ULAŞ AYDIN * (İZ DERGİ SAYI:30)

Adını koymak gerekiyor, Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ve dalga dalga büyüyen Adalet Yürüyüşü, etrafı yargı yoluyla kuşatılan CHP’nin bu kuşatmayı kırması ve tersinden Erdoğan’ı ve AKP’yi kuşatmasının tam adıdır. 25 gün, 429 km, 2 milyonluk Adalet Mitingi Erdoğan’ın ve AKP’nin referandum sonrası elinde aldığı psikolojik üstünlüğü ve toplum üzerinde kurduğu hegemonyayı kırdı. Erdoğan’ın ve AKP’nin yanıtlaması gereken bir soru vardı; Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı ve ardında on binler neden yürüyor? Adalet için. Peki, buna “Türkiye’de adalet vardır” yanıtı geldi mi? Hayır. Erdoğan ve AKP, yürüyüşün ve tartışmaların odağında yer alan adalet kavramının konuşulmaması için ellerinden geleni yaptılar. Büyük bir medya gücü, kamu kaynağı, psikolojik harp araçlarıyla toplumu Adalet Yürüyüşü’nden uzak tutmaya, Adalet Yürüyüşü’nü kriminalize edip bir grup marjinalin, marjinal talepler etrafında gerçekleştirdiği bir yürüyüşe sıkıştırmaya çalıştılar. Olmadı, beceremediler. Adalet kavramı etrafından buluşan milyonlar, tarihe adaletsizliğiyle kaydolan bir iktidarı sıkıştırmayı başardı. Çünkü haklılardı, muhafazakâr kitleler nezdinde de meşrulardı.

Adalet kavramı yakın tarihte siyasal İslamcıların 28 Şubat dönemi uygulamalarına karşı etrafında buluştukları bir kavram. “Kendileri” de bu çarkı sokakta döndürmüşlerdi ve İslamcı entelijansiya ideolojik hegemonya mücadelesinde sıklıkla üzerine metinler inşa etmişti. Gelinen noktada neye karşı gelmişlerse onu savunmak ve zorbalığı haklı görmek mecburiyetinde kaldılar. Aslında buna bir mecburiyet de denemez. Bu, siyasal İslamcılığının kirli yüzüydü, ifşa oldu. Osmanlı’dan bugüne ülkede ve bölgede bin bir emekle bir noktaya taşıdıkları siyasal İslamcılık, sekülerlerin önderlik ettiği adalet talebinin altında ezildi. Bunda hiç kuşkusuz Kılıçdaroğlu’nun herkese kucak açan tutumu, başından sonuna kadar yanından ayırmadığı bazı eski İslamcıların da etkisi ve katkısı oldu. Prof. Dr. Cihangir İslam, AKP kurucuları, muhafazakâr insan hakları savunucuları Erdoğan’ın, AKP’nin ezcümle iktidar güdümlü siyasal İslamcıların altını boşalttı. Erdoğan’a ve AKP’ye kendi argümanlarıyla yanıt verdi. Nihayetinde Gezi’nin havzasında serpilmiş 2 milyon insan 9 Temmuz günü Maltepe’yi tıka basa doldurdu. Mitingden bir önceki günün akşamında CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, Emniyet kaynaklarına göre 215 bin insanın Kemal Kılıçdaroğlu ile Kartal sahilinde yürüdüğünü belirtti. Bu sayılar kâğıda döküldüğünde pek anlam ifade etmeyebilir, fakat bir kenara geçip su içerken yanınızdan geçen on binleri sıra sıra gördüğünüzde hayatın kendisinin kâğıda dökülenden ne denli gerçek olduğunu görebiliyorsunuz. Lise yıllarımdan üniversite gençlik mücadelesine, sendikal süreçlerden CHP ailesine geçen kısa politik yaşamımda, Gezi’den daha görkemli bir halk hareketi görmedim. Üzerinden geçen 4 yılın ardından aynı havayı ilk defa bu yürüyüşte kokladım. Özellikle miting buram buram Gezi kokuyordu. Memleketine sahip çıkan, baskıdan, sürgünden, sansürden, şiddetten, yasaktan, talandan, adaletsizlikten bıkmış usanmış 2 milyon insan Gezi’nin kokusuyla Maltepe’ye aktılar. Destansı bir marş gibiydi her şey.

Toplumun tüm kesimlerinden insanların katıldığı, siyaset mekanizmasının ayrıştırmayı başaramadığı, bu uğurda Bahçeli’nin bile devreye sokulduğu bu büyük yürüyüş, CHP kadrolarını ve kitle tabanını da küllerinden yeniden doğurdu. Özgüvenini yitirmiş, dağınık, politika üretemeyen ve örgütlü hareket etme kabiliyetini neredeyse yitirmiş CHP ailesi; dağlar, tepeler, yollar boyunca büyük deneyim kazandı, hafızasını tazeledi, pratiği hatırladı. Son derece başarılı bir biçimde yürüyüşün geçtiği noktalarda, civar illerin/ilçelerin parti örgütleri ve yerel yönetimler koordineli işler çıkardılar. Kolay değil öyle 2 saat içerisinde on bin insana yemek verip, su verip, kişisel gereksinimlerini karşılamayı başarıp tekrar yola koymak. Üstelik tek gerilim, tek tartışma olmadan. Üstelik inançla yürekten gülerek bunu yapmak... CHP çok büyük bir örgüt… Dilediği zaman kitle tabanı ve elindeki araçlarla yapamayacağı hiçbir şey yok. Yeter ki toplumun tüm katmanlarına nüfuz edebilmeyi başaracak inanca sahip olsun. Bu tablo içerisinde CHP devletin ve elitlerin partisi AKP’ye karşı halkın gerçek partisine dönüşecektir. Sokak bunu bize çok açık bir biçimde gösterdi.

CHP milletvekillerinin, Parti Meclisi üyelerinin, Gençlik Kolları üyelerinin, il ve ilçe örgütlerinin, yerel yönetimlerin bir program etrafında liderinin arkasında durduklarında neler yapabileceklerini herkes çok iyi gördü. Yürüyüş boyunca Kemal Kılıçdaroğlu 110 yabancı basın kuruluşuna demeç verdi. ABD ve Avrupa basınında yazıları yayımlandı. Mitinge 1400’den fazla gazeteci akredite oldu. Erdoğan ve AKP’nin tüm çabalarına rağmen yürüyüş dünyanın ilgisini çekti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun saygınlığı arttı, liderliği pekişti. Kurmay heyeti kırk yıllık sendikacılar gibi kitleleri yollarda koordine ettiler. İsimler üzerinden konuşmak çok doğru olmayabilir. Bu yürüyüşte emeği görünen ve görünmeyen, ismi bilinen ve bilinmeyen yüzlerce insan görev aldı. Ancak kişisel olarak birilerinden bahsetmem gerekirse Veli Ağbaba, Özgür Özel, Seyit Tosun, Ömer Fethi Gürer, İlhan Cihaner, Orhan Sarıbal, Ali Şeker, Onursal Adıgüzel, Sera Kadıgil, Nurhayat Altaca çok iyi iş çıkardılar.

Kendi mücadele deneyimim açısından da son derece özeldi bu yürüyüş. İnandığım ve savunduğum, yanlış politikalarını eleştirmekten çekinmediğim ancak örgüt terbiyesi içerisinde hareket etmeyi ahlaki bir zorunluluk bilip ilke edindiğim ve bu çerçevede hep arkasında durduğum Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu haklılığımı doğrulamış oldu. İnisiyatif aldı, irade koydu ve lider olduğunu dosta, düşmana, herkese gösterdi. 200 bin insanla yürüyüp, 2 milyon insanla miting yapmanın gururunu ve mutluluğunu bana ve milyonlara yaşattı. Yalnız olmadığımızı, teslim olmadığımızı, kimseye diz çökmediğimizi, isteğimiz zaman kol kola milyonlar yolları, meydanları dar edebileceğimizi hatırlattı. Çok özel ve çok güzeldi. Asla hafife almadan, asla CHP içi tartışmalara hapsetmeden, tüm toplumsal muhalefet kesimleri olarak hemen önümüze bakmamız gerekiyor. Kemal Kılıçdaroğlu çıtayı çok yükseğe taşıdı, artık bunun altında kalacak her türlü eylem, etkinlik veya politik hamle daha fazla baskıyla karşılaşmamız anlamına gelir. CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu akılcı politikalar çerçevesinde daha dinamik kararlar almaya zorlamalı ve arkasında durmalıyız. Toplumsal muhalefet bu durumu beğenebilir veya beğenmeyebilir ancak görünen gerçek şu ki koçbaşı CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Sonsöz niyetine; Erdoğan’ın iktidarında gedik açıldı artık, yürümeye devam.

*[email protected]

twitter.com/UlasAydin

Editör: Haber Merkezi