İZGAZETE - Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyesi ve İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, İz Web TV’de yayınlanan 23 Nisan Özel Programı’nda İz Gazete Genel Yayın Yönetmeni Ümit Kartal’ın sorularını yanıtladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden yayına bağlanan Böke, “Müthiş bir milli mücadelenin, halka egemenliğin verilmesini kutluyoruz. Dolayısıyla 100 yıllık bir tarihin gücünü kutluyoruz. Ama bugün içinde olduğumuz koşulların gerçekliğinin üzerini örtmememiz gerekiyor. Bugün egemenlik halkta değil. Bugün egemenlik sarayda. Dolayısıyla kutladığımız şey aslında gücünü bildiğimiz geçmiş ve tarihin gücü. Ama mücadelesini vermemiz gereken bir gelecek olduğunun da altını çizmemiz gerekiyor” diye konuştu.

‘MÜCADELESİNİ VERMEMİZ GEREKEN BİR GELECEK VAR’

Türkiye’de egemenliğin halktan alınarak tek odaya hapsedildiği için halkın krizi çok ağır yaşandığını belirten Böke, “2016 referandumunda öngördüğümüz her şeyi maalesef yaşıyoruz. Yani demokrasiden uzaklaştığımız her adımda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni işlevsiz kılacak her adımda ortak adlı çalışmayı engelleyecek her adımda Türkiye’nin geriye gideceğini ve bu geriye gidişinde zaman içinde hızlanacağını, sosyal bunalımı, ekonomik krizi tetikleyeceğini öngörüyorduk. Bunların gerçekleşiyor olmasından büyük üzüntü duyuyorum tabii. Çünkü ülkenin ne hak ettiğini ne de var olan potansiyelinin esasında mümkün kıldığı şey bu. Bunun çok ötesinde, çok daha refah içerisinde, çok daha huzur ve barış içerisinde, çok daha esasında geleceğe dair umut besleyebileceğimiz aydınlık bir Türkiye mümkünken tek adamın iki dudağı arasına hapsettiğimiz için bir hak olarak hem bugünümüz hem yarınımız elimizden çalınıyor. Dolayısıyla bugün buradaki kutlamaları veya bir araya gelişi tam da bu düzlemde değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Neyi kutladığımızı hatırlayalım. Müthiş bir milli mücadelenin halka egemenliğin verilmesini kutluyoruz. Dolayısıyla 100 yıllık bir tarihin gücünü kutluyoruz. Ama bugün içinde olduğumuz koşulların gerçekliğini üzerini örtmememiz gerekiyor. Bugün egemenlik halkta değil. Bugün egemenlik sarayda. Dolayısıyla kutladığımız şey aslında gücünü bildiğimiz geçmiş ve tarihin gücü. Ama mücadelesini vermemiz gereken bir gelecek olduğunun da altını çizmemiz gerekiyor. Yani yeniden saraydan egemenliği halka verecek, parlamenter demokrasiyi güçlü bir şekilde kuracak ve bunların tümünü kapsayıcı kurumları var ederek esasında ekonomik refahı da toplumun bütününe yayacak yeni bir sistem demokrat düzeni kurmanın mücadelesini vermenin de günü olduğunu anımsatmış olalım” dedi.

‘DÜZENİN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR’

Türkiye’nin Koronavirüs salgınına olabilecek en zayıf haliyle yakalandığını ifade eden Böke, “Bu zafiyetin bir parçası tarif ettiğim siyasi boyutu. Dolayısıyla gerçek ve güçlü bir parlamenter demokrasiye ihtiyacı olduğu, egemenliğin saraya hapsedildiği bir ağırlıkla karşı karşıyayız. Şimdi bu şu açıdan önemli; eğer toplumu bir arada tutuyor olan toplumsal sözleşme anayasa, herkesi kapsayan ve esasında bütün siyasilerin de uyduğu için halk adına güvence olabilecek bir unsur olmaktan çıkmışsa her salgın ve her kriz çok ağır yaşanır. Tam da bu nedenle hem Koronavirüs salgını mücadele kapsamında hem de Koronavirüs sonrasında değişmesi gereken dünya düzenini değiştirebilme iddiası için yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız var. Değişmesi gereken diyorum çünkü Koronavirüsten sonra düzenin değişmesi gerektiğini bir kere daha su yüzüne çıkarttı ama nasıl ki daha önceki krizlerde de düzen yeniden kendini var edecek şekilde korumaya aldıysa bir siyasi iradeyi ortaya koymak ilerici güçler olarak bu değişimin öncüsü olamazsın” diye konuştu.

‘BİZE ÇOK ROL DÜŞÜYOR’

İktidarın mevcut düzene alışık olduğu için değiştirmesinin imkânsız olduğunu söyleyen Böke şöyle konuştu: “Bu iktidar, düzenin kurucusu olan hatta dünyadaki birçok şeyin öncüsü olan bu iktidardan değişim beklemeli miyiz? Bence beklememeliyiz. Ama iktidara değişim demeye devam etmeliyiz ki biz iktidarı değiştirdiğimiz zaman ortaya koyacağımız şeyi yapabileceğimiz bir siyasi irade ve toplumsal birliktelik ortaya çıkmış olsun. O yüzden bugün ısrarla o değişimi yüksek sesle söylemeliyiz. İktidar yapacağı için değil yapmaz. Ama iktidar bu düzene alışık olduğu için bu düzeni değiştirmesi imkânsız. Dolayısıyla ilk ve öncelikli ihtiyaç toplumu bir arada tutuyor olan bir Anayasa ve sosyal sözleşme. Toplumu bekleyen zorlu bu süreçte yazmak ve onları öncelikle bu sisteme bir parçası hissettirmekten geçiyor. Tabii ikincisi de ona Anayasanın uygulanacağı ve egemenliğinde halka olacağı parlamenter sistemin demokrat şekilde uygulanacağı sistemden geçiyor. Ama bunlar sadece ilk adımlar Türkiye’nin artık ekonomik düzenini, sosyal refah devletine dönüştüreceği ve o sosyal refah devletini de bugünün ihtiyaçlarıyla örtüştürecek yenilikçi bir zihniyete dâhil. Orada ortaklaşmaya da çok ihtiyaç var. Yine bunu da iktidar yapmaz ama biz yapabiliriz. Ekonomik ve sosyal hakların temel insan hakları olduğunu bilen ve yaşamını da siyasetin üzerine kurmuş olan ilerici güçler bu sosyal demokrat devletini kurabilirler. Dünyanın egemen güçlerinde dahi bu refleksi görüyoruz. Yani Kanada da, Amerika’da da, İngiltere’de bir defa evrensel gelir tartışılıyor. Bir ülkenin yurttaşı olmaktan gelen bir hakla herhangi bir karşılık beklemeden sizin temel bir gelire sahip olmanız gerektiği tartışılıyor. Bunu egemen güçler düzeni değiştirmek için değil de bugün ki krizi daha doğrusu kriz bittikten sonra normale dönülebilmesi için onlar ortaya koyuyorlar. Aksi takdirde sosyal kaos çıkacak. Yani bugünkü krizle mücadele için güçlü bir sosyal devlet gerekiyor. Ama bugünün egemen güçleri onu o kriz bitip kademeli hale dönüldüğünde yeniden düzeni kurtarabilecekleri bir zeminin var olmasını istiyorlar. Yine bize çok rol düşüyor. Biz bugün o sosyal devleti talep etmeliyiz.”

‘BU DÜZENİ BU İKTİDAR DEĞİŞTİRMEZ’

Krizi çıkaranın düzenin kendisi olduğunu sözlerine ekleyen Böke, “ Bu iktidarı ayakta tutuyor olan bu düzen. İktidarı ayakta tutuyor olan düzenin iki temel unsuru var. Birincisi kararları çok merkezileştirilmiş, ötekileştirerek bir düşman oluşturulmuş, o düşmanı istediği gün etnik kimlikle tarif eden, istediği gün inanç duyguları üzerinde tarif eden bir ötekileştirecek tek adam ve cisimleşmiş dışlayıcı rejim var. Bu iktidarı ayakta tutuyor. Nasıl? İktidar kapsayıcılıktan uzakta tutulduğu için artık yeniden geri dönmesi ve ikna edici olması. Tek yapabileceği daha çok baskı daha çok ötekileştirme. Dolayısıyla düzeni devam ettirmek kendini devam ettirmek için ihtiyaç duyduğu unsur. İkinci de rantçı ekonomik düzen. Yani bu rantçı ekonomik düzen içerisinde yıllardır kamu ihale kanununu kullanarak, vergi aflarını kullanarak, vergi cennetlerine izin vererek ne yaptı? Kamu kaynaklarını, halkın emek emek kazancıyla ödediği vergiden ortaya çıkan kamu kaynaklarını rantçı yandaş müteahhitlerine aktardı. Rantçı yandaş müteahhitleriyle bir paylaşım düzeni kurdu. Kendi siyasetinin finansmanını da bunlar aracılığıyla sağladı. Şimdi yine bunu değiştirmek ister mi? istemez. Çünkü kendisini ayakta tutuyor olan düzen bunun ta kendisi. Bu ikisi değişmediği sürece biz 2008-09’da olduğu gibi bir mali krizle karşılaşırız ve batarız. Korona virüsteki gibi bir sağlık kriziyle karşılaşır ve batarız. Yani düzen değişmediği sürece bu krizler kendini tekrar ederler. Bu düzeni de bu iktidar değiştirmez. Değiştiremeyeceği için, beceriksiz olduğu için değil kendisini ayakta tutan bu düzen olduğu için değiştirmez. Tam da bu notada Türkiye’nin bir iktidar değişimine ihtiyaç var. Gelen krizlere halkın korunabilmesi için, bu krizlerin tekrar etmemesi için iktidar değişikliğine ihtiyaç var. Mutlaka bu gerçekleşecek. Çünkü hayır iradesinden beri şunu gözlemliyoruz. İktidarın esasında ne kadar baskı uygularsa uygulasın, ne kadar otoriterleşmeye çalışırsa çalışsın bu toplumun Cumhuriyet değerlerini özümsemiş olan laikliği, halkçılığı, devletçiliği ve devrimciliği kendi içinde çok içselleştirmiş olan milyonları ısrarla o demokrasiye sahip çıkıyorlar. Başka ülkeler de bu tarz çıkışlarda seçimler 50 artı 1 ile şekillenmiyor. Yüze 70 yüzde 80 ile şekilleniyor otoriter rejimler. Türkiye de olmuyor olması bugün 100. yılını kutluyor olduğumuz o geleneğin varlığıdır. Tamda bu nedenle ben bir iktidar değişiminin olacağı umudu ve inancı çok açık biçimde taşıyorum” dedi.

İKTİDAR MİLLETVEKİLLERİNİN DE GÜCÜ YOK EDİLDİ

İktidar milletvekillerinin de gücünün yok edildiğini belirten Böke, “Ama onlar buna razıydılar zaten. O dönem iktidarın ortağı olan herkes bu düzenin değişmesi gerektiğini anlattı topluma. Dolayısıyla onların yaşıyor olduğu halk adına temsil yetkisinin sınırlandırılmış olmasına dair bir endişe olduğu kanaatinde değilim. Ama elbette onlarında gücü sınırlandırıldı. Çünkü her şeye sarayda karar veriliyor. Bunca ağır bir kriz yaşanırken kriz esasında halk nezdinde yaşanırken halkın adına çözüm üretmesi gereken meclisi 45 gün tatil eden zihniyetin ortağı o eller. AKP ve MHP’nin milletvekilleri bu meclisi 45 Koronavirüs salgını varken kapatılması için oy kullandılar. Aynı milletvekilleri her seferinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin, İYİ Parti’nin HDP’nin vekilleri önerge verip burada bir kriz masası kurulsun, komisyon kurulsun ve ortak kararlar verilsin dedikleri her önergeyi oy birliğiyle her ikisi de reddettiler. Dolayısıyla hiçbirimizin gücü yok buna iktidarın milletvekilleri de dâhil. Ama iktidarın vekilleri bu düzeni kurmakta çok heveslilerdi. Bizim duyduğumuz endişeyi ve kaygıyı halk adına duyduklarını düşünmemiz mümkün değil. TBMM’nin gücünün çok zayıf olduğu aşikâr. Kararnamelerle çıkıyor. Saraydan karar verilmiş yasalarla çıkıyor. Fakat buraya da çok sıkı sahip çıkılması gerektiği de aşikâr. Elbet bir gün bu düzen değişecek. Değiştiği dün pamuklara sardığımız bu yeri ayağa kaldırmamız gerekecek. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi belki de son 5 gün içerisinde en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerini yaşıyor. Çünkü zaten yapısal bir kriz vardı. Koronavirüs gelmeden önce 7 milyon kişi işsizdi. Türkiye de hane hakları 660 milyar lira borç yükü altındaydı, Kobiler de bir o kadar borçluydu. Bunlar Koronavirüs gelmeden önce yaşıyor olduğumuz gerçeklerdi. Şimdi Koronavirüs sonrası milyonların daha işsiz kalacağı, üstelikte istikrar kalkanı adı altında insanlara daha da çok borç vaat eden bir dönemden geçiyoruz. Meclise ortak hakla birlikte üretmeye en çok ihtiyacımız olan dönemdeyiz. Bunu iktidar yapmayacak ama biz her türlü yapmak için elimizden geleni yapacağız ve açabileceğimiz her kürsüyü de açacağız” şeklinde konuştu.

ESAS GÜÇ HALKTA YATIYOR

Güçlü iktidarların gücünü halka paylaşmakta çekinmeyeceğini belirten Böke, “Eğer çok güçlü bir iktidar olsaydı faşizanlığa meyil etmesi gerekmezdi. Gerçekten gücü olan iktidarlar o gücü halka paylaşmaya çekinmezler. Bu mana da esasında çok güçsüz bir iktidarla karşı karşıyayız. O güçsüzlüğünün farkında olduğu için daha çok baskıya ihtiyaç duyuyor, daha faşizan eylemlere ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla gücü olmadığını bilelim esas güç halkta yatıyor. Fakat elindeki baskıcı araçlarla zorla dayattığı bir düzen kurmuş vaziyette. Halkın iradesine rağmen iş yapmayı bir güç olarak okumamalıyız. Halkın iradesine rağmen bir güç yapan iktidar ile karşı karşıyayız. Ama bu onun zafiyetini de derinleştiren ve maalesef kendisini yıkarken Türkiye’yi de yıkan bir ağır tabloyu karşımıza çıkartıyor. Tam da bu nedenle ilerici güçlerin halka daha çok siyaset üretecek mekanizmaları kurması gerekiyor çok uzun zamandır. Referandumdan beri olağan üstü koşullarda olduğumuz gerçeğiyle hareket etmemiz gerektiğini her gün bize hatırlatıyor. Güçsüz olan ama baskıyla güç elde etmek konusunda gözü kararmış bir iktidarla karşı karşıyayız. Baskı kullanarak bugün bir şeyler yapıyor gözükebilir. Ama bunların hiçbirisi kalıcı olmayacak. Çünkü halkın iradesi ve ilerici güçlerin talebi çok başka bir yerde yatıyor” dedi.

Editör: Haber Merkezi