CENGİZ ALDEMİR/ ANKARA-CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 37. Olağan Kurultay öncesi özetle ; özgürlüğü, şeffaflığı, denetlenebilir olmayı, hukukun üstünlüğünü temel ilke olarak belirleyen, seçim sistemini en geniş temsil esasıyla düzenleyen parlamenter demokrasiyi merkeze alan yeni bir anayasaya, üretmeyi hedefleyen yeni bir büyüme stratejisine, istihdam politikasını sağlayacak yeni bir toplumsal mutabakata, sosyal adaleti sağlayacak yeni bir devlet anlayışına, sağlık sistemi, konut, gıdaya ulaşım hakkının güvence altına alındığı yeni bir düzenlemeye, sosyal güvenlik hakları güvence altına alacak “yeni devletçiliğin” sorumlulukları arasında yer alacağını vurguladığı yazısı iktidar ve muhalefet kulislerinde yankılanmaya devam ediyor.

Türkiye'nin de yeni gelişen sosyo-ekonomik koşullar içinde yerini alması ve oradaki gelişmelere uyumlu adım atmasını önermesinin çok önemli olduğu ifade edilirken, vatandaşlık geliri veya aile sigortası gibi insanların her koşulda yaşamını sürdürmek için bir gelire sahip olması sosyal refah devleti olmanın gereği olduğu belirtiliyor. Bu amaçla atılacak adımları kapsamlı olarak öneren ilk siyasal partinin CHP olduğu söyleniyor. Kılıçdaroğlu’nun bunları uygulamak için “yapısal değişiklikler, tartışılarak zaman içinde getirebilirse ülke farklı bir şekilde rahatlama yaşayabilir” deniliyor.

Öte yandan iktidar kulislerinde, Kılıçdaroğlu’nun mesajını devletçiliğin yeniden inşası üzerine oturttuğu ve sık sık ülkenin geçmişte devletçilik aracılığıyla gerçekleştirilen başarılı projelere atıfta bulunduğu ifade ediliyor. Yazının, adeta geçmişin yeniden inşa edilmesine çalışılacağı izlenimi verdiği söyleniyor ve hatta önerdiği yolun ülkeyi orta gelir tuzağına mahkum edeceği endişesine dahi kapılabilecekler olabileceği yorumu yapılıyor.

Kılıçdaroğlu’nun mesajını günümüzün gelişmelerine, örneğin bilgi toplumuna geçişe atıfta bulunarak, sosyal demokrasinin yeniden inşası üzerine bina etmiş olsa, daha güçlü bir gelecek vizyonu çizebilirdi” şeklinde değerlendirmeler de yapılıyor.

Muhalefet kulislerinde yazı ile ilgili COVID-19 sürecinin eşitsizliklerin iyice gün yüzüne çıkmasına sebep olduğu, yoksulların, güvencesizlerin yaşam hakkı, sağlığı, temel ihtiyaçları kolaylıkla göz ardı edildiği hatırlatılıyor.  Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin bu koşullara uygun ve sorunlarını çözebilecek ilkeler, programlar ve stratejiler geliştirmesi gerekiği söylenirken, Kılıçdaroğlu’nun “yeni devletçilik” formülünü bu gerçeklikle bir bağ kurma arayışı olarak okunabileceği ifade ediliyor. Bunu yaparken de Atatürk’e ve bugünün krizine benzetilen 1929 Buhranı sonrasında ortaya çıkan devletçilik anlayışına geniş yer ayırdığını, bunun da yenilenen CHP’nin köklerinden kopmadığı ve ülkeyi bunalımdan çıkarabilecek lokomotif olduğu mesajını verdiği söyleniyor.

Yine muhalefet kulislerinde konuyu değerlendiren bir milletvekili ise, CHP’nin topluma sunacağı gelecek idealini kurguladığını, bunun da bir dava veya ideal olmadığı sürece yalnızca yerel yönetim politikaları veya dağınık söylemler ile geniş kitleleri mobilize etmeniz mümkün olmayacağının altını çiziyor ve “CHP’nin sağda ortaya çıkan yeni partilerle genişleyen muhalefet bloğunda kendisini ayrıştırmasının da bir yolu bu ilkesel yaklaşımdan geçecektir” değerlendirmesini yapıyor. 

Bir diğer milletvekili ise DEVA Partisini örnek göstererek, ülkenin eğitim, sağlık, işsizlik gibi sorunlara önerisi ile CHP’nin önerisinin nasıl farklılaşacağını sorguluyor ve “ Sosyal devlet sosyal demokrasinin ana unsurlarından biridir ancak bütün siyasal kampların özel önem atfettiği de bir alan. Haliyle CHP’nin benimseyeceği yeni devletçiliğin sosyal demokrat, liberal ya da muhafazakar olup olmayacağını bize detaylı politikaları anlatacak, eğer bu ilkeler kağıt üzerinde kalmazsa... Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımı bir süredir kendini merkezde konumlayan ve hem partiler düzeyinde hem de toplumsal düzeyde geniş bir mutabakatın parçası olmayı hedefleyen CHP ile de tutarlı gözüküyor. Türkiye’deki hakim devletçilik anlayışı, solun “sosyal devlet” ilkesi ile pekiştiriliyor” benzetmesini yapıyor.

Yine kulislerde, Kılıçdaroğlu’nun dikkat çektiği liyakatin kaybolması, yüksek katma değerli üretimin gerçekleştirilememesi gibi olguları ; hep, gerici ve mezhepçi eğitim sistemi, İslami kadrolaşmayla devleti ele geçirme stratejisi "Hazine garantili işletmeler kamulaştırılacak" ifadesinin yanında, "gıda, enerji, sanayi ve sağlıkta" ulusal egemenliğin sağlanmasını cesaretle savunması gerektiği dile getiriliyor.

Kılıçdaroğlu’nun pandemi koşullarında emek kesimine yönelik nakdi desteklerin miktarının artırılması, süresinin istihdam koşullarına bağlı olmadan 12 aya kadar uzatılması gibi somut programlarının, geçmişte "aile sigortası" düzenlemesinde olduğu gibi geniş kitlelerde karşılık bulacağı görüşü hakim.

Kılıçdaroğlu’nun makalesinde egemen güç ve mülkiyet ilişkilerine yeterince değinilmediğine dikkat çekiliyor. Yazının bir diğer önemli handikapının da bilinçli bir biçimde “sosyal demokrasi” kavramından uzak durması olarak görülüyor. Bunu da, “Belli ki muhafazakar seçmenler sosyal demokrasi kavramına alerji duyar” kaygısı ile bu kavramdan uzak durulmuş. Ama ben bu varsayımın doğru olduğunu düşünüyorum” sözleriyle yorumluyor.

1970’li yıllarda Ecevit’in sosyal demokrasi anlayışının muhafazakar seçmenleri rahatsız etmediği hatırlatmasında bulunan bir diğer siyasetçi ise, “ Ayrıca Avrupa’da yaşayan muhafazakar seçmenlerin büyük çoğunlukla yaşadıkları ülkelerdeki sosyal demokrat partilere oy verdiğini de biliyoruz. Özetle CHP’nin öncelikle kendisinin “Sosyal Demokrasi” anlayışını içselleştirmesi ve günümüz koşullarında zenginleştirip seçmene sunabilmesi gerekiyor…”

Kılıçdaroğlu’nun Kurultay’da vereceği mesajlar ise şimdiden merak konusu.

Editör: Haber Merkezi