İZ GAZETE - “İnsanın yüreğinde, geçen zamana karşı her zaman diri, bir parlak köz vardır”*Yılın son yazısını ya da yeni yılın ilk yazısını gece görünümlü uzun günlerin ülkesinden yazıyorum. Ülkemin 2019 u nasıl uğurlayacağını düşünürken Cumhurbaşkanı’nın “sağlıklı ve hızla büyüyen eşsiz ekonomisiyle” övünmek; işsizlik, enflasyona bağlı geçim sıkıntısı, emeklilik koşulları gibi sorunlara ilişkin somut verileri, yani ülke gerçeklerini normalleştirmek için durduk yerde İskandinav ülkelerini küçümseyen açıklamasını hatırladım. Erken emeklilik sistemi yüzünden ekonomisi “batık” ülkelerden birinde, Norveç’teyim.

Cumhurbaşkanı bu açıklamayla aslında bir cümle içinde bizim ülkemizin tüm sorunlarının temel kaynağını açıkça işaret ediyor. Bilimi, somut verileri, bilgiyi yok sayıyor. Düşünceyi, sorgulamayı yok eden bir eğitim modeliyle uyuşturulan, kavrayışı olmayan toplumu her uyduruk açıklamayla kandırabileceğini düşünüyor. Ülke sorunlarının çözümüyle değil bertaraf edilmesiyle ilgileniyor. Refah düzeyi yüksek küresel gücü olan çağdaş ülkelere gerçek dışı ithamlarla meydan okuyarak; yerini koruyabilmek için kendisine gerekli olduğunu düşündüğü tartışmasız güçlülük algısını yerleştirmeye çalışıyor. Kendi iktidarını, yani sonsuz rant olanaklarını sürdürülebilmek için işsizin, emeklinin, memurun, çiftçinin, köylünün, işçinin koşullarını iyileştirebileceği projeler yerine olağan üstü bir israfa yol açacak, yıkıcı sonuçlar yaratacak olan güç gösterilerini pekiştiren “İstanbul Kanalı”, “yerli otomobil” gibi “görkemli” maceralar için kabul ortamı yaratıyor.

Gelelim gerçeklere; bir kere erken emeklilik nedeniyle battığını iddia ettiği ülkelerde emeklilik yaşı 67. Erken emeklilik ise en erken 63 yaştan sona, o da eksik maaş vb bir dizi yaptırımla mümkün. 67 yaş üstü ise topumdan dışlanmıyor, özellikle akademik, kültürel üretimde olan kişileri çalışma hayatından koparmayan bir sistem var. Öte yandan 2019’a veda ederken bu batık ülkelere meydan okuyan onları geride bırakan bir ücret politikası açıklayabilmiş miyiz ona bakalım? Geçtiğimiz gün asgari ücret 2.324 TL olarak açıklandı. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.162 TL, yoksulluk sınırı ise 7.044 TL. İskandinav ülkelerinde asgari ücret uygulaması yok. Yani herkesin emeğinin karşılığı alım gücü ortalamasını tutturacak ücret düzenlemeleri var. Asgari ücret uygulaması olan Avrupa ülkelerinde ise AB istatistik ofisi verilerine bağlı alım gücü sıralamasına bakıldığında Lüksemburg, Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, İngiltere, İrlanda, İspanya ve Slovenya’nın gerisinde yer alan ülkemizde konunun basına yansıması “Türkiye asgari ücretin satın alma gücü sıralamasında 15 Avrupa ülkesinin önünde” başlığıyla olmuş. Önünde olmakla övünülen ülkeler Malta, Polonya, Litvanya, Slovakya, Estonya, Letonya, Bulgaristan, Hırvatistan, Arnavutluk. Öte yandan gelir dağılımı adaletsizliğine bakıldığında Türkiye Avrupa ülkeleri arasında 2.sırada yer alıyor, zengin ile yoksul arasındaki farkın en çok olduğu sondan 2. Avrupa ülkesi. Türkiye’de en zengin %20 lik kesim gelirin yarısını alıyor. Bu da nüfusun diğer kesimi özellikle de yoksullar açısından adaletsizliği güçlendiriyor. Dünya Küresel Eşitsizlik Raporunun en dikkat çekici noktalarından biri, Türkiye’nin de dahil olduğu Ortadoğu bölgesindeki eşitsizliklerin diğer tüm bölgelerden fazla olması.

Bir başka açıdan mutluluk verileri üzerinden değerlendirelim. Dünya Mutluluk Endeksi’ne bakıldığında dünyanın en mutlu insanlarının İskandinav ülkelerinde yaşadığı görülüyor. Bu sıralamayı belirleyen kriterler arasında kişi başına düşen gelirin yüksek olması, sosyal desteğin bulunması, sağlıklı yaşam beklentisinin uzun olması, kişisel özgürlüklerin korunması, hayırseverliğin fazla olması ve yolsuzluğun bulunmaması gibi faktörler belirleyici. Tüm bu kriterleri ölçmek için yapılan anketlerin sonucuna göre Nordik ülkeler listenin en başında. Finlandiya, Norveç, Danimarka, İzlanda ve İsviçre ilk beş ülke. Bu “ekonomisi batık” ülkelerle kıyaslandığında Türkiye 156 ülke arasında 74. Sırada yer alıyor. Her geçen yıl gerileyen oranlara sahip olan ülkemizde mutluyum diyen insan oranı %3. Mutluluk sıralaması için belirleyici olan kriterler açısından tek tek uzun bir değerlendirme yapmayacağım ancak kişisel özgürlükler ve kültürel hayata katılım açısından da durumu değerlendirmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Özgürlükler açısından dünyada en fazla tutuklu gazeteci bulunduran ülke olmanın yanı sıra basın özgürlüğü kategorisinde 168 ülke arasında 159.sırada yer alıyoruz. Türkiye ifade ve düşünce özgürlüğü ihlalinden en fazla AİHM başvurusu olan 2.ülke, en fazla hüküm giyen ülke olmuş. Freedom House raporuna göre özgür olmayan ülkeler kategorisine gerileyen ülkemiz, siyasal hak ve özgürlükler bakımından 41 OECD ülkesi arasında son sırada yer alıyor. Freedom House temel hak ve özgürlüklerin en iyi olduğu ülkeler değerlendirmesinde Türkiye 195 ülke arasında 114'üncü sırada. Batık ülkelere baktığımızdaysa ilk üç Finlandiya, Norveç, İsveç.

Türkiye, Küresel Barış Endeksi'nde 163 ülke arasında 152. sırada yer alıyor. 2019 yılında Avrupa'da barışa en uzak ülke konumunda. Bu raporda da İzlanda ilk sırada yer alırken diğer İskandinav ülkelerinin tümü ilk 20 ülke içinde sıralanıyor. Dünya hukukun üstünlüğü endeksine göre Türkiye 126 ülke arasında 109.sırada ve en az denetlenen ülke kategorisinde yer alırken Danimarka., Norveç ve Finlandiya ilk üç sırada yer almış.

Bir başka kriter; UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) tarafından her yıl hazırlanan İnsani Gelişme Endeksi’ne göre Norveç bu sene de zirvede yer alıyor. Bu rapora göre, Norveç’i sırasıyla İsviçre, Avustralya, İrlanda ve Almanya takip ediyor. Türkiye ise 189 ülke arasında 64’üncü sırada.

Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu'nun 2020 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'nde 153 ülke arasında 130. sırada yer alıyor; kadınların ekonomiye katılımı ve fırsat eşitliği kategorisinde 136., işgücüne katılımda 135.sırada yer alıyor. Endeks; kadınların ekonomiye katılımı, fırsat eşitliği, eğitim olanakları, sağlık ve kadınların siyasal açıdan güçlendirilmesi gibi kriterlere göre hazırlanıyor. Bu kritere göre de İzlanda cinsiyet eşitsizliğinin en az görüldüğü ülke olarak bu yıl da birinci sırada. Liste Norveç, Finlandiya, İsveç diye devam ediyor. Bu ülkeler bu listelerde her yıl en üst kategoride yer alıyorlar. İlk 5’in tamamı Türkiye Cumhurbaşkanı’nın küçümsediği İskandinav ülkeleri. Bu arada her gün barbarca öldürülen kadınların haberlere konu olduğu ülkemizde kadın cinayetlerinin AKP iktidarında her geçen yıl önemli ölçüde arttığı koşullarda, iktidarın kadın erkek eşitliğini reddeden “fıtrat eşitsizliği” söylemi ve siyasal islam koşulları üzerinden hedef gösterdiği kadınların yaşamdan dışlandığı, tercihlerinin sorgulandığı, şiddet ve istismar gördüğü, tecavüzcüsüyle evlendirilmesine olanak veren yasal düzenlemelerin dayatıldığı 2019 gündemi sürüyor. Bütün bunlar olurken İskandinav ülkelerinde tam eşitlik yasal güvence altında erkekleri de neredeyse yasal zorunlulukla bilinçlendirerek sisteme dahil ediyor. Buyrun size çarpıcı bir örnek: Norveç’te doğum yapan bir kadının ücretli doğum izni bir yıl gibi bizim için hayal düzeyinde bir süreyken 1993 yılında bunun 4 haftası bir kota ile korunarak babanın zorunlu katkısı için izin tanımlamasına alınmış. Bu kotanın bugünkü oranı 15 haftaya yükselmiş durumda. Yani babaların da yasal ve ücretli doğum izni var! Kotadan önce ülkede babaların doğum izni kullanım oranı %2 civarındayken kota uygulamasıyla birlikte bu oran % 80 lere çıkmış. Eğer baba tarafından kullanılmazsa anneye devredilemeyen bu kota uygulaması artık kadın ve erkeğe ayrı ayrı tanımlanmış doğum izni ve bakım sorumluluğu ile gelişiyor. İşte bu bilinç ve eşit yaşam anlayışı bu ülkeler için ilerleme, kalkınma ve gelişme getiriyor.

Yine mutluluk sıralaması ölçütlerinden olan dünya yolsuzlukla mücadele başlığında ilk iki ülke Danimarka ve Norveç. Bizim ülkemizdeyse yolsuzlukla mücedele yerine yolsuzluklarıyla meşhur iktidarın kalıcılığını sağlamak üzere mühürsüz seçim, yeniden sayım, seçilmişleri tutuklama, kayyum atama, yerel yönetimler yasasını eğip bükme gibi seçim yolsuzlukları ile kaybedilen gücü koruma çabaları var.

Ülkenin 18 yıllık AKP iktidarında yıl yıl gerileyen ekonomik koşullarını, sosyal sorunlarını 2019 yılında rekor seviyeye ulaşmış yolsuzluk, hak ihlalleri ve yoksulluk hallerini idrak etmek ve ne kadar geride, ne kadar çözüme uzak olduğumuzu anlamak için İskandinav ülkelerinin refah koşulları ile kıyaslamaya gerek yoktu şüphesiz. Her yıl geriye giden alım gücü, ayrımcılık, adaletsizlik, işsizlik, borçlanmayla ekonomik yıkım ve çöküşün eşiğinde yaşadıklarımızı ve 2020 için bizi bekleyenleri düşünürken şuursuzca savrulan cümlelerin ardındaki gerçeği, özlediklerimizi, çözümü yerinde görmek başka türlü etkiledi beni. Oysa ben 2019’a veda ederken kanıksadığımız, normalleştirilen gerçeğimizi kabul etmek zorunda olmadığımızı ve çıkışın da hissettiğimiz kadar zor, göründüğü kadar uzak olmadığını anlatacaktım. Gün gibi açık olan gerçekle birlikte giderek inandırıcılığını yitiren ve çaresizleştikçe de saçmalığın boyutunu artıran tek kişilik “şahsım devletinin” ikilemini anlatacaktım. Öyle de yapayım. Anlattıklarım bir umutsuzluk yaratmamalı. 2019’a baktığımda bir bardağın iki yarısını görüyorum ben. İlk yarısı uzun zamandır yok edilen demokrasi koşullarını seçimsiz ve kalıcı bir iktidara evriltmek için işletilen yeni rejimin umut kırıcı somut karanlığıyla dolu. Diğer yarısı ise bu karanlığa, hukuksuzluğa, baskıya, şiddete rağmen demokrasiyle ve dayanışmayla büyüyen itiraz ve kazanımla. 2020’de bizi bekleyenlere şekil verecek olan bu iki yarının dinamikleri olacak. 2019’a damga vuran toplumun seçtiği yöneticileri türlü iddia ve ithamlarla uzaklaştıran, seçme ve seçilme hakkını yok sayan kayyum atamaları oldu.

31 Mart seçimleri öncesinde terör suçlamasıyla halkın seçtiği belediye başkanlarını görevden alınmasıyla atanan kayyumların halka hizmet yerine devlet gücünü fırsat görerek rant ve israf uygulamaları seçimlerle birlikte bir bir deşifre olmuştu. Altın varaklı makam küvetlerine kadar dudak uçuklatan uygulamalar seçilen başkanlarca kamuoyu bilgisine sunuldu. Kayyumların halkın cebinden Cumhurbaşkanına, bakanlara, milletvekillerine yüzbinlerce liralık hediyeler verdiği kayıtlı görüntülerle ortaya çıkmış, kayyumun kuyum rantı belgelenmişti. Kayyum atanan belediyelerin ilk icraatları kadın dayanışma merkezlerini, sığınma evlerini kapatmak oldu. Kadrolar, kaynaklar devletin propaganda ya da hizaya getirme araçları gibi kullanıldı. Sonuç olarak toplumun yararını değil sadece iktidarın bekasını düşünen kayyumlar yeniden seçilemedi. 31 Mart seçimleriyle birlikte sadece kayyum ile zorla ele geçirilen belediyeleri değil seçimle aldığı belediyeleri de kaybeden iktidar bu kullanışlı yöntemi çare olarak görmeye devam etti. Terör suçlamasını bir ele geçirme metodu olarak kullandı. Tamamı güvenlik soruşturmasından geçerek yasal şekilde aday olan başkanlar bir bir görevden alındı. “Yerli ve milli” değerlerin istismarı, “ülkenin bekası”, “milletin bütünlüğü” gibi karşı çıkılması güç argümanlar karşısında muhalefetin iktidarın yanlışlarına iktidarın diline boyun eğerek, iktidarın tanımladığı zararsız alanda kısa paslaşmalarla verdiği cılız basın açıklamaları kayyum sopasını İzmir’in kalbine, seçimlerde %68 gibi yüksek oy oranı ile seçilen CHP belediyesine kadar taşıdı. Kayyumla yapamadığını iftirayla, müfettişle yapmaya çalışan iktidar kendi partisinin görevden el çektirilen belediye başkanlarının icraatlarını hiç sorgulamazken son kertede İstanbul Kanalı’na itiraz eden halkın üstelik iki kez ve kararlılıkla seçtiği İstanbul’un belediye başkanını halkın çıkarlarını koruduğu için tehdit etmeye kadar vardırdı.

Evet 2019 ne kadar demokrasinin kalan son kalesi olan seçme ve seçilme hakkını yok eden kayyum yılı olarak tarihte yerini aldıysa 2020 için belirleyici olacak itirazın ve demokrasiye bağlılığın yılı olarak da anılacak. 2019 11 büyükşehir belediyesi ve diğer kazanımlarla gayri safi milli hasılanın %70 ini üreten illerin, ülke nüfusunun %54’ünün ve moral üstünlüğün muhalefetin eline geçmesiyle yıllar sonra çok farklı bir dinamiği tetikledi. Seçimleri yok sayan, hukuksuz yöntemlere başvuran dayatmacı anlayışın, sonuçlardan ders alarak ülke sorunlarına öncelik vermek yerine sürdürdüğü rant ve talan politikalarına hız vermesi, bunu yapabilmek için türlü engellemelere baş vurması ve “mega” rant projelerinde ısrarı toplumda yükselen itirazı konsolide ediyor. Ekolojiden, doğal yaşama, tarımsal üretime, sağlığımıza ve ekonomiye vereceği hasarla en taze gündemi oluşturan 2023 kodlu İstanbul Kanalı dönüşüm projesine verilen tepkinin artarak yayılması da, bu itiraz karşısında hiddetini saklayamayan, kaybetmeyi hazmedemeyen iktidarın tutumu da bunu doğrular nitelikte.

Özetle 2020 elinde ‘diri ve parlak bir közle’ bizi bekliyor. İktidarın mezhepçi kadrolarının kavgaları, bölünme sancıları, rant ve talan politikaları karşısında eşit ve adil hizmet politikalarıyla halka erişen yerel yönetimler üzerinden yeni bir siyaset anlayışı ile ilerleyerek parlamenter sistemin, demokrasinin kazandığı ve korunduğu bir gelecek tasarlamak mümkün. Hangi partinin hangi bölgede hangi ithamla kayyum muhatabı olduğuna bakmaksızın demokrasinin işletilmesi esas olmalı. Bu bakışla kayyum atamalarına somut karşı çıkıştan imtina etmek yerine hukuk yoluyla suç tespiti, ispatı gerçekleşene kadar seçilmiş meclis içinden seçilecek başkan vekilleriyle belediye meclisini toplayarak süreç yönetimini yüksek sesle talep etmek gerekli. Toplumun itirazının sesi ve somut koruyucu, onarıcı gücü olacak muhalefetin kayyumu atayan iktidar anlayışının atanmış valisinden kayyum ataması yerine demokrasinin gereğini talep etmesi ne kadar gerçeklikten kopuk, sonuç almaktan uzak ve gülünçse khk ile dayatılan kayyum sistemine güçlü ve yüksek bir sesle itiraz ederek kamuoyu desteğiyle diri bir itiraz, sivil itaatsizlik modelleriyle sürdürülecek çalışmalar o kadar yerinde ve sonuç alıcı olacaktır. 2019’da ne yazık ki kayyum itirazı bir kesimin “kayyum mu yoksa kayyım yazılışı mı doğru?”sorusuyla daha fazla meşgul oluşuyla sınırlı kaldı. Sosyal demokrasinin sesiyle, sosyal adalet mekanizmalarıyla ve solun ahlakıyla sürdürülecek siyasi tutarlılık 2020’yi 2019’dan ayıracak çok sesli ve çok renkli, çok nefesli günleri getirecek. “Yeterki kararmasın sol memenin üzerindeki cevahir.”

Bardağın ekşi ve tatsız yarısından değil ferah ve taze yarısından içeceğimiz bir yıl olması dileği, umudu ve kararlılığıyla….

Aralık 2019 / Norveç

Editör: Haber Merkezi