Müslüm Kabadayı, Ayşe Yetişen, Hüseyin Habip Taşkın ve Ali Fuat Karaöz’ün konuşmacı oldukları “Doğa-Emek-Edebiyat ve Siyaset İlişkisi” konulu panel, 30 Nisan 2022’de İzmir Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. İnteraktif biçimde gerçekleşen panelin katılımcılar açısından da verimli geçti.

Doğanın ve insan bedeninin dörtte üçünün sudan oluştuğunu, dolayısıyla doğadaki tüm canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmeleri için öncelikle temiz su ihtiyacının karşılanması gerektiğini vurgulayan ilk konuşmacı Müslüm Kabadayı, su kaynaklarının ticarileştirilmesine son vererek hem bütün insanların ücretsiz kullanımının hem de tarım alanlarının kolektif mülkiyetle planlı üretim için sulanmasının gerektiğini dile getirdi. Edebiyatta suyun, “ab-ı hayat” olarak betimlendiğini, dolayısıyla suyu kirleten ve ticarileştirenlerin hayatı kirlettiğinin altını çizdi. Tanzimat şairlerinden Muallim Naci’nin, “Su her şeyi temizler ama yalnız yüz karasını temizleyemez.” sözünü hatırlatarak, “Bugün su başta olmak üzere her şeyi metalaştırıp kirleten kapitalizmin yüz karasını tarihin çöplüğüne atıp insana yaşama sevinci veren bir doğa-toplumsal yaşam ilişkisini kurmak zorundayız.” dedi.

'DOĞA TALANINDA SINIR TANIMIYOR'

İkinci konuşmacı Ayşe Yetişen, çevre sorunlarının nedenlerini doğal kaynakların sermaye tarafından kar amaçlı yağmalanması, şehirlere göç olgusu, bilinçsiz tüketicilik, yoğun kimyasal kullanımı olarak betimledi. Hava, gürültü, ısı, ışık, toprak, görüntü kirliliği ve benzeri sorunların insanların sağlığını ve toplumsal ilişkilerini bozduğunu belirten Yetişen, “Kapitalizm ve emperyalizm, doğanın talanında sınır tanımıyor. Türkiye’de Ege Bölgesi’nde de doğa katledilmeye devam ediliyor. Maden ocaklarıyla, yangınlarla, nükleer santrallerle, hes’lerle, betonlaşmayla doğadaki denge sarsılıyor. Yaşam alanlarımız yaşanmaz hale getiriliyor.” dedi. Gaziemir Akçay Caddesi üzerinde zehir saçan kurşun ve döküm fabrikasının, 2010’da Torbalı’ya taşındığına dikkat çeken Ayşe Yetişen, buradaki tarım alanlarının şimdi tehlike altına girdiğini belirtti. Bergama’nın Ovacık köyündeki altın madeninin de çevreye ciddi zararları olduğunu anlatan Yetişen, Kütahya’daki Eti Gümüş A.Ş’ye ait gümüş madeni tesisindeki atık barajının çökmesi felaketinin nelere yol açtığını örneklerle açıkladı. Bunların mutlaka zararlı olmaktan çıkarılması için bilimsel çalışmalara ve yeni teknolojilere başvurulması gerektiğinin altını çizdi.

'DENİZİN DİBİ CAM GİBİ GÖZÜKÜYORDU'

Üçüncü konuşmacı Hüseyin Habip Taşkın, “Eskiden söylenen bir konuşma vardı. Doğal felaketler. Yıllar sonra bu konuşmanın yerini İNSAN FELAKETLERİ aldı. Teknoloji yenilendikçe Kapitalizm azgınca sömürüsünü hızlandırdı. Sömürü arttıkça insan eliyle hazırlanan felaketler doğanın her yerinde görünmeye başlandı.” diyerek konuşmasına başladı. Doğanın kapitalizmin daha çok kâr elde etmek için yaptığı saldırılarla kirletildiğine dikkat çeken Taşkın, “İzmir Körfezinde İnciraltı, Konak alanına kadar uzanan ve oradan Bayraklı, Karşıyaka’da 1976 yılında denize giriliyordu. Denizin dibi cam gibi gözüküyordu. Konak vapur iskelesinde toplanan kalabalık demir parayı bulunduğu yerden az öteye atarak suya atlayanlar tarafından çıkarılırdı. Kişinin sudaki hareketleri farklı açılardan görünürdü.” dedi.

'ÇOK ÖTESİNDE BİR HALE GELDİ'

Son sözü alan Ali Fuat Karaöz, Maksim Gorki’nin insanın güzellik algısının yaşadığı coğrafyaya göre biçimlendiğinden söz ettiğini belirttikten sonra, “İnsanın doğaya egemen olma çabası meşru yaşam alanlarının çok ötesinde bir noktaya geldi, burjuva uygarlığı dünyayı çöplüğe dönüştürmek için dörtnala koşuyor. Bu aymazlık, insanın temel ihtiyaçlarından, yaşam kavgasından öte, dünyanın düzenini, iklimini alt üst etti, sermayenin sınır tanımaz vahşiliği tüm hızıyla sürüyor. Kutuplardaki buzulların erimesi, seller, felaketler, iklim değişikliği bile burjuvaziyi durduramıyor, elbette ki buna etken sermayenin içkin olan yapısı, durduğu anda yıkılacağını biliyor, yani ayakta kalabilmesi için doğayı ve emeği sömürmesi gerekiyor. Bunu durdurabilecek güç, işçi ve emekçilerin birlikte mücadelesi olabilir ancak.” dedi.

ÇEŞME PROJESİ'NE DİKKAT ÇEKTİ

İzmir İnciraltı’nın yapılaşmaya açılmasından, Kültürpark’ın yağmalanmak istenmesinden söz eden Karaöz, dikkati “Çeşme Turizm Projesi”ne çekti. Yarımada olarak adlandırılan Çeşme, Urla, Seferihisar, Karaburun ilçelerinin her gün bir başka saldırıyla karşı karşıya geldiğini vurgulayan Ali Fuat Karaöz, buralarda taş ocaklarının, RES’lerin yol açtığı tehlikeyi vurguladı.

"Kültür ve Turizm Bakanı’nın İzmir’de düzenlediği ikna toplantılarından basına yansıyanlar dışında proje hakkında doğru dürüst bir bilgi yok. Yani aslında ortada bir proje filan yok.” dedi. Karaöz, İzmir’in geleceğini yakından ilgilendiren bunlar karşısında halkın bilinçlendirilip harekete geçirilmesinin, geleceğine sahip çıkmasının şart olduğunu dile getirdi.

Panel, katılımcıların sorularının yanıtlanmasıyla bitirildi.

Editör: Haber Merkezi