YAĞIZ BARUT - İZ GAZETE / Karaburunlulardan önemli destek gördüğünü dile getiren Yasa, “4 yıllık bir ara verdik diyebiliriz. Şimdi yarım kalan işlerimizi tamamlayacağız. Bu 4 yıllık arada partimizin etkinliklerinden de geri kalmadım. Kurultayları gözlemledim, Adalet Yürüyüşü’ne katıldım, genel siyaseti takip ettim. Dışarıdan gözlemlerim oldu. Karaburun’un bir çocuğu olarak, gelen istekler üzerine elimi tekrardan taşın altına koymaya karar verdim” diye konuştu.

Sayın Yasa, Karaburunlular sizi çok iyi tanıyor aslında ancak genç seçmen için kendinizi tanıtır mısınız?

Evet, aslında Karaburunlular iyi tanıyor. 10 yıl Belediye Başkanlığı yaptığım dönemde halkla iç içeydim. Şimdi bile yolda herkesle selamlaşıp öyle geçiyoruz. Onun dışında tabi burada doğup büyüdük. Ortaokula kadar Karaburun’da okudum, lise olmadığı için, İzmir Atatürk Lisesi’nde yatılı okudum. Daha sonra Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) Kimya Mühendisliği bölümünü bitirdim. 1976-1983 yılları arasında Ankara’da gençliğin sağ-sol diye çatıştığı birtakım sorunların yaşandığı döneme denk geldik. Politik kimliğimizin de oluşmaya başladığı dönemlerdi. Askerlik sonrası İzmir’de mühendis olarak iş hayatıma başladım. Önemli firmalarda şeflik, müdürlük, proje müdürlüğü, fabrika müdürlüğü gibi görevleri üstlendim. 2004 seçimleri gelip çattığında da CHP’den Karaburun Belediye Başkanlığı’na adaylığımı koydum. Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde okuyup, kendimi geliştirdikten, özel sektörde tecrübeler edindikten ve dünyanın farklı yerlerini de gördükten sonra Karaburun’a o anki şartlardan daha iyi şeyler yapacağıma inandım. 2004-20014 yılları arasında 2 dönem Karaburun’da belediye başkanlığı yaptım.

2014’teki seçimlerde tekrar aday mıydınız peki?

Evet, o dönem adaydım aslında ama İzmir’de son gün son gece adaylar üzerinde birtakım değişiklikler yapıldı. Onlardan biri de bendim açıkçası. Ancak Karaburun’u kaybetmemiş olmak partimiz açısından sevindiriciydi. Tabi bazı ilçeler o dönem kaybedildi maalesef. Bugün inşallah böyle şeylerle karşılaşmayız.

Bu dönem için adaylık süreciniz nasıl gelişti, Karaburunlular ne dedi bu kararınıza?

Tabi herkes daha önceki yönetim biçimiyle bu aradaki 4 yıllık süreci karşılaştırıyor. Başkanların yaptıkları, yönetim biçimleri, sorunlara çözüm önerileri, ilçeyi nereye taşıdığı gibi şeyleri karşılaştırıyorlar. Geçtiğimiz yaz Karaburun’un ileri gelenleri, köy halkı tekrar adaylığımı koymamı istediler. Büyükşehir’e bağlı olmadan dahi neler yapılabildiğini gördüklerini ve şimdi çok daha iyi şeyler göreceklerine dair inançlarını dile getirdiler. Bizzat telefonla ve evime gelerek aday olmamı isteyenler oldu. Bunlar itici güç oldu tabi. Bende istekleri mutlaka karşılamak için çalışırım, görevden kaçmam, partim de böyle değerlendirirse üzerime düşeni yaparım dedim. Başvurudan sonra atmosferin değiştiğini de gözlemledim.

Karaburun’un sizden sonraki 4 yılını nasıl değerlendirirsiniz?

Kendi dönemimde, iktidar partisi olmadan da neler yapılabileceğini çok iyi gösterdiğimize inanıyorum. Sonraki süreçte başlattığımız şeylerin yerinde olmadığını, arkasında durulmadığını gördüm. Bunları kendi içimizde sorgulamaya çalıştık. Eleştiri anlamında, kendi partimden bir Başkan’a bunları dile getirmek çok doğru olmazdı. O zaman taraflı olmuş oluyorsunuz. Bunu da o dönemi değerlendiren partililerimize ve halkımıza bıraktık. Madde madde şu sorunlar var diyemem ama genel anlamda bir hoşnutsuzluk olduğunu gördüm. Bu ateşten gömlek aslında, kolay bir iş değil ve bulunduğunuz ilçeyi bir yerlere taşımanız gerekir. Sadece Belediye Başkanlığı yapmaya kalkarsanız devlet memuru gibi hareket edersiniz. Vizyoner bir başkan ilçesini yukarılara taşır.

Siz neler yapacaksınız peki, projeleriniz nedir?

Karaburun’un ihtiyacı olan projeleri başlatmıştık zaten ama mahalleye dönüşen alanlarla beraber altyapı sorunları ister istemez ön planda gidiyor. Onun dışında, yarımadada özellikle gençlerin şehirlere göçüyle birlikte üretken nüfusun azalması, üretim değerlerinin düşmesine hatta yok olmasına sebep oldu. Gençler toprakla, tarımla, hayvancılıkla uğraşmak istemiyor. Bunun olabilmesi için katma değeri yüksek ürünleri elde etmek gerekiyor. Bunların tamamı kendi içinde bir projeyi barındırıyor aslında. Mesela Nergis çiçeği Karaburun için çok önemli. Katma değeri yüksek bir ürün haline getirmek için çalışmalar yaptırmıştım ama TÜBİTAK desteği gelmemişti. Ancak ODTÜ’den bir arkadaşımla kişisel olarak çalışıyoruz. Nergis’ten yağ çıkarmayı başardık. Bunu atölye olarak kurmak istiyorum. Parfüm endüstrisi için katma değeri en yüksek ürün olarak gözüküyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kooperatifçilik anlayışını buraya taşımak önemli o zaman.

Elbette. Geçtiğimiz dönemde Köy-Koop’un yönetim kurulu üyeliğini yaptım. Karaburun’da tarımsal kalkınma kooperatifleri için çok fazla çaba harcadım. Türkiye’deki ilk örneklerden biridir, sadece kadınların oluşturduğu bir kooperatife başkanlık dönemimde destek verdim. Ürettikleri değerlerin Türkiye ile tanışmasını sağladım. Ara verdiğimiz 4 yıllık süreçte kooperatifçiliğin Karaburun dışına nasıl taşması gerektiği gibi çalışmaları daha fazla özümsedim. Bundan sonra daha başarılı olacağımız, kurumsal bir kooperatifçiliği göreceğimiz çalışmalar yapacağız. Bizim topraklarımız geçmişte kendini kanıtlamış topraklar. Karaburun’da tırlar dolusu üzüm ihracatı yapılırdı. Ancak çarpık devlet politikaları bunu yok etti. Ama üzerine gidilip, yeniden yapılandırılabilir.

Karaburun’da tehlikeli bazı çevre sorunları da var. Bunlardan da bahseder misiniz?

Karaburun’a yatırımlar yapmışsınız ve bir anda bakıyorsunuz karşınızda balık çiftlikleri oluşmaya başlamış. Bunların deniz ekolojisini bozduğu bilimsel olarak kanıtlanmış. Rüzgar Enerji Santralleri de olması gereken yerde ve sayılarda yapılmadığı için dağlardaki karakeçi yetiştiriciliğini bitirmekte ve doğal yaşamı öldürmekte. Eko- Agro Turizmin önündeki en büyük engeller aynı zamanda.

Turizm potansiyeliniz nedir?

Turist niye gelir? Deniz, kum ve güneş için gelebilir diyebiliriz. Baktığımızda Karaburun’da geniş plajlar, ince kumlu alanlar yok ama denizi hiçbir yerde göremeyeceğiniz şekilde masmavi ve tertemiz. Dolayısıyla, buralar gerek balık çiftlikleri gerek altyapı kaynaklı sorunlarla kirletilmediği sürece çok büyük artılar sağlar. İnce kumlu plajlarınız yoksa ama masmavi deniziniz varsa başka bir farklılık yaratmanız lazım. Bu anlamda dalış turizmi çok önemli bizim için. Eğlence sektörü burada çok gelişmediği için gelen gençlerin sıkılmaması için dalış kursları gibi etkinlikler yapmak önemli. Bunun ötesinde köyleri ziyaret etmek isteyebilirsiniz. Gezi rehber unsurlarını aktif hale getirmek gerekiyor. Dağcılık ve yürüyüş yollarını sağlıklı işlemek gerekiyor. İçerisinde bir yaşanmışlığı, bir kültürü barındıran eski köy evlerinin harabe halinden kurtarılması gerekiyor. Buraların tarihi bir kimliği var. Böylesine önemli değerleri doğru restorasyonla birlikte hem turizme açmak hem de geleceğe taşımak gerekiyor. İzmir’e turist geldiğinde Bayraklı’nın ne güzel gökdelenleri var diye geziye çıkmıyor. İnsanlar tarihi Kemeraltı Çarşısı’nı, Agora’yı geziyorlar. Eski dokuyu ayakta tutabilirseniz insanlar oraya gelir. Alaçatı niye prim yaptı? Yeni betonarmeye teslim etmedi, eski dokuyu geleceğe taşımak için bir model oluşturdu ve başarılı oldu.

Burada reklam ve medya ayağı çok önemli değil mi?

Bu konuda şöyle bir anekdot aktarayım. 2004 yılında ilk göreve geldiğimde, Karaburun’da balıkçı teknelerinin yanaştığı yerlerdeki bazı problemler için İzmir Liman Müdürlüğü’ne geldim. Liman müdürü, bir memuru çağırdı. ‘Karaburun Belediye Başkanımız limanların temizlenmesi için bir teklifte bulunuyor, ne yapabiliriz?’ diye sordu. Memur da ‘Karaburun neresi Başkanım?’ diye sorunca, eyvah dedim kendi kendime. Karaburun’u bir liman çalışanı bilmiyorsa, bizim tanıtım potansiyelimizi arttırmamız gerekiyor dedim ve bazı atılımlar yaptık. Sandıktan 200 yıllık el işlemelerini çıkartıp Amerika’ya turizm il müdürlüğüyle gönderip sergilenmesini sağladık. Yurtiçinde birçok fuarlara katılıp Karaburun’u bir yerlere taşımak için çok çalıştık.

Son olarak nasıl bir Belediye Başkan profili çizeceksiniz?

Başkanlık dönemimde demokratik ve katılımcı bir belediyecilik anlayışıyla ilerledim. Halkla bütünleşmek ve belli paydalarda buluşmak zorundasınız. Mesela her hafta ‘Halk Günü’ düzenledim. Randevu almadan, rezervasyon yaptırmadan Başkan’la görüşüyorsun. Tüm şikayetleri dinliyorduk ve aldığımız notları hemen uygulamaya başlıyorduk. Mesela bir yerde çöp mü toplanmamış onu hemen toplatıyorduk. Daha kapsamlı konuları en kısa zamanda bürokratlarımızla çözüme kavuşturmak için uğraşıyorduk. Sürekli aynı şikayetler gelirse cezai işlemler gündeme geliyordu. Bu anlamda liyakate çok önem veriyorum. Ayrıca hesap vermek ve şeffaf olmak çok önemlidir. Bir başkan hesap veremiyorsa o işi yapmamalıdır.

Editör: Haber Merkezi