T3 Cezaevinde 55 gündür açlık grevinde olan tutuklular tarafından kaleme alınan mektupta, cezaevi koşullarının katlanılmaz bir hal aldığı vurgulandı. Tutukluların gönderdiği mektupta, uzun bir zamandır cezaevi idaresi tarafından sistematik bir biçimde tecrit uygulandığı her gün yeni bir keyifli uygulamaya maruz kaldıkları ve adeta askeri düzen dayatılmasıyla yaşamak zorunda bırakıldıklarını belirttiler.

Katlanması mümkün olmayan onur kırıcı, rencide edici, keyfi ve yasakçı insan haklarına aykırı ve baskıcı uygulamaların bir kısmını sıralayan tutuklular şunları aktardı: “14 kişilik odalarda esasında 9 kişilik kapasiteye sahip 19 kişi kalıyoruz. İçlerinde ve hasta arkadaşlar olmak üzere birçok arkadaşımız yerlerde yatmakta ve sağlık için bu durum tehlike arz etmekte. Lavabo temizlik hava koşulları bakımından sorun yaşanmaktadır. Ağır ve Kronik hasta arkadaşlarımızın sağlık durumları her geçen gün ağırlaşmaktadır. Tutuklu arkadaşlarımızın iki haftada bir kez telefon görüşüne çıkmakta açık ve kapalı ziyaret sadece birinci derece aile üyeleriyle sınırlanmaktadır. Birçok cezaevinde olan 1 saatlik görüş/ziyaret saatleri 40 dakikaya düşmüştür. Herhangi bir turnuva kurs atölye vb. sosyal aktiviteye çıkamıyor ve bu hakkımızı cezaevi idaresi tarafından tamamen yasaklanmıştır.”

Odalardan her çıkıldığında ayakkabı çıkarma zorunlu kılınmakta ve dayatılmakta olduğunu vurgulanan mektubun devamında şu şekilde: “Ayakkabılarımızı çıkarmadığımızda odalarımıza geri gönderiliyoruz ya da disiplin soruşturması ile karşı karşıya kalıyoruz. Herhangi bir cezaevinden buraya getirilen ya da birkaç gün hastanede ameliyatlı tedavi için kalıp tekrar cezaevine getirilen arkadaşlarımıza çıplak arama veya işkenceye maruz kalmakta, buna itiraz edildiğinde de disiplin cezaları verilmektedir. Odalarda 19 kişi kalmamıza rağmen ancak 3 kişiye fotoğraf çekilmesine izin veriliyor. Eski yırttık kirli ve nemli yataklarda yatıyoruz. Gönderdiğimiz mektuplar ya gönderilmiyor ya da geç gönderiliyor. Bize gelenler de aynı şekilde verilmiyor ya da geç veriliyor. Revire doğru dürüst çıkarılmıyoruz. Hastaneye sevklerimiz günlerce yapılmadığından randevularımız erteleniyor ya da iptal ediliyor.

Akraba tanıdık ve ziyaretçileri uzak yerlerde olan arkadaşlarımızın oda değiştirme taleplerinde bulunuyorlar. Ama kabul edilmiyor. Cezaevi idaresine göre ancak kavga çıktığında değişim yapılabiliyormuş. Kriter bu olduğundan adli hükümlü tutuklular her gün kavga ediyorlar. Odadan her çıkışımızda kimlik kartı dayatmasına maruz kalıyoruz. Aynı davadan tutuklu olan arkadaşlarımız tecrit ediliyor. Cezaevinde tutuklu ve hükümlü suç durumuna göre ayrı kısımlarda bulundurulması gerekirken arkadaşlarımızın faşist ırkçı adliler ile darbecilerle aynı kısımda tutulmaları bizi kaygılandırıyor. İdare ile sorunlarımızı görüşüp çözmek istiyoruz ama cezaevi idaresi görüşme ve konuşma imkânı vermiyor ve kendileri ile konuşturulduğunda askeri nizam içerisinde konuşmamız isteniyor. Bu şekilde diyalog yolu kapatılıyor. Dışarıda ailelerimizin bize gönderdiği şiir, öykü, roman araştırma inceleme ve benzeri gibi uygulamalar yasak olmamasına rağmen verilmiyor.

Sayısını daha da artırabileceğimiz bu sorunlar hiçbir şekilde çözülmüyor. Birçoğu cezaevi inisiyatifi ve insafına bağlı olan ve kendi görevleri icabı yapmaları gereken çözülecek sorunlardır. Şimdiye kadar sabrettik. Komu oyuna ve resmi kurumlara yazdık. Cezaevi idaresi bizim bu yaklaşımımızı olumsuz yorumluyor olacak ki her geçen gün durum daha da ağırlaşıyor. Bize yönelik şimdiye kadar hiçbir iyi niyetli yaklaşım görmedik. Bu durumu anlamış değiliz. Yersiz disiplin cezaları ile sindirme, tahliye olması gereken arkadaşların bu disiplin cezaları ile bırakılmamak ve mağdur etmek şimdiye kadar bu sabrımızı adeta taşırıyor. Belki de bununla birileri provokasyon yaratmak istiyor. Bardağın dolup taşmasını isteyenler olabilir. Belki de birileri biz siyasi tutsaklara bunları yaparak kendilerini savcılara, devlete ispatlamak, kabul ettirmek istiyor veya ülkenin vaziyetinden kendilerine vazife çıkarıyorlardır.

Bulunduğumuz cezaevinde kimi arkadaşlarımız bu belirttiğimiz sorunların ağırlaşmasından kaynaklı süresiz açlık grevine girdiler. Kimi arkadaşlarımız da 5’er günlük açlık grevine girmiş bulunmaktalar. Süresiz açlık grevi bugün itibariyle (Mektup yazıldığında 50’inci gündeler) 55’inci günündedir. Sağlık durumları gün geçtikçe ağırlaşmakta ve bu arkadaşlarımızın hayati durumları tehlikeye girmektedir. Bu sürdükçe ve arkadaşlarımızın hayati tehlikeye girer ya da olumsuz bir sonuç olursa bunda cezaevi idaresi birinci derecede sorumlu olacaktır.

Arkadaşlarımızın durumlarının daha da kötüye gitmesine seyirci kalamayız. Bundan sonra yaşanacak olanlardan biz sorumlu olmayacağız. Cezaevi yönetimi bizi herhangi bir fiziki işkenceye mi götürür onu bilemiyoruz, zaten bir o kalmış ve onu da yapabilirler. Ama bu kadar hak ihlaline ve baskıya tutsak da olsak evet dememiz beklenmemeli ve asla boyun eğeceğimiz düşünülmemelidir. Biz siyasi ve devrimci kimliğe sahip insanlar olarak her türlü kölelik ve zulüm düzenine itirazda bulunduğumuz için buralarda esir tutuluyoruz ve vereceğimiz bir tek canımız vardır. Onu da gerekirse tereddüt etmeden veririz.

Şuana kadar yaşanan sorunlar giderek artmaktadır. Bundan derin kaygılar duymaktayız. Uzun süredir sesimizi duyurmak ve demokratik tepkimizi yansıtmak için çeşitli girişimlerimiz oldu. Ama maalesef herhangi olumlu bir yanıt almış değiliz. Bu mektubu da tahliye olan bir arkadaşımız üzerinden sizlere ulaştırabiliyoruz. Cezaevi idaresi aynı mektuba el koymuştur. Sorunların çözülmesi için yüksek duyarlılığınızı ve girişimlerinizi bekliyoruz. Şuana kadar yaşanan ve bundan sonra yaşanacak olan tüm olası sorun sonuçlardan cezaevi idaresi 1’inci müdürü Mustafa Sönmez birinci dereceden sorumlu olacaktır. Faşist ve ırkçı saldırılara karşı demokratik tepkimiz yükselerek devam edecek ve direnişimizi son nefesimize kadar sürdüreceğiz”.

DİHABER

Editör: Haber Merkezi