Alsnacak Tarihi Havagazı Fabrikası’nda "Barış Demokrasi ve İnsan Hakları Buluşması" adı altında gerçekleşen zirve sonrası basın toplantısında konuşan Karaca “Yurtta barışı nasıl büyütebiliriz ve kalıcı hale getirebiliriz… Hukuk devletiyle, yargı bağımsızlığıyla, eşitlikle, adaletle ve demokrasiyl. Dünyada barışı nasıl hayata geçirebilir ve Türkiye’yi dünya barışının bir öznesi haline getirebiliriz akılcı, gerçekçi, uluslararası hukuka ve  meşrutiyet anlayışına dayalı barışçıl bir dış politika anlayışıyla’’ ifadelerini kullandı.

“BARIŞÇIL BİR DIŞ POLTİKA ANLAYIŞI”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca sözlerine şöyle devam etti, “Tabii ki 1 Eylül Dünya Barış Günü dediğimizde, barışın ne olduğunu ifade etmemiz lazım. Gerek barış sadece savaşların bittiği, silahların sustuğu bir süreç midir yoksa barış daha farklı, daha geniş yorumlanması ve anlamlanması gereken bir yol mudur?. Bunu konuşmak gerekir diye düşünüyorum. Öncelikle kurucumuz ve kurtarıcımız Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilk Genel Başkanı Sayın Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1923 yılında Kurtuluş Savaşı’nın hemen bitiminde, yaptığı bir konuşmada şöyle diyor “Ulusların geleceği tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir.” Cumhuriyet Halk Partisinin aslında barışa, toplumsal barışa, dünya barışına bakış açısının ilk işareti ve temel kuralı budur. 1931 yılında, Cumhuriyet Halk Fırkasının kurultayında yaptığı konuşmada Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, şöyle diyor “Bizim dış politika ve siyaset anlayışımız yurtta barış dünyada barış temeline dayanıyor. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de hem yurtta hem de dünya siyasetinde uygulayacağı temel kural ya da yol göstericisi “Yurtta Barış Dünyada Barış” ülküsüdür. Peki yurtta barışı nasıl büyütebiliriz ve kalıcı hale getirebiliriz hukuk devletiyle, yargı bağımsızlığıyla, eşitlikle, adaletle ve demokrasiyle. Dünyada barış nasıl hayata geçirebilir ve Türkiyeyi dünya barışının bir öznesi haline getirebiliriz akılcı, gerçekçi, uluslararası hukuka ve  meşrutiyet anlayışına dayalı barışçıl bir dış politika anlayışıyla. Uygulanan dış politikanın liyakatli kadrolarla, yurtta barış dünyada barış ülküsünü temel alan uluslararası sözleşmelerden kaynaklı haklarımız ve yükümlülüklerimiz doğrultusunda öncelikle diyalog, müzakere ve barışçıl bir yaklaşım tarzıyla dış politikayı yönetmemiz gerekir. Dış politikayı iç siyasete alet etmeden, iç siyasette siyasi rant ya da siyasi koltuk hedefleyerek oldukça tehlikeli bir anlayışa büründürmeden, dış politikayı yürütmek ve dünyada barışın öznesi bir ülke haline gelebilmek mümkündür” dedi.

Karaca, “Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ifade etmeye çalıştığı, her yerde hep birlikte ifade etmeye çalıştığımız ve her şeye rağmen de ifade etmeye devam edeceğimiz beş temel sorun demokrasi, ekonomi, eğitim, toplumsal barış... olarak ifade edilebilir.  Ülkemizin içinde bulunduğu bugünkü sıkıntıların temeli öncelikle ekonomi, demokrasi ve insan hakları sorunudur. Eğer demokrasi ve insan hakları sorununu çözebilirsek, ekonomik anlamdaki bu buhranında üstesinden gelmek mümkün olacaktır. Ülkemizin bugün tek adam anlayışıyla tek adam rejimiyle  yönetildiği bir ortamda ne demokrasiden ne insan haklarından ne de çağdaş, gelişmiş bir ülke olan hayal ve hedefimizden  bahsetmek çok da  mümkün görünmüyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde demokrasi hangi durumda birkaç veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum, bu aynı zamanda on sekiz yıllık iktidarlıkları boyunca demokrasi, insan hakları diyerek ülkemizin sürüklendiği uçurumunda aslında bir göstergesi. Bugün ülkemizde toplumun yüzde ellisinden fazlası yargının kişiye göre karar verdiğine inanıyor. Mahkemeye yolu düşen her on kişiden üçü yargının doğru karar vereceğine inanmıyor. Toplumun yüzde ellisinden fazlası yargının siyasallaştığını ve yargının mensubu savcı ve hakimlerin  baskı altında olduğu ve özellikle saray iktidarının baskısı altında  hukukun üstünlüğü ilkesine, hukuk kurallarına ve vicdanlarına göre karar verebilme yetilerinin olmadığına inanıyor. Toplumda her beş kişiden birisi beni kanunlar koruyamaz diyor. Toplumda her beş kişiden birisi kanunların kendisinin haklarını koruyacağına inanmıyor. Her beş kişiden üçü kendisinin farklı sebeplerden ötekileştirildiğini, ayrıştırıldığını ve ikinci sınıf vatandaş olarak gördüğünü ifade ediyor. Bu demokrasimizin insan hakları temelli anlayışımızın bugün geldiği noktayı göstermesi açısından sadece birkaç veri. Basın özgürlüğünde, yaşam hakkında, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkında, çalışma, eğitim ve sağlık hakkında da maalesef toplumun genelindeki tablo demokrasi adına verdiğimiz verilerden çok da farklı değil” şeklinde konuştu.

Chp’nin olaylı İzmir Gençlik Kolları Kongresi’ne de değinene Karaca, ‘’Gerçekleştirdiğimiz Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda İzmir’de bir Cumhuriyet Halk Partili olma anlayışına asla yakıştırmadığımız ve kabul etmediğimiz İzmir İl Gençlik Kolları Kongresinde yaşanan ve siz değerli basın mensuplarımıza yönelik kabul etmemiz mümkün olmayan, o arbede için öncelikle Genel Başkanımızın siz değerli basın mensuplarımıza geçmiş olsun dileklerini bir kez daha yinelemek istiyorum.

 Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve basın özgürlüğü anlayışıyla asla örtüşmeyen o kabul edilemez olayın partimize mal edilmemesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bizleri de derinden yaralayan olayın faillerinin, teker teker ortaya çıkartılarak haklarında gereken cezanın ve disiplin işleminin uygulanacağını sayın İl Başkanımız ifade etti. Ben de Genel Başkanımız ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi adına il başkanımızın açıklamasını ve Genel Merkezimiz de bu konudaki açık tavrı ve düşüncesini sizlerle paylaşmayı da bir görev ve sorumluluk olarak addediyorum.’’ dedi.

Cumartesi günü yaşanan olayın kendisini çok ama çok üzdüğünü kaydeden CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel ise , “Bu olay bizi gerçekten çok üzdü ve üzmeye de devam ediyor. Asla bunu hafife almıyoruz. Neden bu olay yaşandı, o ortamı hazırlayan, dahil olan kimse bunun için gerekli incelme ve araştırmayı yapıyoruz. Hem görüntü kayıtlarını inceliyoruz hem de ifadelere başvuruda bulunuyoruz. O gün orada olan basın mensupları, il gençlik kolları üyeleri ile görüşüyoruz. Ancak şiddet nereden gelirse gelsin kime karşı olursa olsun biz şiddetin karşındayız. Görevinin başında olan basın mensubu arkadaşlara yapılanın karşındayız. Bir daha bunun yaşanmaması için gerekeni yapacağız. Bu olaya sebep olanlar CHP’de barınamaz, partide olmazlar. Bu işi 3 5 kişin sorumlu tutulması ile olayı kapatmamız söz konusu değildir. Bu olayda en çok üzülen benim gençlik kollarımız her zaman bu kongrelerini yaptı. Ama olayın bu noktalara gelmesindeki tüm sebepleri araştırıyoruz.” ifadelerini kullandı. 

Toplantının açılışında konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, demokrasinin önemine değindi. Soyer, “Bugün içerisinde yaşadığımız koşulların, iktidarın bize dayattığı yaşam tarzının ve şikayet ettiğimiz ne varsa hepsinin temelinde demokrasinin eksikliği geliyor. Ve demokrasinin varlığının olmazsa olmazı insan hakları. Bu nedenle ana muhalefet partisi olarak bize düşen en anlamlı görev, bu memlekette rejimin değiştiğinden beridir her g&u uml;n demokrasiden uzaklaşılırken, demokrasinin erdemlerini, değerlerini tekrar gün ışığına çıkartmak ve mümkün olduğu kadar demokrasiyi insanların hayatında daha çok yer önemsemelerini sağlayacak şekilde gündeme taşımak olacak” dedi.

“İnsan haklarının değerini arttırmalıyız”
Yerel yönetimler olarak kendilerine düşen temel görevlerden birinin, ürettikleri hizmetlerin adaletli olmasına özen göstermek olduğunu belirten Başkan Soyer, “Görev yaptığımız kentin sınırları içerisinde insan haklarının önemini, değerini arttırmaktan geçiyor. Biz bu nedenle Adalet ve Eşitlik Şube Müdürlüğü kurduk. Bu şubenin amacı belediyenin ürettiği hizmetin adil ve eşit olmasını takip etmek. Ve aynı zamanda bir insan hakları masası olarak vatandaşın taleplerini karşılamak. Özellikle çocuk ve kadın haklarının ihlalleri halinde nasıl bir yol izleneceğinin danışılabileceği bir masa” dedi.

 

“Başka bir rejime doğru evrildiğimizi görüyoruz”
CHP'li belediyelerin de kendi bünyelerinde insan hakları masaları kurabileceğini söyleyen Tunç Soyer, “Vatandaşlar bu masalara yaşadıkları hak ihlallerini bildirebilecek. Yardım talebinde bulunabilecek. Her belediyemiz mutlaka insan hakları masası kurmalıdır. Bunu çeşitlendirecek çok hizmet üretebiliriz. Örneğin insan hakları aracı olabilir. Bu araç mahallelerde dolaşır, insan haklarıyla ilgili talepleri, şikayetleri, insanların uğradığı hak ihlalleri nedeniyle çözüm arayışlarına mobil olarak hizmet üretebiliriz” dedi. Soyer, insan haklarının olmadığı yerde demokrasiden bahsedilemeyeceğini de vurgulayarak şunları söyledi: “1923'ten 2023'e geçerken biz Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmaktan bahsediyoruz. Demokrasinin avuçlarımızdan kayıp gittiği, değerlerinin, erdemlerinin giderek yok olduğunu ve giderek başka bir rejime doğru evrildiğimizi görüyoruz. Sayın ge nel başkanımız bunu vurgulamak için Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırılmaktan bahsetti. Eğer insan hakları yoksa demokrasiden bahsedemezsiniz.”


 

Editör: Haber Merkezi