Metehan UD / İz Dergi

Geçtiğimiz yaz, Suriye’deki savaştan yüzlerce kilometre uzakta yaşayan İzmirliler olarak savaşın sonuçlarına Basmane’de yakından tanıklık ettik.  Avrupa hayaliyle ölümü göze alarak yola çıkan, son paralarını da insan kaçakçılarına veren, sokaklarda yaşayarak gidecekleri anı bekleyen, yiyeceğe ve temiz suya ulaşamayan, ölüm yelekleri için pazarlık etmek zorunda kalan mültecilerle ve onların Ege Denizi’nden gelen ölüm haberleri ile savaşın acımasız yüzünü gördük.

Çok değil birkaç ay sonra benzer görüntüleri bir kez daha yaşayacağız. Avrupa’nın sınırları tamamen kapatacağını öğrenen mülteciler kendilerini yollara atmaya başladılar. Sadece Ocak ayında 70 binden fazla mülteci Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçti bile. Kimi uzmanlara göre beş yüz bin, kimilerine göre ise bir milyon mülteci yine Avrupa kapılarına dayanacak yeni bir yaşam umuduyla.

Avrupa Birliği ise önlemler almaya başladı bile. Türkiye ile yapılan kirli pazarlığı, deşifre edilen toplantı notlarından şaşkınlıkla okuduk. En son varılan on maddelik mutabakat maddelerinin neredeyse tamamı askeri ve polisiye önlemler içeriyor. Ege Denizi’ne NATO’nun savaş gemilerini çağıran Avrupalı devletler mültecilere karşı savaş ilanı hazırlığında.  Suriye’deki savaşta payı olan Avrupa, mültecilerin kendisine ulaşmaması için teyakkuz halinde. Milyarlarca dolarını bunun için ayırmış durumda. 

UMUT YOLCUĞU

Devletlerin sınır politikalarının sonucu bu kez kendini daha ağır bir şekilde gösterecek. Alınan güvenlik önlemleri ise mültecileri 'umut yolculuğu' hayalinden vazgeçirmiyor. Bölgedeki savaşı bitirmek için anlaşamayan ve mültecilere neden göç ettiklerini sormayan devletlerin bu önlemleri belki geçişteki sayıları azaltabilir ama ölüm oranlarını artıracağı kesin.

Yerlerinden edilen mülteciler ise beş yıldır, Ortadoğu ve Türkiye bataklığında kendilerine yeni bir yaşam kuramadılar ve geleceklerini yeni bir bölgede aramaya çalışıyorlar. Ne Türkiye'nin ne de bölgedeki başka bir ülkenin onlar için güvenli olmadığının farkındalar. Özellikle Türkiye'nin bir bölgesinde devam eden savaştan endişe eden mülteciler de savaşın ülkenin geri kalanına sıçrayabileceğinin farkında.

BİZ DE MÜLTECİ ADAYIYIZ

Suruç’ta, Ankara'da, Sultanahmet'te patlayan bombaları, devlet şiddetiyle ölenleri göz önüne getirdiğimizde, bizlerin de bu topraklarda can güvenliği yokken, mültecilerin kendisini güvende hissetmesini beklemek hayali olur. Ülkenin doğusunda devam eden savaşın, olağanüstü halin, sokağa çıkma yasaklarının ve tanklardan top atışlarının ülkenin batısına taşınmayacağına kimse garanti veremez. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Avrupa'yı tehdit ederken bahsettiği boş uçak ve otobüslere binmek için Türkiyelilerden de talep geleceği kesindir. Biz de şimdilik mülteci adayıyız.

Avrupa önlemlerini aldı. Peki biz İzmirliler bir kez daha gözlerimizin önünde yaşanacak bu insanlık krizine hazır mıyız? Geçtiğimiz yaz Basmane’de yaşananlara karşı, birkaç örneği saymazsak, sessiz kaldık, mültecileri kendi kaderlerine, İslami yapılanmaların eline terk ettik. Özellikle emek ve demokrasi güçlerinin bu konudaki duyarsızlığı içimizi acıttı. Kastım sadece savaşı veya ölümleri durdurmak gibi büyük talepli cümleler değil. Yanı başımızdaki bu kriz için devletin el atmasını sağlayamadık, örneğin devletin onlar için yemek dağıtmasını, seyyar tuvalet koymasını ve fuarın kapılarını açmasını sağlayamadık. Yeni mülteci göçü gelmeden önce bir kez daha düşünmeli ve tarafımızı seçmeliyiz!

Editör: Haber Merkezi