CENGİZ ALDEMİR/İZ GAZETE - Ekonominin, en basit haliyle, kaynakların nasıl kullanılacağına dair bir tercihler bütünü olduğunu ve bu tercihlerin hangi yönde kullanılacağını ise siyaset belirlediğini kaydeden CHP İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, sorularımızı yanıtladı. Demokrasi, özgürlükler ve hukukun olmadığı bir ülkede kalkınmanın ve refahın olamayacağına dikkat çeken Böke Türkiye ekonomisinin kronikleştiğini, acil önlemler alınmazsa bu sürenin uzayacağı uyarısında bulundu. Bilimsel yönde değişen dünya düzeninde Türkiye’nin tam tersi bilimden uzaklaştığını kaydeden Böke, çözümün ise güçlü sosyal devlet anlayışıyla birlikte üreten ve üretici bir devlet anlayışının olması gerektiğini söyledi.

Dünya düzeni değişiyor mu? Dünyada çok konuşulan Sanayi 4.0 devrimi ve etkilerini nasıl okumalıyız?

Dünyanın bütün unsurlarının içe kapanmasıyla birlikte Türkiye’nin de içe kapanmasını bir taraftan da bugünkü AKP iktidarı da dayatıyor. Kendi otoriter rejmini yeniden üretmek ve sürdürebilmesi için sürekli bir kavga hali yaratılıyor. Bu durum endişe verici olarak değerlendiriyorum. Dünyanın sanayi 4.0’ı nasıl yöneteceğine bakmak gerekli. Sanayi 4.0 temel sermayesi bilgi olduğuna göre bu bilgiyi tekelleştirenler gücü elde edeceklerdir. Bunlar içine Google, facebook, apple, instagram’ı alan ve hayatımıza giren en temel araçlar yoluyla bizlerin bilgisini kendi elinde topluyor olan güçlerdir. Bu durum tekelleşmeye giderse burada da adaletsizlikler oluşabilir endişesi taşıyorum. Bu konuda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde raporotörlük üstlendim. Avrupa kişisel verilerinin korunmasını istiyor. ABD ise” bırakınız yapsınlar” gibi emperyal bir anlayışla bakıyor. Çin ise, “ ben de bilgi toplanmasında merkez olacağım ve bu merkezi devlet konrtol edecek” diye bakıyor. Türkiye’de ise bu tartışmalar yapılmıyor. Bir de bilgiye erişimi kısıtlayarak ve kişisel verilerimizle kendi siyasetini kurmak için kullanmayı amaçlıyorlar. Buradan bana göre bir yıkım çıkar. İkinci risk ise ekonominin yapısı değişiyor. Bilgi kimdeyse ona mahkum olacağız.

TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ BİTİYOR MU?

Bir barış projesi ise Avrupa Birliği, bunun ekonomik ayağı ile birlikte insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ayağı da yürümeli. Eğer bunlar yürümezse bu durum Türkiye için de çok kötü olur. Türkiye’deki bu demokrasiyi yıkan anlayış süreçlerinin hızlanması anlamına gelir. Biz eşitlik özgürlük, demokrasi temelli bir kalkınma hayal ediyorsak, AB’nin bir bu çok taraflı yönünün yıkılıp onun yerine iki ülke arasındaki ilişkilere bürünmesi durumunda yıkımların çıkma ihtimali çok daha fazla olur diye düşünüyorum. Avrupa’yı tercih etmemizin temelinde temsil ettiği değerlerden dolayıdır. Biz Kophenag kriterlerini uygulasak üye bile olmamıza gerek yok. AB şimdi daha korumacı daha içe dönük bir sürece evrilirken, biz Avrupa’nın ekonomik avantajlarını lehimize çevirecek reformlar yapmazsak kaybeden bizler oluruz.

TBMM’de hala görüşülmekte olan Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin bütçe anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Halkın vergisini topladınız. Bu vergiyi nereye harcadığınızı denetleme yetkimiz var” diyemediğimiz. Bundan sonra toplayacağınız vergileri nereye harcayacağınıza dair söz hakkımızın tamamen öldürüldüğü bir durum söz konusu. Ekonomik demokratikleşmeye dikkat çekmek istiyorum. Bugünkü meclis de böyle bir durum göremiyoruz. Geldiği gibi geçiyor. Bir virgül bile değişmiyor. Olmaz ama diyelim ki bütçe meclis de reddedildi. O zaman yeni sisteme göre geçen senenin bütçesini alıyor, onu yeniden değerleme oranında artırıyor. Bunu da saray belirliyor ve yüzde 22,5 artırır yoluma devam ederim diyor. Bütçe Cumhurbaşkanı tarafından sarayda yaptırılıyor. TBMM’ye gönderiliyor. Mecliste tartışılıyor. Meclis kabul etse de etmese de yine aynı bütçe onaylanıyor. Görülüyor ki meclis bu konuda işlevsiz hale getirilmiş oluyor. Onun için bizim acilen parlamenter sisteme dönmemiz gerekiyor. Ki vatandaş ödediği verginin nereye harcandığını sorabilsin. Nereye harcanması konusunda da söz hakkı olabilsin. Bu durum milleti haraca bağlayan bir sistemdir.

Görüşülmekte olan bütçe, yatırım mı? Yoksa borç ödeme bütçesi midir?

Bu bütçe yatırım bütçesi olmaktan çok uzak bir bütçedir. İçinde kamu yatırımı olmadığı gibi, özel sektörün yatırım yapacak değişimi de içinde barındırmıyor. İnsanların ellerinde yatırım yapacak paranın olmaması da bunun bir göstergesidir. Bu bütçenin içerisinde yandaşa para aktarmak var. Özel sektörün yatırım yapacağı güven, hukuk, kapsayıcılık verimlilik anlayışı da yok. Bu bütçeden yatırım çıkmaz. Bu bütçe faiz lobilerine gidecek.

Bir ekonomist olarak Asgari ücret konusuna nasıl bakıyorsunuz?

Asgari ücret adı üzerinde asgari olarak tarif edilmiş bir ücret düzeyiyken, Merkez Bankası’nın çalışmaları bize diyor ki, “ 2 milyon kişi asgari ücret dahi almıyor” diyor. Asgari ücret bir geçim ücreti değil. Ücretlerin bir çoğu da bu asgari ücrete çok yakın rakamlardan oluşuyor. Sizin dediğiniz gibi asgari ücret 5 bin 888 tl ortalama ücret bile hiçbir şey ifade etmiyor. Bu gelire ulaşan insan sayısı da oldukça az. Bu acı tablo ağır bir adaletsizlik ve gelir dağılımının bir sonucudur. Bakın bu düzen ayrıştırma ve onunla birlikte fakirleştirmek üzerine inşa edilmiş bir düzen. Gençler, kadınlar yüzden işsiz ve zor durumda kalıyor.

Akademisyen kimliğinizle bakacak olursanız bugün Türkiye’deki üniversitelerin durumu ve atanan 71 Rektörün uluslararası yayınının olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün üniversite değil üniversite binası çokluğu var. Bugün Türkiye’de bilimsel düşünen insanlar “ekonomide kriz var ”deyince terörist, farklı fikirlere imza attı diye okullardan atılmış olan akademisyenlerin olduğu bir yerde bilimin olması mümkün değil. Bugün Türkiye’deki düzen bir ahbap çavuş düzeni. Neyi, ne kadar bildiğiniz değil, iktidardan kimi tanıdığınız önemli. Kurallar ve kurumlar değil, şahıslar üzerinden yürüyor ilişkiler. İşte bu yüzden 71 üniversite rektörünün uluslararası yayınının olmayışına hiç şaşırmamak gerekir.

KRONİKLEŞMİŞ BİR KRİZ

Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz devam edecek mi?

Bu rantçı düzenin, nihayetinde betonun o duvara çarpacağını herkes biliyordu. Bu konuda bir sürpriz yok. Bu krizin ağırlaşarak sürmesi ise rejimin değişmesi ile demokrasi, hukuk ve özgürlüklerin yerini tek adam rejiminin keyfiyetinin almasından dolayıdır. Türkiye’nin kişi başına milli geliri iktidarın ilk yıllarında kullandığı veri üzerinden okursak, 2013’den bugüne sürekli düşüyor. 12 bin 400 dolardan, bugün 9 bin doların altına gelmiş durumda. Bu sadece 6 yıllık bir sürede oldu. Birinci kırılmada ranta aktarılacak para kalmadı. İkinci sıkıntıda 16 nisan 2017 tek adam rejimine geçiş tarihi. O tarihte kur 3,73. 1,80’lerden 3,73’lere yükselmesinin temel sebebi, Türkiye’nin borcunu geri ödeyeceği ve gelir getirecek alanlara yatırım yapmayışından kaynaklanmaktadır. Bu rantçı düzenin maliyetidir ve bu durum 3,73’den bugün 5, 81 düzeyine gelmiştir. Referandumdan sonra Türk lirası inanılmaz değer kaybetmiştir ve kaybetmeye devam etmektedir. Bu ortamda tasarruftan bahsetmek de mümkün değil. Bu kriz daha kronikleşmiş, daha uzun süreli ve daha çok reel sektör üzerinden yürüyen bir kriz.

Erdoğan’ın , “ herkes TL’ye dönsün” demesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kamu özel işbirliği ile hazine garantisi verilmiş olan projelerde dolar sözleşmeleri var ve hala dönülmüş değil. Orada dönülmeli esasında. O hazine garantisi olarak dolar üzerinden verilmiş olan garantileri, biz bugün vergimizle ödüyoruz. Bu yılın bütçesinden şehir hastaneleri ve yollara 18. 9 milyar lira kamu-özel işbirlikleri üzerinden ödeyeceğimiz para miktarı.

ÜRETKEN VE ÜRETİCİ DEVLET

Çözüm nedir?

Demokratik parlamenter bir rejim, sosyal adaletli bir yönetim, özgürlüklerin güvence altına alınmış bir devlet anlayışı, yatırımlar için olmazsa olmazıdır. Hukukun üstünlüğü, uluslararası güven telkin edecek bir anlayış temelinde her şey çözülür. Bir örnek vermek istiyorum. Bugün asgari ücret tartışmaları var. Bakın iktidar asgari ücretten vergi almayacak ama onu almadığında kaybedecek kaynağı rantçıdan ve yandaştan alacak bir anlayışta olması gerekir . Bunu da kamu-özel işbirliğindeki hazine garantilerini dolar üzerinden değil Türk lirası üzerinde yapacak olurlarsa müthiş bir kaynak rahatlaması olacak Türkiye’de. Çözüm önce güçlü bir sosyal devlet. Bu yetmez üretken ve üretici bir devlet olması gerekiyor ki bu sorunları çözebiliriz.

Editör: Haber Merkezi