GİZEM TABAN/ İZ GAZETE-  CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel; dört yıllık görev sürecine, örgüt çalışmalarına ve parti içi konulara dair kritik açıklamalar yaptı. Dört yıl boyunca kimsenin adamı olmadığını, ekipçilik yapmadığını ve koltuğu korumak gibi bir kaygısı bulunmadığını vurgulayan Başkan Yücel; kongre takviminin ertelenmesi, ön seçim talepleri, parti içi disiplin mekanizmasının işleyişi ve bazı ilçelerdeki yönetimlerin değişimi üzerine de net konuştu. Deniz Yücel, her kararı partinin menfaatine yönelik aldıklarını söylerken kimsenin iktidara giden yoldaki mücadeleye balta vuramayacağını da ifade etti.

‘FITRATIMA TERS’

2018 yılından bu yana il başkanlığı görevini yürütüyorsunuz. Adaylığınızı ilk açıkladığınızda ‘Aziz Kocaoğlu’nun adamı’ dendi, sonraki il kongresinde ‘Tuncay Özkan’ın adamı’ dendi. Ardından Abdül Batur ile hareket ettiğiniz söylendi… Ama siz her defasında ‘Kimsenin adamı değilim’ dediniz. Sizce neden parti içi kritik süreçlerde böyle tavırlar alınıyor? Bu söylemler, sizi yıprattı mı ya da nasıl etkiledi?

Birinin adamı olmak benim kişiliğime ters, fıtratıma ters. Hiçbir ekibin adamı olmayan, ekipçilik yapmayan, parti içinde gruplaşmalara izin vermeyen bir söylemle yola çıktık. Nitekim 4 senedir görevimin başındayım. Hiçbir şekilde buna izin vermedim. Tabii zaman zaman birtakım yakıştırmalar yapılabiliyor. O dönemde Aziz Bey'in desteğiyle yola çıktık. Neticede birden fazla adaylı bir yarışta bir kutuplaşma bir cepheleşme olabiliyor. Yani adayların yanında pozisyon almak demeyelim de destek verme konusunda bir tercihte bulunabiliyor delegelerimiz, partililerimiz, belediye başkanlarımız ya da milletvekillerimiz… Ondan dolayı böyle bir şey yapılmış olabilir. Ama, bu görevi yerine getirme anlamında hiçbir şekilde birinin etkisine, yönlendirmesine, bugüne kadar böyle bir şeye izin vermedim. Bu görevler, kucaklama görevleridir, liderlik yapma görevleridir. Ekipçilik yaparak birinin adamı gibi hareket ederek veya birilerine yakın durup birilerine uzak durarak bu görevler yapılmaz. Yapılırsa başarısız olunur.

‘KOLTUK DERDİM OLMADI’

Uzun süredir bu görevdesiniz. Bu süreçte sizi haklı bulanlar oldu, eleştirenler oldu. Siz kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz, başarılı buluyor musunuz?

Benim başarıyla ilgili kendimi değerlendirmem hem yakışıksız olur hem de gerçekçi olmaz. Onu isteyen istediği gibi değerlendirir. Neticede yaptığımız çalışmalar ortada. Yönetim tarzımız ve anlayışımız ortada. ‘Başarılı’ diyen de vardır, ‘başarısız’ diyen de vardır. Ne yaparsanız yapın bazılarının gözünde başarılı olamayabilirsiniz. Ben bunlarla çok ilgilenmiyorum. Görevde 4 yıl doldu. Benim, ‘Bu görevde kalayım, bu koltuğu koruyayım’ gibi bir derdim ya da kaygım hiç olmadı. Ama bu görev bir yerde istikrar, yani istikrarlı olmayı gerektirir. Ben o açıdan istikrarlı olduğumu düşünüyorum. Çünkü geçen dönem hiç ummadığımız bir zamanda baskın seçimle karşılaştık. Yeni seçilmiştik, göreve yeni gelmiştik. Bir tüzük kurultayı oldu. Tüzük kurultayının arkasından hemen seçim kararı alındı. Neticede 14 milletvekili çıkardık. İyi de bir oy aldık. Arkasından çalkantılı bir dönem yaşadık. Olağanüstü kurultay talepleri vesaire oldu. Sonra hemen yerel seçim süreci yaşandı, 31 Mart başarısı sağlandı. Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Tunç Soyer seçildi, seçildiği günden beri bir saldırı, bir karalama, bir iftira, bir çamur atma kampanyası var. İzmir’de ve Türkiye'de bir sürü olumsuzluk peş peşe yaşandı. Pandemi, pandemideki kısıtlamalar, kısıtlamalarda hükümetin yapamadığı birçok şeyi kıt imkanlarla ve daha da ötesi engellemelere rağmen belediyelerimiz yaptı. Bir taraftan İzmir depremi yaşandı, en çok tabii ki Bayraklı etkilendi. Neticede o yaraların sarılması kolay bir iş değildi. Bu konuda da yine başta Büyükşehir Belediyemiz, ilçe belediyelerimiz, CHP örgütleri gerekli inisiyatifi aldılar. Türkiye'ye örnek olacak bir dayanışma kampanyası başlatıldı. Orman yangınlarından tutun da sel felaketlerine kadar birçok olumsuzluk yaşandı ama bunlarla baş etmeyi bildik. Bizim görevimiz; ülkemize, yaşadığımız kente, yaşadığımız kentteki hemşerilerimize hizmet etmek. Bizim önceliğimiz her zaman bu oldu. Parti içerisinde de ilçe örgütlerinden tutun da belediye başkanlarımızın, milletvekillerimizin, il yönetimimizin bunu önceleyerek çalışması bizim yönetim anlayışımızı oluşturdu. Bu anlayışla da görevimizi yapıyoruz. 

‘KİMSE BALTA VURAMAZ!’

Görev süreniz boyunca çokça disiplin dosyası gündeme geldi. Siz de her zaman örgüt içi disiplinin önemini vurguladınız. Birçok isim partiden ihraç edildi. Disiplin mekanizmasının bu kadar çok çalışması neyden kaynaklanıyor? Sizin önceliğiniz disiplin mi oldu? Örgüt içi disiplin sağlandı mı? 

Ben disiplin mekanizmasının çok çalıştığını düşünmüyorum. Az bile çalışmış olabilir. Çünkü CHP üyesi olmak; öncelikle ahlaklı olmayı ve nerede nasıl hareket edeceğini, neyi nasıl konuşacağını, sosyal medyayı nasıl kullanacağını bilmeyi gerektirir. CHP’nin ideolojisini bilmeyi gerektirir. Bir taraftan ülkenin durumu ortada. İnsanlar aç, açıkta. Zamlar ortada… İnsanlar hayatta kalmak için bir mücadele veriyorlar. Geçtiğimiz günlerde Sayın Genel Başkanımız ve 6 siyasi partinin liderleri bir araya geldiler. Güçlendirilmiş parlamenter sistem mutabakat metni hazırlandı. Önümüzdeki süreçte Millet İttifakı büyüyebilir. Ülkenin ihtiyaçları belli. Yani, böyle bir mücadele veriliyor. 20 yıldır ülkeyi yöneten karanlık bir zihniyet var. Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde bir Millet İttifakı kurulmuş, 31 Mart başarısı sağlanmış… İttifakın büyüme eğiliminde olduğu ve bu kötüye gidişin sona ereceği bir sürecin arifesinde bizim bu mücadelemizi baltalayacak, buna zarar verecek herhangi bir şeye tahammül etmemiz, göz yummamız söz konusu bile olamaz. Disiplin konusundaki hassasiyetimiz budur. Birçok arkadaşımızla ilgili disiplin mekanizmasını başlatmadan uyararak, bunu düzelterek, bu yapılanın yanlış olduğunu ifade ederek, doğru yola sevk ederek disiplin işlemi yapmadığımız da çok olmuştur. Ama ısrarla bazı şeyler yapılıyorsa o zaman orada farklı bir niyet olduğunu düşünüyoruz. O yüzden ‘disiplin mekanizması çok çalıştı’ gibi eleştirileri ben doğru bulmuyorum.

‘KAÇMAK GİBİ OKUNMASIN’

Erken seçim olabileceği gerekçesiyle partide olağan kongre takvimi ertelendi. Kongre süreçlerinde ayrışmalar olabiliyor ama örgütün bir kesiminde de kongre takviminin ertelenmesinden dolayı bir rahatsızlık var. Kongre takviminin ertelenme sürecinin uzaması daha çok ayrışmaya neden olur mu? Yani olağan kongre takviminin ertelenmesi avantaj mı dezavantaj mı? 

Seçim arifesinde kongre yapılması doğru bir iş değil. Zaten ertelenmesinin sebebi de o… Bir baskın seçim olması halinde; kongre takvimi açıklandığında askı süresinden itibaren hesaplarsanız, mahalle delege seçimleri, ilçe kongreleri, il kongreleri ve kurultay var, bu da aşağı yukarı 8 ay sürüyor, biraz hızlı yapılsa bile 6 ay… Bu, kısa bir süre değil. Çok önemli bir süre. Yapılamaz mı? Elbette yapılabilir. Aslında geçen sene başlatılsaydı şu anda belki bitmiş olacaktı. Ama neticede erteleme kararı alındı. Ancak bu, kongre sürecinden kaçmak gibi okunmamalı. Neden gecikti? Bir kere zaten pandemi nedeniyle kongreler geç yapıldı. Bir de erken seçim beklentisi var. Kongre süreci başladı mı örgüt bütün enerjisini oraya veriyor. Bu konuda partinin üst organları ne karar verirse biz uygulamakla yükümlüyüz. Erken seçim olmaması halinde bir sorun da olmaz. Hızlı bir şekilde kongreler yapılabilir. Bizim il örgütü, ilçe örgütleri olarak bu konuda bireysel hareket etme lüksümüz yok.

'SİHİRLİ DEĞNEK DEĞİL'

Önümüzdeki süreçte bir genel seçim olacak. Örgütte bir kesim milletvekili partide ön seçim yapılması gerektiğini savunuyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Eğer seçim erken değil de zamanında olursa ön seçim olmalı mı?

Ön seçim adayların belirlenmesi için en doğru, en demokratik yöntemdir. Ancak şu anda, halk zamların altında ezilmişken, insanlar evine ekmek götüremezken, gençlerimiz işsizlikten kırılırken ön seçimi konuşmak, tartışmak abesle iştigaldir. Seçim takvimi açıklanır, seçim zamanı gelir, ön seçim olup olmayacağı ya da olması faydalı mı, zararlı mı, bu o zaman tartışılır. Ön seçim dünyanın en önemli meselesi değildir. Şu an burnumuzun dibinde, Avrupa'nın göbeği denebilecek bir yerde savaş var. Böyle sorunlar varken bizim kalkıp da ön seçimi, aday belirleme yöntemini, vesaireyi şimdiden konuşmamız bence ayıptır. Yani konuşan, konuşur. Biz bütün çalışmalarımızı dışa dönük yapıyoruz. Esnafla, gençlerle, ev hanımlarıyla, iş dünyasıyla bir araya geliyoruz. Neticede eğer erken seçim olmazsa aşağı yukarı 1 sene gibi bir zamanımız var. Elbette seçim döneminde yapılan çalışmaların katkısı var ama ben şu anda yapılan çalışmayı çok daha kıymetli buluyorum. Çünkü seçim zamanında tüm siyasi partiler sahada… Mesela şu anda AK Parti'yi sahada göremezsiniz. Çünkü giremezler. Biz mesela geçtiğimiz hafta Kemeraltı esnafıyla bir araya geldik. AK Parti ve MHP milletvekilleri, bilemiyorum Kemeraltı’na girebilirler mi? Esnafı dolaşabilirler mi? Bizim milletvekillerimizle yaptığımız çalışmayı acaba yapabilirler mi? Hiç zannetmiyorum. Yani biz zamanı değerlendirelim istiyoruz, dışa dönük bir çalışma yapalım istiyoruz. Ön seçim olup olmayacağı da seçim zamanı geldiğinde konuşulur. Ben şunu söylüyorum; ön seçim en demokratik yöntemdir, en doğru yöntemdir ama siyasette her zaman en doğru sonucu vermez. 1999 yılında CHP’nin bütün adayları ön seçimle belirlenmiştir. Ama o seçimde CHP barajın altında kalmıştır. Demek ki ön seçim sihirli bir değnek değildir. Elbette olmalıdır, olabilir ama siyasetin başka dinamikleri de vardır. Nedir o? Mesela şudur; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakatı. Bu mutabakat metni o kadar değerli ki Türkiye'de belki örneği yok, eşi benzeri yok. Altı siyasi parti bir araya gelerek mevcut iktidarın yanlışlarına, yönetim anlayışına karşı bir mutabakat metni hazırlayabiliyor. Biz buna yoğunlaştık. CHP tek başına iktidar olma iddiasında olan bir siyasi parti. Ama siyasetin bir de gerçekliği var. Siyasetin pratiğinde geçmiş yıllardaki alınan oy oranlarına baktığımızda, elimizdeki anket verilerine baktığımızda şu anda tek başına iktidar olması da pek de gerçekçi görünmüyor. Millet İttifakı büyüyerek Türkiye Cumhuriyeti de AK Parti iktidarından ilk seçimde kurtarılacak.

İLÇELERİN GÖREVDEN ALINMASININ SEBEBİ VAR!

Son döneme baktığımızda İzmir’de partide üst üste görevden almalar, görevden düşmeler, istifalar yaşandı. Mutlaka her ilçenin kendine özgü bir durumları olabiliyor ancak bunların üst üste yaşanması dikkat çekti. ‘Örgütte bir parçalanma mı var, ilçeler dizayn mı ediliyor’ gibi bazı eleştiriler gündeme geldi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Örgütte parçalanmışlık söz konusu bile değil. Biz bir ilçeyi görevden aldıysak onun bir sebebi, bir gerekçesi vardır. Durup dururken hiçbir ilçe başkanı görevden alınmaz. Görevden alınması gerekip de görevden alınmazsa biz görevimizi yapmamış oluruz. Bizim attığımız her adım, aldığımız her karar partimizin menfaatinedir. Görevden düşme konusuna gelirsek; eğer bir ilçe düştüyse onun da bir sebebi vardır. Bir iletişim kopukluğu, bir yönetim zafiyeti vardır. bunlar dünyanın en önemli meselesi değil. Kongreler yapılır, yeni ilçe başkanı, yeni yönetim, yeni kadrolar seçilir. Bunlar sadece İzmir'de yaşanmıyor, diğer illerde de yaşanıyor. Zaman zaman iller görevden alınabiliyor ya da düştüğü oluyor. Biz görevimizi yapmazsak ya da böyle hayati bir hata yaparsak bizi de görevden alabilirler. Bunda bir beis yok. Bu partinin mekanizmasıdır, tüzük gereği yaşanan süreçlerdir.

DEVAMI YARIN

* ‘İBB Başkanı Soyer ile araları iyi değil’ iddiaları doğru mu?
* Gönlünden milletvekilliği geçiyor mu, aday olacak mı?
* İBB Başkan Vekilliği tartışmalarından rahatsız oldu mu?
* Kemal Kılıçdaroğlu neden Cumhurbaşkanı adayı olmalı?

Editör: Haber Merkezi