Kısıtlamalar hakkında konuşan Emek Partisi İzmir İl Başkanı Emine Uyar, “Son açıklanan tedbirlerle pandemiyle mücadele etmek mümkün değil. Bunlar gerçek anlamda tedbir değil. İktidar bu zamana kadar pandemi için alınması gereken tedbirlerin yanına bile yaklaşmadı. Çünkü 14 gün boyunca halkın eve kapanması demek tüm ihtiyaçların iktidar tarafından karşılanması demek. Olması gereken bu ama yaşadığımız ekonomik kriz nedeniyle böyle bir bütçe yaratılmadı. Artık hastanelerde yer kalmadı. Doktorlar hasta seçmek zorunda kaldı. Doktorlar tedbir alın diye bağırıyor. Ege ve 9 Eylül Hastaneleri artık hasta kabul etmeyeceklerini açıkladı. Bu ülkede sadece pandemi yok. Kronik hastalığı olanlar var, ameliyat olması gereken hastalar var. Bunların hepsi ötelenmiş durumda. Ya da parası olanlar özel hastanelere gidebiliyor. Bu da sağlığın özelleştirilmesine neden oluyor. Biz salgının başladığı günden bu yana zorunlu olmayan mal ve hizmet üretimini durdurulması gerektiğini, işçilere yaygın test yapılması gerektiğini ve ücretli izin verilmesi gerektiğini savunduk” diye konuştu.

‘İŞÇİYİ KORUYAN, HAKKINI SAVUNAN YASAKLAR DEĞİL’

Sol Parti İzmir İl Başkanı Semih Taşcan ise, “AKP başından beri bu pandemiyi sermaye sınıfının çıkarı için kullandı. Son yasaklar da aynı şekilde işçiyi koruyan, hakkını savunan yasaklar değil. Bir şeyler yapık görüntüsü oluşturmak için alınmış tedbirler. Biz pandeminin başından itibaren zaruri ihtiyaçlar halinde herkesin bir süre boyunca eve kapanmasını, her yurttaşa yurttaşlık geliri sağlanmasını, özel sağlık kuruluşlarının kamulaştırılmasını savunduk. Pandemi sürecinin ancak bu şekilde aşılabileceğine inanıyoruz” dedi.

Kapitalizm krizinin yakıcı biçimde gündemde olduğunu söyleyen Türkiye İşçi Partisi İzmir İl Yöneticisi Ekin Kanar, “Pandemi onu taçlandırdı. Pandemi hastaneleri ve sahra hastanesi önerileri çok doğru. Çünkü önümüzdeki süreçle sayılar 10 binleri aşacak. Bunların bir an önce gündeme gelmesi gerekiyor. Ama kriz belirlenimli, ekonomi belirlenimli gittiği için bu tür önlemleri hayata geçirmeyeceklerdir. Sosyalist sol, saldırıya uğrayan tüm baro ve tabip odası gibi güçlerin ortak emeğiyle bir şeyler yaşanabileceğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.

‘HALKIN ÇIKARINA BİR POLİTİKA ÇIKMAZ’

Albayrak’ın istifasının piyasalarda olumlu hava estirmesinin ekonomiye ilerideki süreç için bir etki yaratmayacağını söyleyen Taşcan, “Bu sistem sağlıklı bir akıl tarafından yürütülen bir sistem değil. Siyasal İslamcı bir tek adam rejimiyle yürüyen bir sistem. Buradan halkın çıkarına bir politika çıkacağını düşünmüyoruz. Bakanın istifası da tek başına olumlu ama yetmez. İktidarı toptan değiştirmek lazım” diye konuştu.

Ülkeyi bu sürece getirenin yalnızca Berat Albayrak olmadığını söyleyen Kanar, “Yeni dönem için de icat edebilecekleri bir durum olduğunu sanmıyorum. Bir dönem sıcak parayla kendilerini düze çıkarmaya çalışmışlardı ama devam edebilir yanı yok. Bugün hükümete bakıp o bakanı değiştir demenin bir anlamı yok. Bütünsel bir şey. Saray rejimi hali. İnsanların satın alma güçleri tümüyle tüketildiği bir tarih. Bu konuda adım atabilecekleri bir ekonomik çıkış da yok” dedi.

Emine Uyar da meselenin sadece Berat Albayrak ile ilgili olmadığını ifade ederek, “Başkanlık sistemini pazarlarlarken artık her şeye anında müdahale edeceğiz, tek elden yöneteceğiz dediler. Bu ülkede bir bakanın istifa ettiği 27 saat boyunca anlaşılamadı. Bu sadece Berat Albayrak meselesi değil. Halk da böyle görmüyor. Bir kere yapıp ettiklerinin hesabını vermeli. Kapitalist krizin ülkeyi getirdiği noktada artık eskisi gibi yürümüyor. Tıkandıkları nokta bu. Tek adam rejiminin olduğu bir yerde reformdan söz edilebilir mi? Ülkenin bu noktaya gelmesinde hep bu reformların etkisi var” diye konuştu.

‘YENİ BİR ÇÖZÜM SÜRECİ OLMAZ’

Yeni bir çözüm süreci başlayacak söylemlerini de değerlendiren Kanar, “Düğümlenmiş bir sorun haline geldi. Yeniden orayı deştiklerinde bir şey çıkarabileceklerini sanmıyorum. AKP böyle bir hamle yapabilir ama o kesimi bile işin içine çekmekte zorlandığı bir tarih. İşin içine doğrudan sürükleyemiyor. Ona yatırım yapacağı kısmı da şüpheli ama yapabilir” dedi.

Çözüm sürecine dair bir adım atılması için önce tutuklu HDP’lilerin salınması gerektiğini söyleyen Uyar, “Bu süreçte çok olabilirliğini düşünmüyorum. AKP’nin Kürt sorununa bakışı bugüne kadar tamamen kendi çıkarları doğrultusunda oldu. 2007’ye kadar sorunları çözmeye meyilli bir iktidar profili çizdi ama bunu kendine oy kazandırdığı yere kadar devam ettirdi. 2007’den sonra Kürt sorununa bakış açısı tamamen değişti ve bildiğimiz ‘bu Kürt sorunu değil terör sorunudur’ söylemleri söylendi. İktidar eğer samimiyse haksız hukuksuz yere içeride tutulan milletvekilleri ve belediye başkanlarını çıkarmalıdır. Buradan başlamaları gerekiyor” şeklinde konuştu.

Kürtlerin yeni bir çözüm sürecine sıcak bakmayacağını dile getiren Taşcan, “AKP kendi çıkarına hizmet ettiği sürece bugün siyah birine beyaz diyebilir. En sıkıştığı süreçte Kürtlere karşı da bir açılımda bulunabilir. Kürt siyasal hareketinin, Kürt halkının böyle bir çağrıya cevap verebileceğine inanmıyorum” dedi.

‘İNSANLARIN BUNLARLA UĞRAŞACAK HALİ YOK’

Türkiye’de halk arasında ciddi bir kutuplaşma olmadığını ifade eden Kanar, “Krizi ve pandemiden kaynaklı sorunları göstermemek üzere farklı hikâyeleri gündeme getiriyorlar ama bu sefer bunu başarma şansları yok. Toplumda acayip bir karşıtlık, birbirini boğma, büyük bir kuplaşma olduğunu düşünmüyorum. Buraları kaşıyan kesimler, partiler, siyasi zeminler var. Bu kadar derin bir kriz varken, işsizlik bu kadar artmışken insanların bunlarla uğraşacak hali de yok” dedi.

İktidarın kullandığı ayrımcı dille kutuplaşma olmasını istediğini aktaran Uyar, “Yaşanan kriz, üzerine pandeminin gelmesi ülkede gerçekten ciddi bir iş, aş sorunu yaratmış durumda. İşsizlik yüzde 20-25’lere gidiyor. İnsanların en önemli sorunu bugün budur. Yer yer sorunlar vardır ama halkın kendi arasında gündemi belirleyici oranda bir kutuplaşma olduğunu düşünmüyorum” diye konuştu.

Millet İttifakı’nın sosyalist sol için demokrasi cephesinin bir parçası olmadığını söyleyen Kanar, “Bu tarif edilen ittifaklar zincirine hapsolmak zorunda değiliz. Ayrıca seçim stratejilerinden ibaret bir siyaset aklı sosyalist solda genelde yoktur. Ne olursa olsun bizim tercih edeceğimiz türden bir ilişki biçimi değil. Ama bizim de içinde olduğumuz kapsamlı bir cephe örülür, biz de Millet İttifakı olarak geliyoruz derlerse olabilir” dedi.

‘MİLLET İTTİFAKI DA BURJUVAZİNİN İKİ AYRI KESİMİ’

Millet İttifakı’nın da burjuvazinin ayrı bir kesimi olduğunu belirten Uyar, “Millet ittifakı dediğimiz kesim sol, sosyalist güçlerden yana değil de biraz daha merkez sağ diye tanımlanabilecek bir çizgide. Bizce Cumhur İttifakı da Millet İttifakı da aslında burjuvazinin iki ayrı kesimi. Cumhur İttifakının arkasında bir sermaye bloğu var. Diğer tarafa baktığımızda da başka bir sermaye vardır. Ara ara güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi dillendiriyorlar. Tek adam rejimine karşı Parlamenter Sistem daha iyi denilebilir. Ama işçi ve emekçilerin sorunlarını çözme noktasında güçlendirilmiş Parlamenter Sistem de bir işe yaramaz. Burada önemli olan, emek ve demokrasi güçleri olarak üçüncü bir alternatifi yaratabilmek gerekiyor” diye konuştu.

Millet İttifakı için ‘Cumhur İttifakı’nın alternatifi olmaya çalışan bir fraksiyon’ diyen Taşcan, “Seçilen belediye başkanları da AKP’den kurtardılar ama bizim kurtarıcımız değiller. Sol Parti kurulurken muhalefet CHP ve HDP gibi iki şemsiye altına sığındı. Ama Türkiye’nin mevcut durumundan kurtulması için bu iki odaktan bağımsız sosyalizmin yükseldiği üçüncü bir odak gerekli. Biz de kendi yolumuzdan sosyalizmin yolundan gideceğiz” şeklinde konuştu.

‘TOPLUMSAL HAREKETLENMEYİ MOTİVE ETMELİ’

Kadın hareketi hakkında da konuşan Kanar, “Kendimizi feministlerden çok da ayrı tutmuyoruz. Sosyalist bir partiyiz ve kadından yana sosyalist bir partiyiz. Kadına şiddete ilişkin mutlaka tavır koymak gerekiyor ama bu 25 Kasım’lardan ibaret bir şey değil. Bu konuda ciddi bir direnç gösterip örgütlenmek zorunda. TİP olarak kadın hareketinin güçlenmesini kesinlikle önemsiyoruz. Ama bunu Sudan’da, Polonya’da olduğu gibi toplumsal hareketlenmeyi motive edici bir biçimde olmalı. Kafamızdaki yalnızca kadından ibaret ve erkek düşmanlığı üzerinden kurulu bir şey değil” dedi.

‘BİRLİKTE MÜCADELE ETMELİYİZ’

Kadın sorununa feministler gibi bakmadıklarını anlatan Uyar, “Sorunu sınıfsal açıdan değerlendiriyoruz. Feminist arkadaşlarımızla ortak işler yapıyoruz. Kadın hareketinin bu şekilde güçleneceğini düşünüyoruz. Hiçbir şekilde ayrışmamak gerekiyor. Ortak noktalarda buluşabiliriz ve bugünkü kadın sorununun ihtiyacı, birlikte daha güçlü bir mücadeleyi gerektiriyor. Müthiş bir kadın katliamı var. İktidar; politikalarıyla, kadına bakış açısıyla, annelik en güzel meslektir söylemleriyle kadınları toplumda ikinci plana itti ve üretimden çekti. Ayrıca katillere, tacizcilere, tecavüzcülere de ödül gibi cezalar vererek sırtını sıvazlayan bir iktidarla yüz yüzeyiz. İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi kadınların bugüne kadar mücadeleyle kazanılmış olan haklarına yönelik de ciddi bir saldırı var. Bizler de bu saldırılar karşısında birlikte mücadele etmeliyiz” diye konuştu.

Kadın hareketinin örgütlü mücadelelerinde öncülük etmesi gerektiğini savunan Taşcan, “Kadınlar, AKP’nin kendi hegemonyası kurmak yolunda en çok saldırdığı toplum kesimi aslında. Ama en direnen ve kitlesel eylemleri yapan da yine kadınlar. Bu yüzden kadın hareketinin çok önemli olduğunu ve emekçi kesime, genç kesime önderlik edebileceğini, etmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi. 

Editör: Haber Merkezi