykuşun içine aynayı yerleştirmeyi başarmış. Helal olsun diyorum, aynanın önünde bir fotoğraf çekmeyi de ihmal etmeyerek yeni eserlere yöneliyorum. Fırsat verilince herkesin ne kadar güzel şeyler yapabildiğini bir kez daha düşünüyorum.
Gözümün önüne bir Türkiye hayali geliyor. Herkesin keyfince üretebildiği, ürettiği ürünleri satabildiği ve yaptığı işten keyif aldığı huzurlu bir ülke. Ahhh ahhh çekerek uzaklaşıyorum oradan. Umarım bir gün bu hayalim gerçek olur.
Ha bu arada eğer siz de bu sergiyi gezmek, belki de serginin eşsiz eserlerinden almak isterseniz sergi Sığacık Lavandula Butik Otel'de devam ediyor. Sergiyi 10 Ağustos'a kadar gezebilir, hayal gücünün sınırlarının nerelere ulaştığını görebilir, insanların emekli olduklarında da neler yapabileceğine hayranlıkla şahit olabilirsiniz.