Tuğrul Keskin*

Laiklik bizim gibi “%99’u Müslüman!” ülkeler için ne yakıcı bir sesleniş. Fakat tarihinin her hangi bir döneminde “laik” olmak/kalmak için denebilirse hiç savaşmamış bir toplum olarak bizler, şimdi haykırıyoruz; “Türkiye laiktir, laik kalacak”.

Türkiye gerçekte laik midir? Bu elbette en yakıcı sorumuz fakat daha da yakıcı olan, anayasanın değişmez maddelerinden olan bu olgu, hiç değilse bu haliyle korunabilir mi? Din baronları, din tüccarları, şeyhler şıhlar, dervişler, niçin en çok da laikliğin temsil ettiği değerlere saldırıyorlar? Ve bu laiklik kimin içindir, biraz buna bakalım istiyorum.

Laik; Latince laikostan gelir. Bildiğiniz gibi o yıllarda yalnızca din adamlarının ve toprak zenginlerinin büyük ayrıcalıkları vardı, görece eşittiler. Onun dışında kalanlar halktı, yani “laikos”; düşkünler, köylüler, kadınlar...

1789 Fransız Devrimi, köylüler, kadınlar, yoksullar, yani ruhban, tüccar, ayrıcalıklı olmayan bu sıradan insanlara, baldırı çıplaklara, “eşit ve özgür yurttaş” olma hakkını getirdi. Bu hakka sahip olabilmek için kanlarını döktü insanlar, savaştılar ve kazandılar. Doğal olarak bu devrimciler, kilise tarafından aforoz edildi, din dışı sayıldılar.

Dinsiz sayılmalarına karşın, bu mücadele iki şeyi başarmış oldu. Birincisi, farklı dinlerden insanlar, dinsizler ve kadınlar yasa karşısında eşit olmanın getirdiği yaşam hakkına sahiptiler. İkincisi ve en önemlisi ruhban sınıfın geniş kitleler üzerindeki etkisinin ciddi olarak kırılmasını sağladılar.

Dünyanın pek çok ülkesi laiklik ilkesini Fransız aydınlanmasından aldı. Doğal olarak, Fransa kiliselerinde gücü zayıflamış olan papazların iftiralarını da beraberinde almış oldular. Anadolu aydınlanması da aynı iftiralara maruz kaldı. Laikliğin anayasaya girdiği o günden bugüne kadar, laiklere dinsiz denmesi de bundandır. Gericiler, 1924’den bu yana, evrensel dünya ve değerlerle buluşmayı isteyen laik kesime her zaman karalar çalarak, yalan ve gerçek dışı yargılarla saldırdılar.

Batı’da aydınlanma devrimi başarıya ulaştığında, bu yeni olgu, en çok da kadınları mutlu etti. Çünkü toplumun en çok baskı gören, ezilen, sömürülen, değersizleştirilmiş kesimi onlardı. Laikliğin kadın ve erkek eşitliğini sağlaması, bu anlamda dinsel ögeleri sosyal hayatın dışına, kilisenin içine göndermesi, Batı’da papazları, biz de ise şeyhleri, mollaları çılgına çevirdi. Temel sorun aslında şu idi: Kadın ve erkek, nasıl eşit olabilir(di)! Ruhban sınıf erkeklere bir biçimde ulaşabiliyor, onları rahatlıkla istedikleri çağa davet edebiliyordu. Ama ya kadınlar! İşte onlara ulaşamama hali, çıldırtıyordu. Laiklikle birlikte kadınlar, erkek egemen sisteme karşı daha güçlü bir hak arama mücadelesi içinde olabildiler.

Laiklik en çok da kadının toplumsal hayata girmesini sağladı. Kadınlar her alanda çalışabilir, konuşabilir, sanat yapabilir hale geldiler...

 

*Şair

 

 

İZ DERGİ HAZİRAN SAYISI BAŞYAZI İÇİN TIKLAYIN

İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi