CENGİZ ALDEMİR/ ANKARA- Çalışma yaşamına parantez açan Kani Beko sorularımızı yanıtladı.

Sayın Beko daha önce birinci cildini çıkarttığınız 'Sözümüz' kitabınızın 2. cildi de yayınladı. Çalışma yaşamıyla ilgili tarihe not düştüğünüz kitap hakkında bilgi verebilir misiniz?

Sözümüz kitabının 2. cildi 589 sayfadan oluşuyor ve 2016-2018 yıllarını kapsayan, çalışma yaşamının belirli bir döneminde yapılan faaliyetleri içeriyor. Öncelikle bu kitabı başta Devrimci İşçi Sendikaları Kurucu Genel Başkanımız Kemal Türkler ve yol arkadaşlarına, Türkiye işçi sınıfına, dünya emek hareketine, halkın temsilcilerine ithaf ediyor ve hepsini saygıyla anıyorum. Daha önce 2013-2016 yıllarında yaptığımız çalışmaları birinci 'Sözümüz' kitabında yayınlamıştık. Sosyo-ekonomik ve siyasi gelişmelerin iş hayatına  yansımalarının yanı sıra yurt içinde ve yurtdışında işçi sınıfının sorunlarını,  mücadelelerini, çözüm yollarını, çalışma yaşamı ile ilgili yaptığımız incelemeleri, konferansları, basın açıklamalarını içeren 'Sözümüz'  2016-2018 başlıklı bu 2. Kitabı hazırladık.

Bu kitabı hazırlarken pusulanızın yönü ve 'Sözümüz'le vermek istediğiniz mesaj neydi?

Beni bu kitabı hazırlamaya motive eden temel neden ezilen, hakları yenilen, hor görülen emekçiler, çalışanlar ve işçilerin yaşadığı sorunlardı. Çünkü emekçinin gündemi her gün hatta her saat değişti, değişiyor ve emekçi usta şair Can Yücel'in dediği gibi, "Dünya işçilerin omuzları üstünde durur. Kımıldasın da gör!" mesajı bu kitabı hazırlarken  pusulamızın yönü oldu. Herkes görsün, hukuk, adalet ve demokrasinin ayaklar altına alınmaması için sürdürülebilir ve yaşanabilir bir çevre, insanca bir düzen için, açlığa yoksulluğa dur demek için, sözleşmeli sendika hakkı için, birikimlerimizin peşkeş çekilmemesi için 'sözümüz'ü söyledik ve söylemeye devam edeceğiz. Yine Sözümüz kitabını bizden sonraki sendikal mücadelenin öncü unsurlarıyla, akademisyenlerle ve işçi kardeşlerimize önemli bir kaynak kazandırmak ve sözünüzü geleceğe taşımak çoğaltmak ve daha çok emek gönüllüsü emekçi ve işçi kardeşiyle paylaşmak amaçlı yola çıktık. "Karanlığa küfredeceğine bir mum yak" diyerek Sözümüz kitabının 2.sinin yazılmasında emeği geçenlere sonsuz teşekkür ediyorum.

Yıllarınızı sendikal mücadeleye adamış birisi olarak arkanıza baktığınızda ne görüyorsunuz?

Yıllarca yürüyüşlerde, mitinglerde, grev çadırlarında işçi kardeşlerimize birlikte, tabii ki bu ülkenin eşitlik, özgürlük, demokrasi, barış, kardeşlik mücadelesini görüyorum. Yine alanlarda ve sokaklarda haykırışlarımızı, dünya işçilerinin  ekonomik, demokratik, siyasi sosyal haklarına konu eden toplantılardaki mücadeleleri görüyorum.

Kitabınızda da yer verdiğiniz Çalışma Yaşamı'nda çözüm bekleyen başlıca sorunlar nelerdir?

Hemen aklıma yasaklanmayan taşeron işçiliği geliyor. Açlık sınırının altında kalan asgari ücretli emekçiler ve 13 milyona yakın emekli kardeşlerimiz geliyor. Köylü kardeşlerimize hiçbir zaman unutmadık anayasanın ilgili 21. maddesine baktığımızda milli gelirin yüzde biri yani gayri safi milli hasılanın yüzde biri çiftçilere köylere verilir demesine rağmen bugüne kadar maalesef çiftçilere, köylü kardeşlerimize bu paranın ödenmeyişi geliyor. Pandemi döneminde İşsizlik sigortası Fonu amacı dışında kullanılmasaydı, işsiz kalan işçilere yeterdi o geliyor. En acısı AKP iktidara geldiği günden bu yana işçi sağlığı, iş güvenliği önlemleri alınmadığından dolayı iş cinayetlerinde kaybettiğimiz arkadaşlarımız geliyor. Eğitim görmesi gereken çağda ne yazık ki milyonlarca tarım işçisi ve diğer iş alanlarında çalışmak zorunda kalan, iş cinayetlerinde ölen çocuk işçiler geliyor. Yine en büyük sorunlardan olan kadın emeği gibi şimdi burada tamamını sıralayamayacağım birçok sorun geliyor. 

Kitapta kadın ve sendika vurgusunu biraz açar mısınız? 

Ülkemizde ne yazık ki kadın emeğine ve kadına verilen değer içler acısı. Kadın cinayetleri her geçen gün artarak devam ediyor. İktidarın malum kadına bakışı belli. Kadın evde olsun; kadın çalışma hayatında olmasın isteniyor. Kadını eve kapatmak istiyor. En son İstanbul sözleşmesindeki tavrı her şeyi özetliyor. Kadın ve sendika denince tabii ki DİSK kadına verdiği değeri ortaya koymuştur. Kadın hakları konusunda gerçekten DİSK kurulduğu tarihten bu yana üzerine düşen görevi mutlaka yerine getirmeye çalıştı ve bugün de herkesin bildiği gibi Türkiye işçi sınıfının, dünya emek hareketinin ve halkın umudu olan DİSK'in Genel Başkanı bir kadın ve bu durum DİSK'in kadınlara ne kadar önem verdiğinin bir göstergesidir. 

DİSK'in sendika anlayışında çevre ve doğa korumacılığı dikkat çekiyor ve çevre eylemlerinde köylülerin  yanlarında olduğunu görüyoruz bunu nasıl  değerlendiriyorsunuz?

Yine ülkenin en büyük sorunlarından olan doğa, çevre  katliamlarını görüyoruz. Biz doğa doğamızı katledenlere karşıda yürüyüşlerde mitinglerde köylülerle buluştuk onların yanında yer aldık. Göllerimizi, ağaçlarımızı korumaya çalıştık. Dolayısıyla bu doğa katliamı yapan emperyalistlere karşı gerçekten büyük direnişler de yer aldık. Türkiye'de yaşayan 83 milyon insanımızı bağımsız demokratik laik sosyal bir hukuk devleti içerisinde yaşaması konusunda gerçekten çok büyük mücadele ettik. Tabii ki sendikaların doğaya karşı duyarlı olması ve mücadele eden insanların yanında yer alması gerekir. Dolayısıyla bunları yaparken, bu yazdıklarımız, yaptığımız yürüyüşler, mitingler ve birçok sosyal etkinlikleri bizden sonraki kuşaklar için tarihe not düştük.

Bunları biz sendika temsilcilerimizle, işçi ve emekçi kardeşlerimiz, genel başkanlarımızla  birlikte başardık ve bundan sonraki yapılacak olan hak mücadelelerinde taşın altına elimizi koymaya da devam edeceğiz.

Sendikacı kimliğinizin yanında bir de parlamenter kimliğiniz var. Milletvekilliği sürecinizi üçüncü bir kitap olarak yazmayı düşünüyor musunuz?

Evet böyle bir kimliğe de sahibim. Beni böyle bir kimliğe uygun gören başta Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere İzmirli hemşehrilerime çok teşekkür ekmek istiyorum. Bu süreçte de gece gündüz birlikte çalıştık. İktidar hedefi ile yola çıktık ama olamadık. Ancak o günden bugüne dik durduk, dik baktık, çok koştuk, çok çalıştık. Bugünlerde benim görebildiğim kadarıyla tünelin ucunda eşitlik var özgürlük var demokrasi barış var kardeşlik var adalet var. Tünelin ucunda da Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarı var. Bu üç yıllık süre zarfı içerisinde ben de arkadaşlarım gibi önce bölgemizin daha sonra ülkemizin ve dünyanın birçok sorununu Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsünden dile getirmeye çalıştım. Bazı konularla ilgili kanun teklifleri, soru ve araştırma önergeleri verdim. Burada da yapmış olduğumuz genel kurul, komisyon çalışmalarını bir 3. kitap olarak arkadaşlarla birlikte çıkarmak istiyorum. Yani milletvekili olduktan sonra da yapmış olduğumuz çalışmaları gün ışığına çıkararak, tarihe bir not düşmek açısından kitap haline getirmeyi düşünüyorum.

İktidara giden yolda, bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz, birleşirsek 2023 yılında Halkın iktidarını birlikte kurarız.

Sözümüzün ikinci kitabının yazılmasında emeği geçenlere, katkıları emeklileri öz verileri için sonsuz teşekkür ediyorum. Bu yazıları sözümüz haline getiren işçi sınıfının Türkiye'deki tek sendika örgütü DİSK'in 'sözünün' sonsuz olmasını diliyorum.

Editör: Haber Merkezi