İZ WEB TV’nin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na özel düzenlediği canlı yayının konuğu oldu. Yaşanan salgın sürecini de değerlendiren Polat, “Muazzam bir süreç yönetiyor Cumhuriyet Halk Partili belediyeler. Bunun karşısında muazzam hukuksuz bir telaffuzla karşı karşıyalar. Hiçbir vicdan, hukuk, ahlak, kanun namına uymayan bir karşı telaffuzla da mücadele ediyorlar. Sadece bir virüsle mücadele etmiyorlar. Habis siyaset virüsüyle de mücadele etmek zorunda kalıyor bizim belediye başkanlarımız” diye konuştu.

Parlamenter demokrasiden söz etmenin mümkün olmadığını ifade den Polat, “Meclis’e ilk girdiğim andan itibaren şöyle bir şey geldi aklıma, Meclis’e geldik, kanun yapacağız, çat çat konuşacağız, el sıkışacağız, ikna edeceğiz, toplumun yararına kanunları onaylayacağız. Maalesef öyle bir şey yok. Torba yasalarına dair bir sürü yasa torbalanıp geliyor. Siz istediğiniz kadar muhalefet edin iktidar tarafından geçiriliyor. Bu yasaların geçmesi aslında sadece orada Meclis’te bir işlev görmüyor. Hanelerinde yaşayan herkesin, sokakta yaşayan herkesin yaşamını ilgilendiren yasalar bu Meclis’ten geçiyor. Bugüne kadar geldiğimiz günden bugüne emekçi halkın, yoksulun ya da aydınların hayatına bir karşılık veren yasalar yapamadık maalesef. Ama bizim burada bu demokratik Meclis anlayışının üst parlamenter rejim anlayışının bizden sonra gelecek insanlara sımsıkı yaklaşmak ve mümkününse bu mücadeleden de bu dönemde galip gelmek gibi önemli bir görevimiz var. Bu görevi yerine getirmeye çalışıyoruz. Tabii bugün Meclis’te konuşmalar oldu. O konuşmalar ciddi ders verecek nitelikte konuşmalarda. Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarından müthiş feyzler aldık. Parlamenter demokrasi diye bir şey yok. Ülkeyi tek adamın direktifleri doğrultusunda yönettiği bir meclis yapısı var. Bu yüzden üzgünüm. Elimizden geldiğince bize güvenip oy veren insanların haklarını aramaya çalışıyoruz. Onların demokrasiye olan inançlarını taşıyarak onlardan aldığımız güçle burada bir mücadele veriyoruz. Bazen o mücadele içerisinde dayak da yiyoruz ki zaten ülke olarak dayak yemiş durumdayız. Güçler ayrılığının yok olduğu bir dönemdeyiz. Bunlarla mücadele ediyoruz” diye konuştu.

‘YANSIMASI ÇOK DAHA AĞIR’

Daha umutlu bir Türkiye için mücadele verdiklerini söyleyen Polat, “Cumhuriyetin yaratmış olduğu demokrasi gereği orta sınıf temsilciler olan orta sınıf aydınları olan maalesef hovardalık yaşam biçimleri yüzünden biz bugün buralardayız. Bizim babalarımızın vermediği demokrasi mücadelesinin maalesef bize yansıması çok daha ağır. Biz bu mücadeleleri şimdiden veriyoruz ki çocuklarımıza yarınlarına daha umutlu bir Türkiye bırakmak için. Bir kere o tespiti yapmak lazım. cumhuriyetin yarattığı orta tarihteki aydınının çok konformizm davranmaları cumhuriyet değerlerini çok hovardaca korumadan harcamaları sonucunda buralardayız. Tabii uluslararası bir komplodan da oturup konuşulunca onun varlığını da görebiliriz cumhuriyete karşı” dedi.

‘KAFA YAPISINI DEĞİŞTİRMELERİ GEREKİYOR’

Türkiye’nin kriz fırsatını iyi değerlendirmesi gerektiğini dile getiren Polat, “Bir Kovid-19 salgını var. Zaten Türkiye ekonomisi bu salgın öncesinde biz biliyoruz ki savurgan bir ekonomi, üretmeyen tüketen ya da kaynakları bir noktadan sadece belli bir noktaya taşıyan, halka değil üretime değil sadece saray sosyetesine dağıtan bir ekonominin ayakta kalması mümkün değil. Kovid-19 bile birlikte ister istemez emektarın üzerine Kovid-19’un yükünü de yıksalar hani 20 yaş altı sokağa çıkma yasağı var ama işçiyseniz çıkabilirsiniz denebiliyor. Hala bu emekçi ve yoksul halkın sırtından geçinmek isteklerine rağmen şöyle bir ümit var; krizler aynı zamanda fırsatları da beraberinde getirir. Bu fırsatı Türkiye’nin iyi değerlendirmesi gerekiyor. İyi değerlendirebilmek için bir kafa yapısının değişmesi gerekiyor. Bugünden yarına bir iktidar değişikliği mümkün değil. 3 ay sonra da seçim yok 4 ay sonra da seçim yok. Ama 6 ay sonra olup olmayacağını bilmiyoruz. Bu iktidarın 3 ile 6 ay arasında değişip değişmeyeceği fakat fırsatlar depo edilemez. Bir fırsat var Türkiye’nin elinde ve bunu depo etmemesi gerekiyor. Bu da ne? Kafa yapısını değiştirmek, yönetim anlayışını değiştirmek. Bu inşaları zorlamak zorundayız. Yani Türkiye’de topum kesimlerinin mutabık kaldığı bir yönetim anlayışına doğru evirmek zorundayız. Eğer buna doğru dönmezlerse Türkiye önüne gelmiş olan bu fırsatı da maalesef kaybetmiş olacak. Nedir bu? Dünya da her şey üretim çeşitliliği de, üretim anlayışı da bu kriz sonrasında değişecek. Ekonomi nerede değişecek? Bu değişme sırasında düzgün konumlanabilen ekonomiler sıçrama yapabilirler. Mesela inşaların birçoğu ekmeyeceği üretemeyeceği bir açlık noktasında. Gıda sıkıntısı çeker noktasında olacaklar. Çünkü Türkiye’nin buna çok iyi hazırlanıyor olması gerekiyor. Hızlıca üretme özellikle tarımsal üretme anında hazır ülke olması. Hızlı bir şekilde üretimlerin bilimsel, tıbbi araştırmalara yöneltilmesi bunlarla ilgili yeni bir üretim kolu geliştirmesi gerekiyor. Yani hem sanayicinin sermayenin hem de tarım kesimin çok farklı konumlanması gerekiyor ki bu krizden ülke ekonomisini güçlendirerek çıkalım. Ama başlangıcı da şu, bu anlayışı değiştirmeleri gerekiyor, bu kafa yapısını değiştirmeleri gerekiyor” diye konuştu.

‘MUAZZAM BİR SÜREÇ YÖNETİYORLAR’

Başta büyükşehir belediye başkanları olmak üzere Cumhuriyet Halk Partili tüm yerel yöneticilerin konuşulduğunu söyleyen Polat, “Seven sevmeyen herkes partililerimizin yaptığı ya da onlara karşı yapılan zulümleri konuşuyor. Muazzam bir süreç yönetiyor Cumhuriyet Halk Partili belediyeler. Bunun karşısında muazzam hukuksuz bir telaffuzla karşı karşıyalar. Hiçbir vicdan, hukuk, ahlak, kanun namına uymayan bir karşı telaffuzla da mücadele ediyorlar. Sadece bir virüsle mücadele etmiyorlar. Habis siyaset virüsüyle de mücadele etmek zorunda kalıyor bizim belediye başkanlarımız. Onlar tabii dirençliler. Biz yıllardır AKP’nin yaratmış olduğu habis siyaset virüsüne karşı dirençli arkadaşlarımız. Bizim kentimizde İzmir Büyükşehir Belediyesi çatışmadan, mümkün olduğunca naif bir dil kullanarak Sayın Başkan, işin çok fazla reklam kısmından kaçmadan iş yapıyor. Muhteşem iş yapıyor, yardım anlayışı uyguluyor, insanların evde kalması için çağrılarını yapıyor, o kendine has naif yumuşak kenti germeden korkunç güzel işler yapıyor. Bu anlamda Sayın Tunç Başkanımı tebrik ediyorum. Bu anlamda görkemsiz bir şekilde öne çıkan bütün başkanlarımı tebrik ediyorum. Mesela Karabağlar, orada belediye başkanımız ve belediyenin bütün bürokrasisi müthiş bir savaş veriyor. Bir de salgının kaynaklandığı yerler Narlıdere ve Karabağlar. Narlıdere Belediye Başkanımız hem onlarla mücadele ediyorlar hem AKP ile mücadele ediyorlar, hem de kıt kaynaklı insanlara yardım dağıtmakla muazzam çabaları var. Hepsini takdirle izliyorum” dedi.

‘MÜCADELE EDİYORUZ’

Gelecek nesillerin özgürlüğü için mücadele ettiklerini söyleyen Polat konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biz siyasette yola çıkarken eşime ve çocuklarıma ‘evet bende bu mücadelenin içindeyim’ diyebilmeliyim. Ya da Türkiye geriye giderse, ‘baba sen ne yaptın?’ dediklerinde alnımı yere dikmek istemiyorum. Ben eşiyle uzlaşarak, rızasını alarak siyasete başladım. Onların yüzünü kara çıkartacak, Türkiye’de ki bütün çocukların yüzünün kara çıkartacak hiçbir şey yapmıyorum. Onların geleceği için çalışıyorum. Onlar doktor olabilirler ama daha iyi birer doktor olabilmeleri için, daha iyi birer mühendis olabilmeleri için, daha iyi birer insan olabilmeleri için daha ne gerekiyorsa daha demokrat, daha özgür bir şekilde çalışmaları için mücadele ediyoruz. Yoksa biz 45 yaşına geldik. Bundan sonra özgürlüğün çok fazla gereği var mı deseniz hayır ama gelecek nesiller için özgürlüğün çok fazla anlamı var. Özgürlükten ve eğitimden bahsediyoruz ya, burada hayatımda mıh gibi kazımış olduğum bir hikâye vardır. Bu olay Amerika’da yaşanıyor. Bir lise öğrencisi bir soruyla yola çıkıyor. Hiçbirimizin aklın gelmeyecek bir soruyu soruyor kendine. Diyor ki, ‘Fillerin kılları var mıdır?’ evet, fillerin kılları varmış. Bu çocuk çalışma yapıyor ve fillerin kılları olduğunu öğreniyor. O kıl yapısını incelediğinde devasa cüsseyi soğutma olarak dizayn edildiğini, diğer tüm canlılarda ısıtmak üzere dizayn edildiğini keşfediyor. Bu keşiften sonra sıcak iklimde çalışan insanlar için farklı kıyafetler bulunabiliyor. Bunu neye borçluyuz? O çocuğumuzun özgür düşünebilmesine, özgür sorgulayabilmesine. İşte bizde çocuklarımıza özgürce düşünüp sorgulayabilecek bir Türkiye’yi borçluyuz. Onun için çalışıyoruz.”

Editör: Haber Merkezi