Başı boş ve plansız su yönetimi yüzünden ülkenin sulanabilir tarım arazilerine suyun iletilemediğini söyleyen Sındır, kuraklık sorununun planlı bir su yönetimiyle üstesinden gelineceğini kaydetti. Büyük Menderes Havzasında yaşanan kuraklıkla ilgili gözlem ve değerlendirmelerini de paylaşan Sındır, Kuraklık sorununa parantez açarak İz gazetenin sorularını yanıtladı.

Kuraklık nedir diye sorsak nasıl tanımlarsınız?

İhtiyaç duyulan yeterli ve temiz suya ihtiyaç duyulduğu yerde ve zamanda erişilememesi sorunu olarak tanımlanabilir. Bildiğimiz gibi yerküremizde olağan bir su döngüsü bulunmaktadır. Su normal açık yüzeyler olan göller, nehirler, denizler ve toprak yüzeylerinden ve bitkilerin terlemesiyle buharlaşarak atmosfere çıkar ve iklim koşullarına bağlı olarak yağmur, dolu, kar olarak yer yüzüne geri döner. Söz konusu bu döngüdeki düzensizlikler, kimi coğrafyalarda seller, hortumlar, vb afetler olarak kendini gösterirken kimi bölgelerde de yetersiz ve zamansız yağışlar veya yağış eksiklikleri sonucu kuraklıklara kendini göstermektedir. Kuraklık, 3 şekilde tanımlanabilir; meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik kuraklık. Burada üzerinde durmak istediğim esas olarak “tarımsa kuraklık”tır, diğer bir ifadeyle, kültürü yapılan bitkilerin gereksinim duyduğu suyun gerek kuru tarımda gerekse sulu tarımda toprakta ve su kaynaklarımızda yetersiz kalması durumudur.

Türkiye kuraklığın hangi aşamasında bulunuyor?

Türkiye su kaynakları açısından su fakiri olmasına ramak kalmış, su kısıtı olan bir ülke. Ülkemizde kişi başına düşen yıllık su potansiyeli yaklaşık 1.520 metreküp ile su kısıtı ülkeler sınıfına girmektedir. Ancak bir yandan artan nüfus, diğer yandan ise küresel iklim değişikliğine bağlı olarak 2030 yılında 1.100 metreküpe düşerek “su fakiri” olması kaçınılmaz görülmektedir. Kuraklığın en önemli boyutu ise yeryüzündeki bitki örtüsü ve bütün canlıların dört mevsim yaşadıkları normal iklim koşulları dışında düzensiz bir su döngüsü yaşanıyor olmasıdır. Hiç beklenmedik yerlerde ve zamanlarda seller yaşanırken, diğer bazı bölgelerde de yağış normallerinin çok altında iklim koşulları yaşanıyor. Yağışların düzensizleştiğini ve bitki örtüsünün ve tüm canlı yaşamın tehdit altına girdiğini söyleyebiliriz. Kuraklık meselesini esasen bu açıdan ele almak gerekir.

Türkiye’de sulama yapılan tarım alanı ne kadar?

Türkiye’de 8,5 milyon hektar ekonomik olarak sulanabilir tarım alanı var. Bunun yaklaşık 6.5 milyon hektarı ancak sulanabilir ve geriye kalan 2 milyon hektar potansiyel olarak ekonomik anlamda sulanabilecek ilken yetersiz kalan yatırımlar ve plansızlık nedeniyle henüz suya erişemiyor. Toplam ekilebilir tarım alanımızın yaklaşık 24 milyon hektar olduğu düşünüldüğünde, ekonomik olarak sulanabilir tarım alanımızın bunun %35’i olduğunu, sulamaya açılmış olan tarım alanlarımızın da bunun %27’sini teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Dikkat edilirse ülkemizin ekilebilir alanlarının yaklaşık üçte ikisinde zaten sulu tarım değil, kuru tarım yapılmaktadır. Yani ek bir sulama ihtiyacı olmayan, yağış rejimine dayalı bir üretim, kuru tarım, yapılmaktadır. Yağışların düzensiz olması durumu bugün Türkiye’nin belli bölgelerinde ciddi bir kuraklık tehditi olarak yaşanmakta ve aynı zamanda gerek yeraltı gerekse yerüstü su kaynaklarımızda da ciddi bir düşüş söz konusudur.

Barajların doluluk oranının düşük olmasını neye bağlıyorsunuz?

Temelde tabii ki, daha önce de söylediğim gibi, yağışların düzensizliği ve yetersizliğine bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, su kaynaklarımızın yanlış ve kayırmacı yönetimi, su kullanımında israf, vahşi tüketimlere neden olan çeşitli sektörlerdeki, örneğin madencilik, yanlış yatırımlar ve hatalı su politikaları da söz konusu baraj doluluk oranlarına etkili olmaktadır. Bu konuda Afyon, Uşak, Denizli, Aydın illeri arasında bulunan Büyük Menderes nehrinin havzasını örnek vererek anlatmak isterim. Denizli’de yaptığımız incelemeleri paylaşmak isterim. Büyük Menderes havzası yeterli ve iklim normallerinde yağış alamamasının yanı sıra yanlış su yönetimi ve yanlış su politikaları yüzünden de ciddi sorunlar yaşıyor. Havza alanında toplam 88 baraj ve 59 gölet var. 88 barajın 42’si ve yaklaşık 40 gölet suyun başı olan Afyon ilinde yapılmış ve söz konusu barajlar ve göletler suyu tuttuğu için, Denizli, Aydın gibi illerimize nehir boyunca suyun iletimi mümkün olamıyor. Şu anda Büyük Menderes nehri Denizli’de Aydın’da akmıyor kurumuş. Bu da plansız su yönetimi, yağışlardaki düzensizlikleri de göz önüne alırsak barajların doluluk oranını azaltan nedenler olarak sıralayabiliriz.

DOĞRU BİR HAVZA YÖNETİMİ YOK

Türkiye’de su yönetimi sizce doğru yönetiliyor mu?

Suyu sadece tarımsal sulamada kullanılan ve ayrıca bir meta olarak görmemek lazım. Su yaşamın temel kaynağıdır. Nehirlerin, akan sularından, göllerden beslenen bitkiler, hayvanlar, tüm canlı organizmalar yani bir ekosistemi söz konusu. Siz bu akan suları baraj ve göletler nedeniyle kurutursanız o ekosistemi de yok ediyorsunuz. Yapılan hidroelektrik santrallerin, göletlerin sağladığı faydaların yanısıra böylesi bir olumsuz etkisinden de bahsedilebilir. Su yönetimine il bazlı değil havza bazlı olarak bakmak lazım. Dolayısıyla havzanın bütünselliği içerisinde suyun yönetimine bakacak olursak Büyük Menderes havzasında doğru bir yönetim anlayışı ve havza planının olmadığını söyleyebiliriz.

CHP’li belediyelerin bu konuda çalışmaları var mı? varsa neler yapılıyor?

Geçenlerde Yerel Yönetimlerde Su Yönetimi üzerine Cumhuriyet Halk Partili Büyükşehir Belediyelerimiz bir toplantı yaptılar. Toplantıda, belediyelerimiz kendi görev, yetki ve sorumluluk alanları kapsamında kuraklık sorununun çözümüne, yerelde su tüketiminde tasarrufa dair önlemlere ve suyun yönetimine dair iradelerini ortaya koydular. Bu konuda plan ve projeler üretmek için bütün olanaklarını seferber ettiklerini söyleyebilirim. Esasen su yönetimi; havza bazında, olmalıdır ve havza içerisinde hangi iller varsa, o illerin yerel ve merkezi yöneticilerinin, tabi ki devletin Tarım ve Orman, Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının, ilgili kurum ve kuruluşların, Devlet Su İşlerinin hem suyun havza ekolojisi açısından devamlılığını sağlamak hem de su kullanımında sağlıklı, doğru, adil bir planlama yapılabilmesi için kurumlar arası işbirliği içerisinde olmalıdırlar.

Yaşanan kuraklığı sadece iklim değişikliğine bağlamak doğru bir yaklaşım mıdır?

İklim değişikliği önemli bir mesele ama kuraklık ve düzensiz yağışların sorumlusu sadece iklim değişikliği değil tabii ki. İnsan eliyle neden olunan ve özellikle artan fosil yakıt kullanımı nedeniyle atmosferdeki karbon oranının sanayi devriminden bugüne %35 oranında artmış olmasına ve ayrıca metan gazı, su buharı ve diğer çeşitli sera gazı emisyonlarının atmosferdeki artışlarına bağlı olan küresel ısınmanın yanısıra yerküremizin ısınma ve soğuma periyotlarına dayalı doğal bir küresel iklim değişikliğinden de söz edebiliriz. Diğer yandan, mevcut su varlıklarımızın gerek içme ve kullanma suyu tüketiminde gerekse madencilik, tarım ve diğer sektörlerde müsrif bir şekilde vahşice kullanımından kaynaklanan israfa dayalı bir kıtlıktan da söz edebiliriz. Aynı zamanda tarımsal üretimde su kullanımında kapalı sistem yerine açık kanallardan iletimi, tasarruflu tarımsal sulama teknolojileri yerine yüzey sulama yöntemlerinin tercih edilmesi sonucu aşırı su tüketimleri de söz konusu kuraklığın nedenleri arasında sayılabilir.

TARIM SEKTÖRÜ KENDİ HALİNE BIRAKILMIŞ

Sizce Türkiye bu konuda önlem alabiliyor mu?

Ne yazık ki bu konuda hiçbir önlem alınmıyor ve plansız, programsız gidiyoruz. En temiz enerji tasarruf edilen enerjidir. En temiz su tasarruf edilen sudur. Suyu tasarruflu kullanmamız lazım. Su tüketimimizin yüzde 70-75 arasındaki kısmını tarımsal amaçlı kullanan bir ülkeyiz. Su yerkürenin en temel doğal varlıklarındandır. Bu konuda önlem alınıyor diyemeyiz. Tarımsal sulamada DSİ’nin de üstüne düşeni gereği gibi yerine getirdiğini söyleyebilmemiz maalesef zor. Tarım ve Orman Bakanlığı da bu konularda çiftçimizi, üreticimizi yeterli ve gerekli Bilgi ile bilinçlendirmiyor, eğitmiyor. Bakanlığa bu sorumluluklarını bir kez daha anımsatmak isterim. Yetişmiş uzman birçok arkadaşlarımız var bu konuda. Bu insanları değerlendiremiyorlar. Ne yazık ki kendi haline bırakılmış, sahipsiz bir tarım sektörü var ortada.

MADENCİLİK SULARI HEM TÜKETİYOR HEM KİRLETİYOR

Maden çıkartmada kullanılan su doğayı kirletiyor mu?

Özellikle altın madenciliği, taş, mermer ocakları, nikel gibi birçok madencilik faaliyetleri, termik santralleri soğutma, yıkama, arındırmada ciddi anlamda su kullanıyorlar. Kimi yerde yeraltı, kimi yerde yerüstü su kaynaklarımızı tüketiyorlar. Tarımsal sulamada ihtiyaç duyulan suyun kaynağında azalmasına neden oluyorlar doğal olarak. İçme ve kullanma suyumuz kirlenirken, ekosistemimiz de olumsuz yönde etkileniyor. Yani suyun yönetiminin doğru ve dengeli bir şekilde yapılması gerekiyor. Madencilik ne yazık ki temiz su kaynaklarımızı bir taraftan tüketirken diğer taraftan da suları kirletmeye devam ediyor.

Su yönetimi konusunda önerileriniz nelerdir?

Su yönetim planlamasının bütün havzalar bazında yeniden ele alınması lazım. Hangi gerçek karşısında küresel ısınma, iklim değişikliğinin Anadolu coğrafyasındaki yağışların düzensizliğine bağlı ortaya çıkan su varlıklarının düzensizliği ve yetersizliğini ortadan kaldıracak planlamalar yapılmalıdır. Bunların da ciddi önlemler ve yaptırımlarla ortaya konması gerekmektedir. Gıda krizi yaşamamak için tarımsal üretimin sekteye uğramaması adına tarla içi sulama yönetiminin doğru yapılması gerekmektedir. DSİ’nin suyun kaybını en aza indirecek kapalı sistem su iletimine geçilmesi lazım. Tarla içi sulamada yüzey sulama, karık veya tava usulü sulama yöntemleri yerine kapalı sistem, damla sulama ve hatta toprak altı sulama teknolojisi yöntemlerine, fazla su kullanımını önleyecek sulama sistemlerinin teşvik edilmesi ve bu konuda üreticiye eğitim verilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda, su kıtlığına, kuraklığa dayanıklı daha az suyla daha çok ürün alınacak tür ve çeşitlerin geliştirilmesi gerekmektedir.

Tarımsal kuraklık için gıda enflasyonunun nedenlerinden biri diyebilir miyiz?

Gıda enflasyonunun birçok nedeni vardır ve kuraklıkla ilişkisini şöyle ortaya koyabiliriz; örnek verirsek yanlış su yönetimi ve su kısıtı nedeniyle bu yıl buğday rekoltesinde 5’de bir oranında çok ciddi verim azalışı olacağını söyleyebiliriz. Üretimde yaşanacak azalışlar, arzın düşüşü nedeniyle fiyat artışlarına da neden olacaktır ve bu da gıda fiyatlarında enflasyona neden olur. Ama gıda enflasyonunun tek nedeni bu da değil. Plansız üretim, destekleme politikalarının yanlışlığı, destek verilmeyen üreticinin tarımı terk etmesi sonucu 36 milyon dönüm tarım toprağının ekilemiyor olması sonucu söz konusu gıda arzının düşmesine ve sonuçta fiyat artışlarına ve gıda enflasyonuna etki etmektedir. Girdi maliyetlerinin çok yüksek oluşu, piyasa denetimlerinin olmaması nedeniyle üretici zarar ederken, türetici de çok yüksek fiyattan ürün almak zorunda kalıyor. Gıda enflasyonunun nedenlerinden birisinin yine hatalı su yönetimi ve yanlış su politikaları ve plansızlık olduğunu söyleyebiliriz.

KURAKLIK ÖNELENEBİLİR

Kuraklık ve iklim değişiklikleri önlenebilir mi?

Tabi ki önlemek insanın elinde, iklim değişikliğini olumlu yönde dönüştürmek küsmen de olsa insanın elinde. Bugün küresel ısınmayla ilgili Paris, Kyoto Sözleşmeleri ülkelerin ekonomilerini etkilediği için yapılmıştır. Ülkelerin ekonomik kaygıları ekolojik kaygılarının önüne geçtiği için dünya küresel ısınmayı ve iklim değişikliğini maalesef bir türlü durduramıyor ve önleyemiyor. Gelişmiş ülkeler sanayisine ihtiyaç duyduğu enerjiyi üretebilmek için inanılmaz bir boyutta karbon emisyonunu artırmaktadırlar. Bunu önlemenin kendilerine getireceği ekonomik zararı gördükleri için karbon emisyonu düzenlemesine yanaşmıyorlar. Bu durum da önlenemeyen bir küresel iklim değişikliğine neden oluyor. Ülkeler, ekolojik kaygılarını ekonomik kaygılarına öncelerse iklim değişikliği ve kuraklık sorunu önlenebilir. Bizim iktidarımızda bütün sorunları akıl ve bilimin yol göstericiliğinde mutlaka çözeceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Röportaj: Cengiz Aldemir

Editör: Haber Merkezi