Berkay Şenerken: Şirince'deyim çünkü, tam 30 sene önce ailem buraya gelmiş. Bunun dışında ben 30 yaşımda, doğup büyüdüğüm İstanbul yerine Şirince'de yaşamayı seçtim çünkü…

Günümüzde herkes, “Fakat ben hayatımı idame ettirmek zorundayım!..” düşüncesinin arkasına saklanıyor. Biz aslında bu çağda hayatımızı idame ettirmiyoruz. İdame ettirdiğimiz şey bencilce arzularımız, kıskançlıklarımız, maddede bulduğumuz saygınlık hissimiz, endişelerimiz, hırslarımız, tatminsizliğimiz, açgözlülüğümüz…

İstanbul’u ve bana mutlu olmak için yaşamam gerektiği söylenen hayatı reddettim çünkü içimdeki canavarı terbiye etmek istiyorum; sahip olduklarımla mutlu olarak, şükrederek, başkaları için bir şeyler yaparak, paylaşarak, “yeteri kadar” yaşayarak.

Er ya da geç toprağın üstüme battaniye olacağı bir dünyada yaşıyorum. Toprağın benden alacakları için şuursuzca hayatımı ziyan etmek niye? Bu sorunun zihnimde yarattığı boşluk bana çok şey öğretti. Öğrendim ki benden hiç alınamayacak şeyler var, işte ben o şeylerde huzuru bulmak için burdayım. Bu dünyada nefes alan her kişinin huzur bulması dileğiyle: Hayattan en büyük beklentim bu!


Candan Turhan:

Candan Turhan: 7 yaşlarımda Barış Manço’nun Dağlar Dağlar şarkısını dilime doladığımdan beri hayalim, bir dağ köyünde yaşamaktı. Bütün hayatımı İstanbul’da geçirmiştim ama orada sonlandırmayacağımdan adım gibi emindim. İşten bunaldığım bir gün, bilgisayar başında Şirince’yi keşfettim ve, “Tamam, işte burası!” dedim. Birkaç ay sonra kalkıp geldiğimde parlak mavi gökyüzünün altında, cânım zeytinlerin arasından köye girdim, etrafıma şöyle bir bakındım ve, “Evet,” dedim, “doğru karar vermişim.” 31 yaşımdaydım.

Şirince bana o günden beri istediğim, ihtiyaç duyduğum her şeyi verdi: Doğa, huzur, sükunet, uyum, insancıllık, bereket, sağlık… Buradaki yaşamımda istediğim kadar çalışıyor, istediğim kadar geziyor, istediğim kadar üretip istediğim kadar dinleniyorum. Hatta yerleşmeye karar verdiğimde elle tutulur bir işim yoktu; buranın bereketi öyle ki şimdi bir sürü serbest zamanlı işi ve uğraşı birarada yürütüyorum. Merkezi konumumuz sayesinde istediğim zaman bir saat içinde dağda, denizde, iki ayrı büyükşehirde, havaalanında, kafede veya alışveriş merkezinde, sinemada veya spor salonunda olabiliyorum. Yediğim içtiğim soluduğum sağlıklı. Şehrin fiziksel ve ruhsal pislikleriyle uğraşmıyorum. Doğayla, her türlü hayvanıyla ve oluşumuyla bütünleştim. Thoreau’nun müthiş ifadesiyle, burada hayatımı kasten yaşıyorum. Bir dağda, bir köyde mutlu, zengin ve üretken bir hayat sürdürülebileceğine örnek olmaktan da ayrıca mutluyum!

Süleyman Özcan:

-Tıırrttırıtıırrrt..

-Güüüm!

-Hoop, çekme abi arabayı oraya.

-Ticari devam et...

-Domatisçi geldi, domatiiiss.

-Neye baktın birader?!

-Sen benim kim olduğumu biliyor musun?

-Dağılın kardeşim, bir şey yok!

Acı frenler, telaşla koşturmalar, yetişenler: Eve yetişenler, işe yetişenler, hastaneye, doğuma, yemeğe, dost meclisine, düğüne, kavgaya, markete, metroya yetişenler. Birbirinin ardı sıra ölüme yetişenler.

Sokak ortasında döven, dövülenler. Yeşili görünce ışığa çıkmış vampir gibi eriyenler, betonla gökyüzüne meydan okuyanlar. Bekleyenler. Onca yetişme telaşında, bir gün her şeyin daha iyi olmasını umut etmeden bekleyenler...

Yukarıdakiler tek başına benim şehr-i İstanbul'dan kaçma sebebim, beklemeyi reddedip hayatın ve dünyanın içinde var olmayı seçme sebebimdir. Bir kere çıktın mı cendereden daha keskin olur bakışın, daha seçiçi olur dimağın. Şirince yıllardır gidip geldiğim, her geldiğimde yeni bir yaşam alanı bulduğum, yeni bir soluk aldığım yer iken ara ara soluklanmak yetmez oldu bir noktadan sonra. Her geldiğimde sevgi ve özlemle baktığım şimdiki evimiz, işletmemiz kollarını açtı, Şirince böylece beni ve eşimi bünyesine kattı.

Neden Şirince'nin cevabı budur aslında: Siz yerleşmezsiniz oraya; Şirince sizi alır ve yerleştirir. Siz farkına bile varmazsınız. Tepelerdeki çamlıklardan esen rüzgar zeytinlikleri usulca okşayarak her bir yönden çepeçevre sarmalar sizi. Sonrası... sonrası yazılacak yeni bir hikayedir.

Zeynep Erdilek Çetin:

2008 yılının temmuz ayında, sıcak bir gecede attım ilk adımımı Şirince’ye, saat hayli geçti ve sokaklar bomboştu. Ali abinin "Köye geldik," demesiyle "Otele geldik," demesi arasında o kadar az bir zaman vardı ki içimden, "Bu kadar küçük bir yerde kesinlikle yaşayamam!" dediğimi hatırlıyorum. Sabah uyanıp etrafa baktığımda yaşadığım şaşkınlığı, ufak çaplı bir dil tutulmasına sebep olan o derinlik hissini kaleme alabilmem mümkün değil…

Gözün alabildiğine vadiler, yeşil tepeler, zeytinler ve uzağa, en uzağa, ufka kadar bakabilmenin uyandırdığı o müthiş his. 30 yıl şehir hayatı yaşamış bir göz olan benimkisi bu duygularla Şirince semalarında tanışınca, bundan sonra başka bir şey görmek istemedi. Bilmediğim ve daha evvel tecrübe etmediğim bir işi öğrenip hayata geçirmek amacıyla sevgili işverenim tarafından gönderilmiştim köye, en fazla bir sezon çalışıp sonra İstanbul’a geri döneceğimden emin hislerle… Yanılgımın ispatı bugünün tarihidir: 2016’nın nefis bir sonbahar günündeyiz.

Benim kucağına doğduğum, sokaklarında koştuğum, okullarında eğitim aldığım ilk sevdam İstanbul artık kış aylarında anne baba ve arkadaş hasreti gidermek için ziyaret ettiğim bir şehir haline gelirken, sevgili köyüm Şirince hem çalışıp ürettiğim, hem yaşadığım, hem de sevdiğimi bulduğum kıymetlim oldu.

Aynı dönemde köyümüzde turizm potansiyelinin artmasıyla hızlı ve plansız bir gelişim başlarken, Şirince'nin doğal özelliklerinin deforme olmasına, tarım alanlarının turistik tesis heyecanına kapılan işletmeciler elinde dönüştürülmesine, yerel üretimin azalarak tezgahlarda yerini fabrikasyon ürünlere bırakmasına ve estetik değerlerle bütünlüğün tümden yitmesine seyirci olmak zorunda kaldık...

Tüm bu olumsuz değişiklikler bugün beni üzüyorsa da inancım, yapısında güzellik, doğallık, zenginlik, misafirperverlik ve bereket olan hiç bir şeyin el eli ile kirlenmeyeceği! Geldik ve bir parçası olduysak, bu cömertliğe karşılık en büyük ödevimiz hep birlikte türeterek Şirince'ye hak ettiği kıymeti iade etmektir.

 

KASIM SAYISI SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi