AHMET MURAT SEÇİLMİŞ/ İZ GAZETE - Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, İz TV’de yayınlanan Gündem Özel programının canlı yayın konuğu oldu. İz Gazete Genel Koordinatörü Özgür Coşkun ile İz Gazete Yazı İşleri Müdürü Yağız Barut’un sorularını yanıtlayan Ümit Özdağ, Zafer Partisi’nin ‘örtülü istila’ olarak tanımladığı sığınmacılara özellikle sık sık vurgu yapmasının nedenlerini anlattı. Konuyla ilgili muhalefetin tutumuna sert eleştiriler getiren Özdağ, Türkiye’de yaşanan tüm sorunların temel noktası olarak sığınmacıları gördüğünü ve bu sorun çözülmeden hiçbir sorunun çözülemeyeceğini söyledi. Bugün Atatürkçülüğün ilk şartının örtülü istilaya karşı çıkmak olduğunu kaydeden Özdağ, aksi takdirde devletin kaybedileceğini, sığınmacı sorununa değinmeden herhangi bir alanda politika üretmenin çöp kadar değeri olmadığını ifade etti. Ayrıca 6’lı masaya sert sözlerle yüklenen Ümit Özdağ; “Biz helalleşmeyeceğiz, hesaplaşacağız”, “6’lı masa Erdoğan’sız bir AK Parti rejimi istiyor”, “CHP’nin içindeki birçok siyasetçinin canı cehenneme”, “Teröre mesafe koymayıp demokrasi mavrasıyla siyaset yapıyorlar”, “Türkiye’yi Alman turist gibi sevenin yurtseverliği beni ilgilendirmez”, “HDP’li olup seçimde partimize oy verecek kişiler var”, “Biz 6’lı masaya ne içeriden ne dışarıdan destek vermeyiz” gibi pek çok çarpıcı başlık verdi.

‘ÇÖP KADAR DEĞERİ YOK!’

Yağız Barut: Yayın öncesinde sosyal medyada ‘Ümit Özdağ’a ne soralım diye?’ bir paylaşım yaptık. Çok fazla ‘Sığınmacılar dışında başka bir politikası var mı?’ sorusu geldi. Ne söylemek istersiniz?

Türkiye çok ağır sorunlarla karşı karşıya. Bunları aşmak için ciddi restorasyon planlarımız var. Cumhuriyeti, kuruluş temellerinin üzerine yeniden inşa edecek kapsamlı bir programımız var. Peki neden sığınmacı konusuyla akıllarda kalıyoruz? Biliyorsunuz bize karşı büyük bir ambargo var. Televizyonlarda bizlere yer verilmiyor. Biz böyle bir ortamda çalışmalarımızı Türkiye’nin en önemli sorunundan başlattık. Bunu defalarca anlattık ve Türkiye’nin bütün sorunlarının çözümünün de buradan başladığını ifade ettik. Başka partiler, çözüm önerilerini sunarken ‘Eğitimde, ekonomide, sağlıkta sorunları şöyle çözeceğiz’ diyor ancak mülteci konusuna hiç değinmiyor. O zaman bunların sağlık, ekonomi ve eğitim politikalarının çöp kadar değeri yok! Çünkü Türkiye’deki 13 milyon kaçak ve sığınmacı sorununu çözmeden diğer sorunları çözemezsiniz. Bu kök sorundur. Ayaklarınızda 5 kilo demirle denizde yüzmeye çalıştığınızı düşünün. Siz böyle bir durumdayken kulaç atarak mı, sırt üstü mü yüzeyim diye düşünemezsiniz ki! Çünkü zaten yüzemezsiniz, batarsınız. Türkiye’nin de temel sorunu ayaklarındaki ağırlıklardır. Mülteci sorunu tam olarak budur. Zafer Partisi’nin başka bir programı var mı yok mu diye soranlar da öncelikle diğer partilerin sığınmacıları göndermekle ilgili programı olup olmadığını sorsun. Çünkü bununla ilgili program yoksa diğerlerinin çöp kadar değeri yok!

Bakın 144 milyar dolar harcamışız sığınmacılara! Sığınmacıların gitmesi demek bu paranın harcanmaması demek. 10 milyar dolar da yılda harcıyoruz. 13 milyon insan ülkesine geri gidince enflasyon düşecek, kira fiyatları düşecek, temel gıda maddelerinin fiyatları düşecek, 2 milyon Türk insanına iş kapısı açılacak demektir. Suriyeliler ucuza sigortasız çalışıyor gibi bir algı da var ya bu da doğru değil. Devlet, bu kişilerin sağlık hizmetini, ilaçlarını, eğitimini ücretsiz şekilde veriyor. Üstüne bir de sosyal yardım yapıyor. Ee siz bu imkânları Türk vatandaşlarına verin, onlar da sigortasız çalışsın. Buradan İzmir’deki ve Türkiye’deki tüm emeklilere de sesleniyorum; emekli maaşlarınızı alabilmeniz için Türklerin sigortalı olarak çalışması gerekiyor. Her Türk vatandaşı, işini sigortasız çalışan bir Suriyeliye kaybettiğinde sizin emekli maaşınızı almanız tehlikeye düşüyor. Özetle ‘Mülteciler gidecek’ dediğimizde bu sorunların çözüleceğini; Türklerin iş imkânının artacağını, enflasyonun düşeceğini, hastanelerde daha az hasta olacağını, sınıflarda sırf Suriyeli öğrencilere eğitim verebilmek için Türk öğrencinin seviyesinin düşürülmeyeceğini söylüyoruz. Biz bunları 1 yıl içinde yollayacağız. Peki bu bir yıl içinde ve sonrasında başka bir şey yapmayacak mıyız? Tabii ki öyle değil. Bütün planlarımızı yaptık. Ama önce en ağır hastalığı tedavi edeceğiz ve sonrasında diğer çalışmalarımızı yürüteceğiz.

‘GEREKİRSE ZORLA…’

Yağız Barut: Sayın Özdağ, yapacağınız diğer çalışmaları anlatmaya devam edin ama burada şunu sormak zorundayım… Sığınmacılar her şeyin sorumlusu mu? Hırsızın hiç mi suçu yok yani? Saraylarda yaşayanların, ülkeyi beşli çetelere teslim edenlerin hiç mi suçu yok?

Bu politikaları uygulayan iktidar suçludur. Peki iktidar ve muhalefetin farkı ne? İktidar bu sorunu ortaya çıkardı. Zafer Partisi dışındaki muhalefet partileri de sorunu çözemeyecek. Muhalefet partileri bu sorunu bizim partimiz kurulana kadar gündeme bile getirmiyordu. CHP, mültecilere bir yılda harcanan 10 milyar doların hesabını sormuyordu. Hatta 2021’de 150 sayfalık bir rapor hazırladılar ve ‘Biz sosyal yardım olarak verilenleri, anayasal hak olarak vereceğiz’ dediler. ‘Göç ve Entegrasyon Bakanlığı kuracağız’ dediler. Ne zaman Zafer Partisi kuruldu ve ‘Sığınmacıları geri yollayalım’ tezini savundu işte o zaman muhalefet de ‘Gönüllü olarak geri yollayacağız’ demeye başladı. Gönüllü olarak kimse geri dönmez. Onun için de gerekirse zorla göndereceğiz. Sokakta karşılaştığımız vatandaş da bu sorunu sadece bizim çözebileceğimizin farkında.

‘DEVLETİ, MİLLETE GERİ VERECEĞİZ’

Özgür Coşkun: Evet Sayın Özdağ, diğer programlarınıza ve çalışmalarınıza geri dönersek, başka neler yapacaksınız?

Biz ekonomide planlı ekonomiye dönüş hedefliyoruz. Devlet Planlama Teşkilatı tekrar kurulacak. 5 yıllık değil, 12 yıllık kalkınma planları yapacağız. Yüksek teknolojiye dair planlar ve yatırımlar yapacağız. Bunu yaparken imalat sanayisine de öncelik vereceğiz. Özel sektörü, imalat sanayiine yatırım yapmaya teşvik edeceğiz. Bu ülke artık AVM ve rezidanslara doydu. Bizim öğrencilerimize tek kişilik yurt odaları yapmamız gerekiyor. O öğrenciler mezun olduğunda onlara çalışacakları fabrikalar, laboratuvarlar inşa etmemiz gerekiyor. Onun için finans kaynaklarını imalat sanayine döndüreceğiz. Bugün ‘serbest piyasa’ ekonomisi olduğu söyleniyor bu tamamen yalan. Bir ülkede ‘beşli çete’ denilen beş şirket, 203 milyar dolarlık ihale alıyorsa o ülkede serbest piyasadan söz edilemez. Biz gerçekten serbest piyasa ekonomisine dönüş sağlayacağız. Kim ucuza ve kaliteli üretiyorsa devlet ihalesini o alacak. Belirli şirketler öne çıkmayacak. Liyakat esas olacak. Türk milletine, Türk devletini geri vereceğiz; sınırda geri vereceğiz, valiliklerde, mahkemelerde geri vereceğiz… Parti devleti sona erecek. Tarikatları ve cemaatleri devletten temizleyeceğiz. Bugün devlet, tarikat ve cemaatler arasında paylaştırılmış durumda. Bu devlet, Atatürk’ün akıl ve bilim üzerine kurduğu bir devlettir. Tekrar bu temeller üzerinde kurulacaktır. Devlet memurları, tarikatların taraftarı olduğu için memur olmayacak, liyakat esasında sınava girecek ve başarılı olursa memur olacak. Mülakatı da bu yüzden kaldıracağız…

Öte yandan Çelik Miğfer Projemiz var mesela… Bu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeniden Atatürk’ün ordusu olması projesidir. Bu çerçevede askeri yargıyı ve sağlık sistemini tekrar kuracağız. Bunu yapacak en mükemmel kadrolar partimize geldi. TSK’yı cemaatlerin elinden alacağız. Eskiden FETÖ vardı, şimdi Menzil var. Bunlar ülke için çok büyük güvenlik sorunlarıdır. Atatürk’ün subayları bir tek anayasaya ve millete sadık olurlar, başka sadakat noktası tanımıyoruz. Ayrıca Tertemiz Türkiye projesiyle uyuşturucu baronlarıyla mücadele edeceğiz. Uyuşturucunun pençesine düşen gençlerimiz için de büyük bir rehabilitasyon programları başlatacağız. Türkiye, güvenlik alanında FETÖ, PKK ve IŞİD olmak üzere 3 büyük sorunla karşı karşıya. Bunlarla mücadele için Kılıçaslan Kalkanı projesini hayata geçireceğiz. Uzun vadeli stratejik bir mücadeleyi öngörüyoruz. Neden ‘Kılıçaslan’ diyoruz çünkü ilk haçlı seferiyle mücadele eden komutanın adıdır. FETÖ de son haçlı seferidir. Buradan hareketle bu ismi uygun gördük. Keza IŞİD ve artan selefilikle ilgili de mücadele gerekiyor. Bununla ilgili de uzun vadeli program hazırladık. İstanbul’daki Reina saldırısını hatırlıyor musunuz? Uluslararası üne sahip, senede 500-600 milyon dolar kazandıran bir yerdi. Bir gecede bir kalaşnikof yetti kapanması için. Türkiye’de o kadar çok Reina’yı basan türde adam ve kalaşnikof var ki! Devlet yönetiminde güvenlik meseleleri için en kötüyü tahlil edeceksiniz. Tüm tedbirinizi ona göre alacaksınız. Çünkü aksi halde bedelini canla ödüyoruz.

‘ÖRTÜLÜ İSTİLANIN DÖNÜŞÜ OLMAZ!’

Yağız Barut: ‘Devlet, tarikat ve cemaatler arasında paylaştırılmış durumda’ diyorsunuz, bu sorun sığınmacılar sorunundan daha mı hafif bir sorun? Geçen günlerde de FOX TV’de cumhuriyetin temellerinin yıkıldığını söylemiştiniz. Sığınmacı sorununa harcadığınız enerjiyi, bu sorunlara harcasanız daha iyi olmaz mı?

Bırakın da ona ben karar vereyim. Biz Zafer Partisi olarak Atatürk çizgisinde Türk milliyetçisi bir partiyiz. Şu an Türkiye’ye yönelik örtülü bir istila var. Biz bu istilayı durduramazsak bırakın Atatürk ilkelerini savunmayı devletin kendisini kaybedeceğiz. Nasıl ki Mustafa Kemal, önce Yunan ordusuna karşı bir mücadele verdi ve istilayı defettiyse biz de onun ilkelerinden hareket ederek bu örtülü istilayı defetmeye çalışacağız. Nice Atatürkçü görüyoruz; ülke örtülü şekilde işgal ediliyor ama hiç umurunda değil. Sen nasıl Atatürkçüsün kardeşim! Biz Atatürkçülüğün retoriğini yapmıyoruz. Bugün Atatürkçülüğün ilk şartı örtülü istilaya karşı çıkmaktır. Çok açık söylüyorum; ekonomiyi düzeltirsiniz, cemaatleri devletten atarsınız ancak bu örtülü istila ortadan kalkmazsa, demografik yapı değişirse devlet parçalanır. Bunun geri dönüşü olmaz.

Bakın Odatv’de de sizin sorduğunuz soruyu sordular. ‘Zafer Partisi denilince akla sığınmacılar geliyor, başka politikanız yok mu?’ dedi sunucu. Ben de ona ‘CHP deyince sizin aklınıza hangi politika geliyor’ diye sordum. Şimdi aynı soruyu size de sormuş olayım. Var mı aklınıza gelen bir politikaları?

‘6’LI MASAYLA İŞTE BURADA AYRILIYORUZ’

Yağız Barut: CHP’nin parlamenter sisteme dönüş politikası çok önemli. 6’lı masada bulunan partilerin, başkanlık sistemini Türkiye’deki tüm sorunların ana nedeni olarak görmesi ve bu konuda çalışmalar yapması da önemli. Ayrıca ekonomi meselelerini de öne çıkarıyorlar.

Bakın bunları herkes söylüyor. Başkanlık sistemi gider ama asıl mesele işgalin durmasıdır. ‘Parlamenter sisteme dönelim’ diyorlar değil mi? 28 Şubat 2022’de 6’lı masanın açıkladığı mutabakatın 31’inci sayfasında ‘Herkesin kendi kimliğiyle ve kendisi olarak eşit şekilde toplumsal, kamusal ve siyasal yaşama katıldığı bir sistem inşa edilecek’ deniyor. Ne demek bu? Etnik kimlik, mezhepsel kimlik, cemaat tarikat kimliğine siyasal kimlik niteliği kazandıracaklar. Yani Türkiye Cumhuriyeti milli kimliği değil, diğer kimlikler siyasallaşacak. Peki bu durumda, Atatürk’ün kurduğu milli devleti muhafaza etmek mümkün mü? Değil! Atatürk, milli devleti 1924 anayasası ile kurdu. Peki 1921 anayasasından hareket ederek milli devleti muhafaza edebilir misiniz? Hayır! İşte biz 6’lı masayla burada ayrılıyoruz. Biz 1924 anayasasından, Kuvayı Milliye’den, Atatürk’ten, milli üniter devletten hareket ediyoruz. Ayrıca diyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı dışındaki kimliklere kamusal ve siyasal alanda Türkiye Cumhuriyeti kimliğiyle eşit şekilde hak vermeyeceğiz. Etnik kimlikleri, mezhepsel kimlikleri tanımayacağız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes tüm haklara sahip ve eşittir zaten.

Biz 6’lı masa ile başka yerlerde de ayrılıyoruz. Biz diyoruz ki bu kamu özel iş birliklerini kamulaştıracağız. Halkın soyulmasına imkân vermeyeceğiz. Peki İYİ Parti ne diyor? ‘Devlette devamlılık esastır, kamulaştıramazsınız’ diyor. Biz de diyoruz ki; ‘Siz çakma Mehmet Şimşekleri ekonomist olarak Amerika’dan getiriyorsunuz. Ak Parti’nin ekonomi programının aynısını devam ettireceksiniz.’ Kusura bakmayın, biz bu fikri benimseyemeyiz. Biz Türk milletinin soyulmasına karşı duruşu sonuna kadar temsil edeceğiz. Ee biz şimdi nasıl bir araya gelelim! Biz Atatürk çizgisindeki bir Türk milliyetçiliği ile cumhuriyeti kuruluş felsefesi üzerinde yeniden inşa etmeyi savunurken, 6’lı masa ise (gerçi yedili masa oldu gibi, bir de kapıda sekizinci HDP var) Erdoğansız bir 2002-2008 arasındaki Ak Parti rejimini istiyorlar. 2002-2008 arası Ak Parti de iyi değildi. Cumhuriyetin temelleri o dönemde yıkılmaya başlamıştı. Altılı masadaki Davutoğlu ve Babacan’a göre 2015 yılına kadar her şey yolundaydı. Peki Ergenekon, Balyoz, Casusluk Davası, PKK ile İmralı’da yapılan anayasa yazmaları hangi dönemde oldu? Geri Kabul Anlaşması Davutoğlu zamanında imzalanmadı mı? Milyonlarca Suriyeli ve Afgan bu ülkeye onun zamanında doldurulmadı mı?

Şimdi bu insanlarla aynı masada oturacaksınız, 1921 anayasasıyla hareket edeceksiniz, partinizin içinde Tunceli’ye Dersim diyen milletvekilleri ve hatta Genel Başkan olacak, Dersim’de soykırımdan bahseden kişi Bursa’dan milletvekili olacak, Diyarbakır’ın eski baro başkanını İstanbul’dan seçtireceksin, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne utanmadan kimyasal silah kullanıyor diyeceksiniz ve siz buna karşı çıkmak yerine onunla aynı çizgide olan Türk Tabipleri Birliği Başkanının açıklamasını demokrasiyle ilgili bir açıklamaymış gibi Özgür Özel ile savunacaksınız… Bu mu Atatürk çizgisi? Elbette hayır. Biz artık CHP’de Atatürk’ün olmadığını görüyoruz. Biz Atatürk’ten, İstiklal Harbi’nden ve cumhuriyetin kuruluş ilkelerinden taviz vermiyoruz. Bunlarla sorunu olanların canı cehenneme! Bunun için de CHP’nin içindeki birçok siyasetçinin canı cehenneme! Buna Tunceli’ye Dersim diyenler de dahil. Canı cehenneme! Dersim’in Tunceli olması için iki tane askeri harekât gerekti. Yüzlerce Türk askeri şehit oldu. Öyle ucuz değil bu işler, bu vatan zor kazanıldı. Atatürk’ün mirasını çarçur edip üzerine oturacaksınız bir de Atatürk’ün emanetine hakaret edeceksiniz. Sonra da Atatürk’e hakaret edenlerle, Atatürk’ü Lawrence ve Öcalan ile aynı seviyede gösteren Davutoğlu ile birlikte Türkiye’ye demokrasi getireceksiniz öyle mi? Hadi oradan! Biz bu insanlarla helalleşmeyeceğiz, hesaplaşacağız. Türk halkının 20 senedir soyulmasını, kandırılmasını gerçekleştiriyor bunlar. Atatürk’le, Türk devletinin düşmanlarıyla neden helalleşelim! İsteyenler helâlleşsin, onların da Atatürkçü olmadığı ortada.

‘SEÇMEN İTHAL EDİYORLAR, BUNLAR KADERİMİZİ BELİRLEYECEK!’

Özgür Coşkun: Peki Sayın Özdağ, mülteci meselesine bir kere daha dönelim. Nasıl göndermeyi planlıyorsunuz? Bu kısım biraz eksik kaldı… Uluslararası hukuk bu konuda ne diyor örneğin?

Uluslararası hukukun bu konuda bir engeli yok. Kim bu konuda hukuki bir engel var diyorsa yalan söylüyor ve halkı kandırıyor. Bunlar Türkiye’ye ‘geçici sığınmacı’ olarak geldiler. Kanunda ve yönetmelikte diyor ki; Suriye’de iç savaş bittiğinde geri dönüş esastır. Bunu kabul ederek geldiler. Şöyle düşünün; alt komşunuzun evini su bastı, siz de akşam evinizde kalmaları için kabul ettiniz ve sabah size ‘Biz artık gitmeyeceğiz, çünkü sizin eviniz daha güzel, manzarası daha iyi, bizi tapuya kaydet’ dediler. Kabul eder misiniz, yok öyle bir dünya! Peki ‘geçici sığınmacı’ statüsünü biz mi çıkarttık? Hayır, Avrupa Birliği çıkarttı. Kosova’daki çatışmalar sırasında Arnavutlar İtalya’ya, Almanya’ya kaçtılar, onlara mülteci hakkı vermeyip ‘geçici sığınmacı’ dediler. Biz de aynı şeyi yaptık. Şimdi Suriye’de iç savaş bitti ve artık bunlar geri dönmek durumunda. Bir de kaçaklar meselesi var. Onlar zaten ülkede bulunamazlar, sığınmacı değil bunlar, böyle bir hukuki statüleri yok. Onları yakalayıp ülkeden gönderirsiniz. Peki, sığınmacıları nasıl yollayacağız? Suriye rejimiyle el sıkışacağız ve Astana Anlaşması’na göre bu sığınmacılar Suriye’de hangi şehirden geldilerse oraya geri dönecekler. İkinci olarak Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında 5 yıllık bir insan hakları kontrol rejimi kurulmasını önereceğiz ki oraya giden sığınmacıların başına bir şey gelmesin. Sonra da ülkemizdeki sığınmacılara diyeceğiz ki ‘Artık hastane ve ilaç bedava değil, sosyal yardımları da durduruyoruz, Türkiye’de çalışman da yasak’. Bunun sonucunda da sığınmacılar işine gelmeyince geri dönmeye başlayacak zaten. Geçici sığınmacılara vatandaşlık verilemez! Yasaya aykırı olduğu için iptal edeceğiz. Ama bugün rüşvet karşılığı vatandaşlık satılıyor ya! Seçmen ithal ediyoruz! 745 bin kişiye vatandaşlık verdiler. Bağırıyoruz ‘CHP, İYİ Parti uyan’ diye, hiç ses yok! Ya kimin seçileceği kadar, kimin seçeceği de önemli. Sevgili İzmirliler yarın sandıkta birçok Arap gördüğünüzde şaşırmayın hiç! Bir gün vergi vermemiş, Türkçe bilmeyen adam sizin kaderinizi belirleyecek. Onun için Zafer Partisi’nin yanında şimdiden yer alın. İstanbul’da 180 bin Suriyeli oy kullanacak. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, 13 bin oy farkla seçildi!

‘NEFRET DİLİNİ BEN DEĞİL, ERDOĞAN KULLANIYOR’

Yağız Barut: Sayın Özdağ, bahsettiğiniz tüm güvenlik sorunlarına ya da Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına yönelik oluşan adaletsizliklere karşı çıkanların olduğunu pek görmüyorum… Yani toplumun geneli dikkat çektiğiniz tehlikelerin farkında ve bu konuda da belki sizinle hemfikirdir. Ama sığınmacı meselesine insan hakları perspektifinden de bakmak gerekmez mi? Mesela bir seçmen olarak ben de siyasi dilinizin ağır olduğunu düşünüyorum. Daha insan hakları perspektifinden konuşsanız size de daha çok bunun geri dönüşü olmaz mı?

Benim siyasi dilim çok yumuşaktır. Halkın siyasi dili, çok daha serttir. Ben Suriyelilerin başına gelen, bizim milletimizin başına gelmesin istiyorum. Bizim çocuklarımız Suriye’deki gibi bir iç savaşı burada görmesin istiyorum. Vatandaş da bunun farkında olduğu için onların dili, benim dilimden daha sert. Ben sert dille konuştuğumu kabul etmiyorum. İçişleri Bakanlığı, benimle ilgili suç duyurusunda bulundu ve savcılık da tüm yazılarımı ve açıklamalarımı inceledi. Sözlerimde hiçbir nefret söylemi çıkartamadılar. Nefret dilini ben kullanmıyorum, nefret dilini Erdoğan kullanıyor.

‘DEMOKRASİ MAVRASIYLA SİYASET YAPILIYOR’

Yağız Barut: Peki Sayın Genel Başkan, örneğin milyonların oylarıyla Meclis’e giren bir parti olan HDP’yi Türk milletinin düşmanı olarak tanımlıyorsunuz. Bu nefret dili değil mi? Böyle bir tanım yapmak doğru bir tavır mı?

Uygun ki böyle söylüyorum. Ben zaten HDP’yi parti olarak görmüyorum.

Yağız Barut: Oy veren milyonlar var. Bu nefret dili değil midir?

Nazilere de milyonlarca kişi oy verdi. Bu onları haklı kılmaz.

Yağız Barut: HDP’ye oy verenlerin terörize edilmesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz?

Benim laflarımı çarpıtmayın, ben böyle bir şey söylemiyorum. Ama HDP’nin terör yanlısı bir parti olduğunu söylüyorum. Sizin söyleminizin de CHP söylemine çok yakın olduğunu görüyorum. Bu söylem çok tehlikeli, çünkü teröre mesafe koymuyor. Ondan sonra da terörist söylemlerin topluma aktarılmasının demokrasi olduğu mavrasıyla siyaset yapılıyor. Benim açımdan sıkıntı yok onu CHP bilir.

Yağız Barut: Kimin düşman olup olmadığını belirlemek bir siyasi lidere mi aittir? Asıl sorun da bu değil mi zaten?

Ben Türk olarak, Atatürk çizgisindeki Türk milliyetçisi olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkacağını açıkça söyleyen şerefsizlerin Türkiye’nin ve Türk milletinin düşmanı olduğunu biliyorum.

‘DEVLET DÜŞMANI HDP, PARTİ DEĞİLDİR’

Özgür Coşkun: Sert söylemleriniz Zafer Partisi’ni ve Ümit Özdağ’ı daha önde ve diri mi tutuyor?

Hayır, bunun diri tutmakla değil, gerçek olmakla ilgisi var. Ben diğer siyasetçilerden farklı olarak Güneydoğu Anadolu’da gece köylerde, jandarma karakollarında, sınır ötesinde özel harp karargâhlarında kaldım. Ben bu mücadelenin bedelini biliyorum. Şehitlerimizin ne anlama geldiğini biliyorum. Bu şehitleri verirken HDP adlı partimsi yapının PKK terörünün arkasında olduğunu biliyorum. Zafer Partisi bir partidir. CHP, İYİ Parti, Saadet bunlar da partidir. Ama HDP parti değildir! Bunlar millet düşmanı, devlet düşmanı. HDP, Türkiye’nin yıkılması gerektiğini söyleyecek, devlete ve millete küfredecek; buna ‘demokrasi’ diyeceksiniz ama benim ‘Lanet olsun böyle söyleme, bunlar siyasetçi değil’ dememi de ‘Çok sert olmadı mı?’ diye eleştireceksiniz! Hiç kusura bakmayın.

‘HDP’Lİ OLUP ZAFER PARTİSİ’NE OY VERECEK KİŞİLER DE VAR’

Yağız Barut: Yurtsever olduğunu söyleyip HDP’ye oy verenleri kırdığınızı düşünmüyor musunuz? Genel Başkan olarak her yurttaşın oyuna talip değil misiniz?

Gerçekten yurtsever insan, Mehmetçiğe sıkılan kurşunun önüne geçer. Yoksa Alman turist gibi Türkiye’yi sevenin yurtseverliği beni ilgilendirmez. HDP’li olup bu seçimde Zafer Partisi’ne oy verecek kişiler de var, bana kendileri söylüyorlar. Ben ayrı bir Kürt ulusu olduğunu düşünmediğim ve Kürtleri de Türk’ün ‘kardeşi’ değil ‘ayrılmaz bir parçası’ olduğunu düşündüğüm için benim açımdan mesele Türk milletinin bütünlüğü meselesidir. Ben Edirne’deki insana nasıl bakıyorsam Diyarbakır’daki insana da öyle bakıyorum. Ben Şırnak’a gidiyorum, ilk ziyaret ettiğim yer köyün şehitliği. Kim yatıyor orada, benim kardeşim yatıyor. Kürt mü Kürt ama benim öz kardeşim. PKK’yla dövüşürken şehit olmuş. Benim için yurtsever o koruculardır kardeşim, Türk askerinin önüne kendisini koyanlardır.

‘6’LI MASADA YER ALMAYIZ’

Özgür Coşkun: Sayın Özdağ, programımızın sonuna geliyoruz… İttifakları da sormak istiyorum… 6’lı Masa’dan bir davet aldınız mı ya da davet gelse masada yer alır mısınız?

Hayır, 6’lı Masa’da falan yer almayız. Biraz önce söyledim; biz Atatürk’ten ve 1924 anayasasından vazgeçmeyiz. Bundan vazgeçenlerle de aynı masada oturmayız.

Özgür Coşkun: Altılı masanın bunlardan vazgeçtiğini mi düşünüyorsunuz?

Düşünmüyorum kardeşim, adamlar yazıyor. Ben düşünsem sübjektif olur ama kendileri mutabakat metnine yazmışlar. Durum tespiti yapıyoruz biz.

‘YAMALI BOHÇA GİBİ BİR YAPI SORUNLARI ÇÖZEMEZ’

Özgür Coşkun: Başka yeni bir ittifak mümkün mü sizin için?

Olabilir tabii. Neden olmasın. Milli güçlerle bir araya gelebiliriz. Muharrem İnce beyle görüşmemiz oldu, bundan sonra da olacak. Başka siyasi parti liderleriyle de görüşmemiz oldu. Diğer isimleri şu durumda açıklamak nezaketsizlik olur. Zamanı geldiğinde açıklanacaktır. Biz yalnız değiliz. Ancak tek başına siyaset yapmak da bir zaaf değildir ve asıl güç odur. Ülkemizin mevcut sorunlarını kendi aralarında ihtilaflı olan yamalı bohça gibi bir yapının çözmesi mümkün değildir. Altılı masada her kafadan bir ses çıkıyor. Daha aday bile belirleyemediler. Gelecekte sorunları çözecek planları nasıl belirleyecekler, meçhul!

Özgür Coşkun: Kılıçdaroğlu aday olursa destekler misiniz?

Hayır desteklemeyiz. Bizim için program önemli. 1924 anayasasının milli ve üniter devletini kaldıracağını söyleyen birisini, keza kamusal ve siyasal alanda etnik kimliklere, mezhepsel kimliklere hak tanıyacağını söyleyen bir ittifakı desteklemeyiz. Biz o ittifakın içinde de olmayız, dışarıdan da desteklemeyiz!

Özgür Coşkun: Oy oranınıza dair neler söyleyebilirsiniz?

Geçtiğimiz günlerde yaptırdığımız ankete göre; kararsız oylar dağıtıldığında oy oranımız yüzde 7.2 olarak görünüyor.

Yağız Barut: Hangi anket şirketine yaptırdınız? Çünkü Zafer Partisi’nin yüzde 3’lerde olduğunu söyleyen anket şirketlerinin fonlandığını söylüyorsunuz.

Gerek yok şirket ismine. Diğerleri de fonlanıyor tabii. Ben şunu yaşadım; bir anketin saha araştırmasını yapan veri şirketi sabah beni arayıp yüzde 9 olduğumuzu söyledi, öğleden sonra anket şirketi çalışmayı açıkladı biz yüzde 3.7 çıktık. Yani bizim oyumuz değişik partilere dağıtılmış. Biz de kendi anket araştırmamızı kendimizi görmek için yapıyoruz, yayınlamak için değil. Konya’da AKP birinci parti, biz ikinci partiyiz. Adana’da çok iyiyiz. İstanbul’da yüzde 14 oy oranı hedefimiz var ve buna kolayca ulaşacağımızı düşünüyoruz. Sosyal medya ve sokak kampanyalarımızla halka ulaşmaya çalışıyoruz. İzmir için de büyük yeni bir planımız var, onu uygulamaya koyacağız ama şu an söylemem sürpriz olsun, sokakta göreceksiniz zaten.

Editör: Haber Merkezi