O gazeteciler ki…


“Basın hürdür, sansür edilemez.”

Anayasamızın 28. Maddesi böyle başlar ve bize, basın özgürlüğünün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde anayasal garanti altında olduğunu söyler. Bu madde aynı zamanda yurttaşın bilme ve haber alma hakkının da garantisi olarak değerlendirilebilir. Zira basın ve ifade özgürlüğü, yurttaşın haber alma özgürlüğüyle bir bütündür. Diğer bir deyişle basın ve ifade özgürlüğü mücadelesi aynı zamanda halkın bilme hakkının da mücadelesidir.

Ülkemiz dahil olmak üzere, demokratik bir yönetim biçimini benimsediğini iddia eden tüm ülkelerde halkın, bilme hakkını ne oranda kullanabildiği de basının ne derece özgür olduğu da o ülkedeki demokrasinin bir göstergesi olarak ortaya çıkar. Zira demokrasilerde basına “bekçi köpeği” (watchdog) rolü biçilir ve bu rol gereğinde basın herhangi bir tehlike anında halkı uyarır, bilgilendirir. Öte yandan basın yasama, yürütme ve yargının yanı sıra dördüncü kuvvet olarak da anılır. Zira basının diğer bir işlevi de kamu adına ve kamu yararı gözeterek tüm iktidar odaklarını denetlemektir ki; denetimin başlıca gerekliliği ise basının bağımsız olmasıdır.

İşte bu iktidarı denetleme ve halkı uyarma görevleri tam da bazı iktidar odaklarının basını sevmeme ve hatta onu hedef tahtasına oturtmasının temel nedenlerindendir. Bu, başka ülkelerde olduğu gibi anayasasında basının özgür olduğunu söyleyen Türkiye’de de böyledir. Memleket tarihi boyunca da gazetecilerin, yaptıkları gazeteciliğin bedelini hapis cezalarıyla ve hatta canlarıyla ödedikleri vakidir. Türkiye’de gazetelerin kapatıldığı, dergilerin toplatıldığı da vakidir. Hatta gazete binalarının kurşunlandığı da vakidir. Ancak hiç biri, gerçeğin peşindeki gazetecileri yıldıramamıştır, gazetecilerin kalemini kıramamıştır. “Gazeteci çıkacak, yine yazacak” sloganı bir slogandan öteye geçmiş, Türkiye’de yaşamını gerçeğe adamış gazeteciler için yaşamın bir parçası olmuştur.

Basın ve ifade özgürlüğünün demokrasilerdeki yerine değer veren bir hukukçu, bilme hakkına sahip çıkan bir okur ve haksız saldırılara maruz kalan bir büyükşehir belediye başkanı olarak gururla söylüyorum ki; bugün sadece gazetecilik yaptıkları için Türkiye’de yargılanan onlarca gazeteci aydınlık Türkiye’nin alnının akıdır. O gazeteciler ki; demokratik Türkiye’ye yoluna taş döşeyen ustalardır. O gazeteciler ki; başka bir Türkiye’yi mümkün kılacak kalemlerdir.

Çünkü kimsenin düşündükleri, yazdıkları, söyledikleri yüzünden cezalandırılmadığı, emeğin ortak sarf edildiği, ekmeğin ise adilce bölüşüldüğü başka bir dünya mümkündür.

Ve işte o dünyayı biz, hep birlikte kuracağız.

Editör: Haber Merkezi