İz Gazete - CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ne dair açıklamalarda bulundu. “Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve gazeteci yazar Ahmet Nesin’le birlikte cezaevinde tutuklu bulunduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız” diyen Altıok, açıklamasını şöyle sürdürdü:

Bugün Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiş 26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü. Türkiye olarak bugün; tarihi işkence ile mücadeleyle ve işkence görenlerle dayanışmayla geçmiş Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve gazeteci yazar Ahmet Nesin’le birlikte cezaevinde tutuklu bulunduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. 

İşkence yasağı normu, yaşam hakkının ve kişinin, hiç kimsenin dokunma hakkı olmadığı bedensel ve zihinsel bütünlüğünü koruma talebinin bir sonucudur. İşkencenin yasaklanmasının, evrensel ve mutlak bir talep olduğu; işkencenin meşru olabileceği hal ve zamanlar olamayacağı, devletler düzeyinde genel olarak kabul edilmektedir. Oysa dünyada birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de işkence ve kötü muamele yasağı artarak devam etmektedir. AKP iktidarı süresince işkencenin önlenmesi, yasaklanması ve insanlık suçu sayılmasında ne yazık ki, başarı sağlanamamıştır.

Gösteri ve yürüyüş hakkının ihlali, düşünce ve ifade özgürlüğünün baskılanması, polis şiddeti ve cezasızlık politikalarıyla AKP iktidarının karnesi diktatörlük rejimlerini aratmamaktadır. Sokağa çıkmak isteyen toplumsal muhalefetin tüm unsurları ağır bir şiddetle karşı karşıya kalmaktadır. Toplum iktidar partisinden olanlar ve olmayanlar diye iki kategoriye ayrıştırılmış, iktidar partisinden olmayanlara karşı her türlü nefret suçu, ayrımcılık, zorbalık meşru görülmüştür. Önceki gün gerçekleştirilmek istenen LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’ne yönelik polisin sert müdahalesi bu durumun en taze örneğidir. Yıkılmış kentler, terkedilmiş mahalleler, okulsuz kalmış çocuklar, yaşamını yitiren masum siviller görüntüleri eşliğinde savaş fotoğrafları sıradanlaşmıştır. 

Uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve kanunlar her gün ayaklar altına alınmış, hukuk devleti rafa kaldırılmış durumdadır. İşkence ve kötü muamele uygulamasında bulunmuş görevliler hakkında etkin, hızlı ve tarafsız soruşturmalar yürütülmemekte ve yapılanlar adeta görmezden gelinmektedir. Yargı, işkence ve kötü muamele görenler için değil bunu uygulayanlar için zırh görevi görmektedir. Türkiye Cumhuriyeti 21. yüzyılın diktatörlüklerine dönüştürülmektedir. 

2015 yılında yalnızca Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam 597 kişi başvurmuştur. 2016 yılının ilk beş ayında ise işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam 210 kişi başvurmuştur. BM İşkence Karşıtı Komite’nin 13 Mayıs 2016 tarihinde yayınlandığı Türkiye hakkındaki Sonuç Gözlem Raporu da kaygı verici durumu gözler önüne sermiştir. Komite, Türkiye’de cezasızlık sorununun hakim olduğunu ifade etmiş ve işkence suçlarında ve ağır insan hakları ihlallerinde zamanaşımı uygulaması, AİHM kararlarının uygulanmaması, işkence görenlere karşıt suçlamalar getirilerek insanların yıldırılmaya çalışılması cezasızlık yönünden süreklilik arz eden uygulamalar olarak tespit edilmiştir.

26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’nde şunu kolaylıkla ifade edebiliriz; maalesef Türkiye Cumhuriyeti iktidar partisinin elinde demokrasinin ağır bir tehdit altında olduğu baskı ve şiddet rejimine dönüşmüştür.

Editör: Haber Merkezi