GÜNDEM

Hukukçular, umut hakkı ve etkin pişmanlık düzenlemelerini gündeme getirdi

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun toplantısında Prof. Dr. Bahri Öztürk, Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez, umut hakkı ve etkin pişmanlık ile ilgili yapılabilecek düzenlemelere ilişkin görüşlerini dile getirdi.

Abone Ol

Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başkanlığında TBMM Tören Salonu’ndaki 13. toplantısını yaptı. Toplantıda Prof. Dr. Bahri Öztürk, Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez, umut hakkı ve etkin pişmanlık ile ilgili yapılabilecek düzenlemelere ilişkin görüşlerini dile getirdi.

“Anayasa değişikliği gerekli”

Komisyonda konuşan Prof. Dr. İlhan Üzülmez, siyasi alanda yapılacak müzakerelerin ardından anayasa değişikliği veya anayasa dışındaki alt mevzuatta değişiklikler gerektiğini dile getirdi. Benzer sorunu yaşayan ve sorunun çözümüne yönelik süreç yürütülen ülkelerin varlığına değinen Üzülmez, "Her olayın kendine özgü olduğunu ve farklı yaklaşımlar gerektirdiğini düşünmekle birlikte, en azından deneyimlerinden yararlanabilmek açısından bu süreçlerle ilgili hukuki düzenlemelerin gözden geçirilmesinin yürütülen bu süreç açısından fayda sağlayabileceğini belirtmek isterim" dedi.

Üzülmez, şunları söyledi: "Bu süreçler, ceza mevzuatımızda hali hazırda bu kapsamda mevzuatımızda yer alan soruşturmanın ertelenmesi, kovuşturmanın durdurulması, af/hapis cezasının ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, belli haklardan yoksun bırakılma, koşullu bir salıverilme, denetimli serbestlik gibi müesseselerden faydalanılması veya bu müesseseler örnek alınarak olayın mahiyetine özgü birtakım düzenlemeler yapılması mümkündür. Ceza hukuku bağlamında yapılacak değerlendirmede, suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı bir örgütle ilişkili suçlar ve bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar ayrımının yapılması gerekir."

“Etkin pişmanlık düzenlemesi yapılmalı”

Üzülmez, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte ilişkin yapılacak düzenlemelerde, örgüt ile irtibatlı kişilerin de yararlanabilmesinin gösterilecek etkin bir pişmanlığa bağlanması gerektiğini belirtti. Üzülmez, şöyle konuştu: "Şu veya bu sebeple girdiği suç yolundan, 'nadir olarak döndüğünü tavrıyla yürütülecek hukuki süreçlere olan katkısıyla göstermeyen' kişilerin bu süreçte sağlanacak hukuki imkanlardan yararlandırılmaması gerekir. Bu hususta ilgili kişinin statüsüne ve örgüt ile irtibatına göre, TCK’nın 220'inci maddesinin ilgili hükümlerinin uygulanması düşünülebilir. Yine duruma uymayanlar hakkında ise özel bir etkin pişmanlık düzenlemesi yapılabilir. Bu hususta tamamıyla çözüm sürecine özgü etkin pişmanlık düzenlemesi yapılmalıdır. Yine prensip olarak bu süreçte hakkında işlem yapılacak ve kendilerine sunulan imkandan faydalanacak kişilerin belli bir süre etkin bir şekilde denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulması gerekir. Etkin bir şekilde uygulanan denetimli serbestlik sürecinde tekrar suç işleyenler hakkında önceki ceza muhakemesi süreçlerinin canlandırılmasının yolu açık bırakılmalıdır. Ancak bu sayede devletin etkin bir şekilde denetleyebileceği ve kontrol edebileceği bir süreç yürütülebilir. Yine makul olup cezasının infazı devam edenler yönünden denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infazın durdurulmasına karar verilebilir. Kısacası ceza ve ceza muhakemesi hukuku enstrümanlarıyla bu sürecin hayata geçirilmesi ve denetimini sağlayan düzenlemeler yapılması mümkündür. Bu süreçte bir hukukçu olarak şahsen örgütlere iltisaklı olanların aklandıkları algısını oluşturacak düzenlemelerden sakınılması gerektiğini, etkin pişmanlığın ön planda olduğu, denetimli serbestlik tedbirinin etkin bir şekilde uygulandığı bir sürecin işletilmesinin zorunlu olduğunu düşünüyorum."

Topluma Kazandırma Kanunu önerisi

Ceza hukukçusu Mahmut Koca da terör örgütü PKK mensuplarının topluma kazandırılması ve bu anlayış birliği içinde hukuki düzenlemeler temelinde sıhhatli bir şekilde sağlanması gerektiğini söyleyerek "Ceza adalet sistemimizdeki mevcut hukuki düzenlemeler terör örgütünün tasfiyesi ve yeniden topluma kazandırılması bakımından yeterli olmayacağından bu konuda özel bir kanuni düzenlemenin yapılması gerektiğini düşünüyorum" dedi. Çıkarılacak "Topluma Kazandırma Kanunu"nun silahların bırakılması, örgüt mensuplarının adli mercilere teslimi ve örgüt mensuplarının rehabilitasyon süreci şeklinde üç aşamayla belirlenebileceğini belirten Koca, şöyle açıkladı: "Örgütün kontrolünde bulunan her türlü silah ve mühimmatın diğer mal varlığı değerlerinin emniyet birimlerine tamamen teslim edilmesi ve böylece ve fiili varlığına son vermesi gerekmektedir. Örgütün sadece Türkiye'de bulunan mensuplarının değil, yurt dışında ve kontrolünde bulunan diğer örgütsel yapılanmalara mensup kişilerin de bu teslim sürecine katılmaları şarttır. Bu durumun devletin emniyet güçleri tarafından tespit edilmesi ve bu tespitlere binaen kesin olan örgüt mensubu sayısı dikkate alınarak örgütün fiili varlığının sona erdiğinin yetkiler tarafından ilan edilmesi gerekir. Bunun üzerine PKK mensubu olan ve artık örgütlü bağı kalmayan kişilerin topluma kazandırılması amacıyla yapılacak yasal düzenlemelerden yararlanmaları imkânı sağlanabilir."

Koca, şöyle devam etti: “PKK terör örgütü mensuplarının teslim olduktan sonra nasıl bir hukuki sürece tabi tutulacakları kuşkusuz yasama organının tasarrufunda olan bir konudur. Ancak bu sürecin belli bir hukuk politikasına esas alınarak yapılması gerekir. Bu politika belirlenirken her şeyden önce bu tür suç örgütü yapılanmalarına hukuk sistemi içinde meşruiyet kazandıracak bir yol izlenmemelidir. Bu nedenle örgüt mensuplarının mutlaka adli bir sürece tabi tutulmaları şarttır. Bu gereklilik hem hukuk normlarının insan davranışlarını değerlendirme fonksiyonu hem de sosyal psikoloji bakımından ortaya çıkmaktadır.”

AİHM kararını hatırlattı

AİHM'in "umut hakkı" konusundaki kararlarını da hatırlatan Koca, "Benim kanaatimce de herhangi bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olan kişinin bir gün, gün yüzünü görme umudu mutlaka olmalıdır ve dolayısıyla bunun sağlanması gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarında mutlaklı bakımdan asgari, azami 25 yıllık bir süre öngörülmekte ve bu sürenin dolmasından sonra kişilerin durumunun değerlendirilmesi gerektiği ve tabii umut hakkı mutlaka serbest bırakılması amacını taşımıyor ama kişiye kendi durumunu, hapishanedeki durumunu değerlendirme eğer hapisten beklenen amaç yerine gelmişse bu kişilerin dışarı çıkarılabilme imkânının verilmesi istenmektedir. Belki bu konudaki düzenlemeler daha çabuk bir şekilde devreye sokulabilir" diye konuştu.

Komisyonda konuşan Prof. Dr. Bahri Öztürk, Avrupa’da ve dünyada ceza kanunlarında etkinlik pişmanlıkla ilişkin yapılan düzenlemelere değinerek, "Ne yazık ki burada toptancı bir yaklaşımla sonuca gitmek mümkün değil. Şu an itibarıyla sahip olduğumuz yasal düzenlemeler de yeterli değildir" dedi. "Gerçekte çözüm yolu, sürece dâhil edilecek kişinin hükümlü olup olmadığına göre değişmektedir" diyen Öztürk, şunları söyledi: "Hükümlü ise af ve/veya koşulsuz salıverilmeye ilişkin düzenlemeler uygulanabilecek, hükümlü değilse işte o zaman kişi ya şüphelidir ya da sanık, bu durumda örneğin Almanya’da olduğu gibi aktif pişmanlık veya af gündeme gelebilecek. Ancak aktif pişmanlık kavramını burada yeniden tarif etmek icap edecektir. Bu özel bir yasayla olabilir. Bu çalışmaların başlanabilmesinin ilk ve en önemli şartı, silahların tümüyle gömüldüğünden emin olunmasıdır. İkincisi, bu çalışmanın genel affa dönüşmesi engellenmelidir. Bu nedenle etkin pişmanlıktakine benzer bir şekilde sürece aktif olarak katılmayanların bundan yararlanması kabul edilmemelidir.”

“Özel bir yasayla olabilir”

Koca ayrıca, “Kim örgütünü samimi olarak feshedip, örgüt üyelerinin silahı gömmesini sağladıysa sadece o örgüt ve mensupları sürece katılabilmelidir’ diye düşünmeliyiz. Bunlar yapıldıktan sonra başta Anayasa olmak üzere Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve İnfaz Kanunu’nda vs. mevzuatta yapılacak düzenlemelerle ki, bu ancak özel bir yasayla olabilir, en zorlu virajlardan belki de sonuncusu hasarsız geçilmiş olur. Özellikle de siyasi otoritenin ve bütün siyasi partilerin bir mutabakata varmaları, bir çerçeve çizildikten sonra bu özel düzenlemelerin yapılması mümkün olacak” dedi.