İyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, siyah ile beyazın birbirine karıştığı en alaca dönemlerden geçiyoruz gibi hissediyor insan. Geçmişte yaşananları naftalinleyip kaldırdık sandıklarımıza, bu dönemin en karanlık anlarına daha gelmedik, ağır adımlarla bile değil sanki sırtımızda birilerinin iteklemesiyle sürükleniyoruz yabancısı olduğumuz bir yola doğru.
Bulunduğum karanlık süreçten olsa gerek, sokaklarda türban yasağı için eylem yapılan günler geldi hatırıma. Dönemin siyasetçilerinin yönetmeyi başaramayıp, bir sürü kız çocuğunu mağdur ettikleri dönemlerden, yeni mağduriyetlerin eteklerinde debelenip duruyoruz. Türban sorununun tavan yaptığı yıllar şu anki iktidar partisi lideri Lgbt+ bireyler için bir tv programında ’eşcinsellerinde kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onlarında muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyoruz’ diye açıklama yapmıştı.
Hani her ne kadar bugün olduğu gibi o gün de yanlıştan yana muhalefet eden tarafta olsak da, bu söylemleri televizyonlardan izleyince ara da bir de olsa kafamız karışmadı desem yalan olur. Çünkü zaten hali hazırda yönetimde olan partilerin yönetim şeklinden şikayetçi ve her geçen gün kadınların ve dezavantajlı kesimin hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, kadınlara ne giyip neyi çıkarması gerektiğini ellerinde bir sopayla öğretmeye çalışan siyasetçilerin ve sistemin yozluğundan boğulmuştuk artık.
Sadece bu mu? Değil elbet. Üç kuruş paraya fabrikalarda çalışıp ay sonunu kıt kanat getiren insanlar olarak da hafif bir bıyık altı gülüşümüz oldu elbet. Bir adam çıktı nereden gelmiş, neymiş diye sorgulamadan sadece konuşmalarını dinleyip ’he ya la tam da bu işte, iki yakamız bir araya gelmiyor, bunu gören ve dile getiren bir kişi çıktı’ diye nedamet getirdik gizlice. Kalabalığın ortasından gür sesiyle bağırıyor geleceğin başkanı ’Şu kardeşinizin her zaman bir hesabı var. Bu hesap aslında anaların hesabı, niye? Mutfağın sorumlusu sizsiniz, mutfakta sıkıntıya düşen sizsiniz. Şu anda bir bardak çay bir simit kaç para? Üç çocuk, hatun dört siz beş. Çay ve simidin dışında bir şey yemeyeceksiniz’ diyor ve hesap yapıyor, yaptığı hesapla çay ve simit bile yiyemiyor canım bizler.
Yeter mi yetmez elbet, sonuna ekliyor ’Bu zalim yönetim bu aziz millete bir bardak çay ile bir simidi bile layık görmüyor‘ alkışların sonu gelmiyor adeta, sessiz sessiz Ahmet Kaya dinleyenler gibi biz de bi hevesleniyoruz içimizden. Analar ne yiğit doğururmuş yahu. Hani siyasal islamcı falan ama adam babayiğit, fakiri fukarayı düşünüyor, kadınlardan tut eşcinsellerin haklarına kadar her konuda özgürlükçü düşünüyor ve düşünmekle kalmıyor bir yüzük hikayesi anlatıyor ki, o gün bugündür dillere destan.
‘Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun
sevgim acıyor’
Diye devam ediyor Turgut Uyar. Şairin şiirine devam ettiği gibi devam ettik yıllarca. Bir şiir edasıyla savrulduk yüzüklerden saraylara gelen siyasetçilerin söylevlerinde yittik, bitmeye yüz tuttuk ama direndik. Dün dezavantajlı grupların hak ve özgürlüklerinden bahseden siyasetçilerin bir şarkıyı ’kamu düzeni ve genel sağlığa aykırılık’ gerekçesiyle erişim engeli getirdiğini gördük. Genç bir müzik grubuna teşircilik adı altında soruşturma açıldığına ve hedef gösterildiğini yaşadık. Dizi senaristlerinin tutuklanması, dizilerin yasaklanması, televizyonların kapatılması, gazetecilerin tutuklanması, protesto etmek için sokağa çıkan gençlerin yerlerde sürüklenmesi falan... Hiç oralara girmiyorum elbette.
Hani Mabel Matiz’in söylediği gibi, "Metafor ve ironiden anlamasalar da yazmakta fayda var. Dün tatlı tatlı söylemler yaparken de ne olduğunuzu ve yarın neler yaşatacağınızı biliyorduk, bu gün de ne yapmaya çalıştığınızı görüyoruz." İşin en berbat tarafıysa biz nasıl ki bunca zulme rağmen hala ayaklanmayan halktan korkuyor ve geleceğimize kuşkuyla bakıyorsak bize bunları yaşatan her siyasetçi ve vatanını üç kuruşa satan her kişi de halkın bu sessizliğinden korksun.
Yolun sonu ha geldi ha gelecek, tek değişmeyen şey ise sadece insan olmak ile insan olmaya çalışmak arasında zikzak çizen ömrümüz birkaç soysuzun elinden can çekişmeye devam ediyor. Çok sevmesem de babamı anarım böyle anlarda. Her daraldığında ’Ben bu sistemin ben bu düzenin’ diye uzun uzun küfürler ederdi. Sistem ne diye sorduğum zaman ‘büyüyünce anlarsın’ demişti.
Büyüdüm ve hala anlamadım, anlamadığım sistem ve düzene babamın bıraktığı yerden küfür ediyor ve hala umut etmeye de devam ediyorum. Bu süreci her bireyin mutlu olacağı şekilde kazanmamıza izin vermeseler de canım din satan siyasetçiler, şuradan az da olsa mutlu olabiliriz; Helallik vermediğimiz sürece hayal ettikleri cennete hiçbir zaman kavuşamayacak ve kul hakkını sırtlarında çuvalla götürecekler. Biz yine de bu dünyada hak ettiğimiz yaşamı kazanabilmek adına bahçemize ektiğimiz umut çiçeklerini sulamaya devam edelim. Yeni haftada güzel gelişmelerle buluşmak umudu ile.