TUĞÇE KAŞ / İZ GAZETE - Özellikle küçük yaşlarda toplumsal etki ve baskıya maruz kalan çocuklar, kendilerine yüklenen geleneksel toplumsal cinsiyet rolleriyle zihinlerinde yeni bir kimlik kazanımı oluşturuyorlar. Aile, okul, çevresel faktörlerin dışında kullanılan dil, çocuklara alınan oyuncaklar, bu eşyaların onlara verdiği cinsiyet odaklı mesajlar oldukça önemli bir yere sahip. Cinsiyet rollerini tanımlamaları,ailelerin bu konuda çocuklarına verdiği eğitimlerin doğruluğunu ve marka oyuncakların piyasa içerisinde çocukların kimlik rollerine olan etkisini İzmir Ekonomi Üniversitesi klinik psikolog Özge Yüksel ile gazetemizde konuştuk.

'KULLANILAN DİL ÖNEMLİ'

Birçok araştırma sonucunda ebeveynlerin çocukları için oyuncak seçerken ya da onları yönlendirirken cinsiyetlerine göre ayrım yapmaktadır. Çocuklara yüklenmeye çalışılan cinsiyet rollerini doğru bir şekilde nasıl verebiliriz?

Çocuklara toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanan kimlik kazanımına destek olmak için ilk olarak anne-babanın zihninde biyolojik cinsiyet, toplumsal cinsiyet, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim kavramlarının açık olması gerekiyor. Ebeveynler için tüm bu yanlılıklardan kurtulmak -ne kadar isteseler de- pek kolay değil. Cinsiyetlerden ne beklendiği çocuklara eylemlerden önce dil ile iletiliyor. Kızlara ‘çiçeğim’, oğlanlara ‘paşam’ demenin veya toplumsal cinsiyete uygun isimler koymanın ötesinde, doğumlarından itibaren kız bebeklerle konuşurkenki ses tonunuz ile oğlanlarla konuşma şeklimiz bile birbirinden farklılaşıyor. Tüm bunlara dikkat etmek elbette kolay bir iş değil.

Cinsiyet rollerinin tanımlamasını ilk önce ailede öğrenen çocuğun zihninde nasıl bir algı yaratılmalıdır?

Çocuklar genellikle 3 yaş civarında kendilerinin ve ötekilerin cinsiyetleri ile ilgilenmeye başlarlar. Bu dönemde ‘bebeklerin nasıl olduğu’, annenin ve babanın cinsel işlevleri ile ilgili düşlemler kurmaya ve kendi cinsiyetlerinden olan ebeveynleri gibi olmayı önemsemeye başlarlar. Ancak çocukların zihninde geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinden bağımsız bir algı yaratmaya o dünyaya geldiği andan itibaren, hatta daha bir çocuğa sahip olma hayalleri kurduğumuz andan başlamak gerekiyor.

Diğer yandan çocuklar gözlemleyerek ve deneyimleyerek öğrenirler. Anne ve babanın ev içinde, çocuk bakımında, alışveriş sırasında, araba kullanırken vs. hangi rolleri tekrarlı olarak aldığını izlerler. Tüm bunlar çocuğun zihninde cinsiyetlere dair bir şablon oluşturmaya başlar. Ayrıca çocuğun hayatın diğer alanlarında karşılaştığı (ör. televizyonda, anaokulunda, sokakta) deneyimler de cinsiyetlere dair algıyı pekiştir. Anne-babalara ise çocuklarına vermek istedikleri mesajı kendi yaşamları/ilişkilerinde de uygulamak ve çocuğun dış dünyada maruz kaldığı yanlış mesajları düzeltmekdüşüyor. Çocuklara bu konuda sorular sormak ve cinsiyet rollerine dair beklentilerini sorgulamalarını sağlayacak sohbetler yapmak önemli olacaktır.

GÖZLEMLEDİKLERİ ROLLERİ OYNUYORLAR

Çocuklar oyun oynarken kız çocuğunun anne rolünü üstlenerek (örneğin; çalışmaması, ütü, bulaşık, yemek gibi işlerde rol alması gibi), erkek çocuğun ise her zaman baba rolünü üstlenmesi (örneğin; işe gitmesi, çocuklara annenin bakması gerektiğini söylemesi gibi). Bu durum anne babaların Çocuklara yüklediği cinsiyet rolleriyle ilgili midir? Değilse çocukların örnek alması gereken roller ev içerisinde nasıl belirlenmelidir?

Bu cinsiyet rollerinin kazanılmasında doğal ve olağan bir süreç. Çocukların oyunlarında anne veya baba rolünü canlandırması da sağlıklı gelişimsel oyunun bir parçası. Ancak elbette çocuğun anne veya baba rolünü oyunun içerisinde nasıl canlandırdığı o zamana kadarki gözlemleri ve deneyimlerden edindiği bilgilere dayanarak oluşuyor. Diğer bir değişle çocuklar gözlemledikleri toplumsal cinsiyet rollerini oynuyorlar. Bilindiği gibi geleneksel toplumsal cinsiyetleri kalıplarına göre kadınlar genelde daha pasif, duygusal, çocuk ve eşin bakımı ile ilgilenen ve ev içi işlerden sorumlu rollerdeyken, erkeklere aktif, akılcı, cesur, çalışmak ve para kazanmakla ilgil sorumlulukları olan ve kadınlara yüklenen rolleri üstlenmeyi değersizleştiren roller yakıştırılmaktadır. Ev içerisinde bu beklentilerle uyuşmayan bir görev dağılımı (ör. babanın ev içi işlerle uğraşması, annenin maddi sorumlulukları yerine getirmesi vs.) ve yaklaşım tarzının (ör. babanın da kendi olumsuz duyguları hakkında konuşabilmesi, annenin pratik ve rasyonel kararları alması vs.) varlığı çocuğun cinsiyetlere dair deneyimini etkileyecek ve kendi cinsiyet deneyimini etkileyecektir.

YARATICI OYUN KISITLI

Geçtiğimiz günlerde oyuncak piyasasında önemli bir yere sahip olan Barbie’nin satışlarında düşüş olduğu açıklandı. Sektör içerisinde kazancının önceki yıllara göre düştüğü de rakamlarla ortaya çıktı. Bu durum teknolojiyle ilişkilendirildiği gibi, çocukların artık bebeklere olan algısının değişmesiyle de ilişkilendirilebilir mi?

Firmanın satışlarındaki değişimin birçok nedeni olabilir. Ancak kişisel gözlemime dayanarak söyleyebilirim ki çocuklar sıklıkla sevdikleri çizgi filmlerdeki karakterlerin oyuncaklarına sahip olmayı artık bir barbieye sahip olmaktan daha fazla önemsiyorlar. Diğer yandan özellikle büyük şehirlerde yaşayan ve çok fazla oyuncağa sahip olan çocukları düşündüğümüzde neredeyse her kız çocuğunun bir barbiesi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak sıra oyun oynamaya geldiğinde barbie nin yaratıcı oyun için sunabildikleri kısıtlı. Örneğin vücudu her şekle girmiyor, eklem yerleri hareket etmiyor ve diğer oyuncak eşyalara göre fazla uzun kalabiliyor. Tüm bunlar çocukların daha farklı oyuncaklara yönelmesinin bir nedeni olabilir. Diğer yandan çocukların artık daha sık şekilde, görünümleri dış dünyada gördükleri insanlara ve kendilerine benzeyen oyuncakları daha fazla tercih edeceklerini düşünüyorum. Bu benzerlik çocukların oyuncaklarla özdeşim kurmasını da kolaylaştırıyor.

ÇARPIK ÖĞRETİLER ZARAR VEREBİLİR

Günümüzde birçok marka oyuncaklar çocukların zihinlerinde olan beden algısını ve kişinin özgüveniyle ilgili yanlış anlaşılmalara yönelik bir şekil çizmektedir? Bu durum çocukların gelecekteki estetik ve/veya fiziksel görünümünü ne şekilde etkiler?

Yapılan araştırmalara göre Barbie ile oynayan çocuklar, vücut oranları daha normal olan bebeklerle oynayan çocuklara göre bedenlerinden daha fazla memnuniyetsizler ve zayıf olmaya daha fazla arzu duyuyorlar. Sadece oyuncaklarda değil, çizgifilm, reklam ve sinema karakterlerininde sahip olduğu ultra ince, uzun bacaklı, büyük memeli ve dolgun saçlara sahip görüntüsü de, özellikle erken yaşlardaki kız çocuklarının özdeşim kurdukları beden idealini belirliyor. Erkek çocuklar için de genellikle kahraman ve asker karakterlerinin zayıf, uzun boylu ve aşırı kaslı görünümleri için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Bu kaynaklar ayrıca ‘güzel / yakışıklı görünüm’ ile ‘başarılı olmak/ sevilmek / istenmek /popüler olmak’ arasında da bir ilişki ve çağrışım oluşturuyorlar. Çocuklara çok erken yaştan itibaren ‘güzelsen sevilirsin’, ‘erkekler cesur ve güçlü olur’, ‘kızlar güçlü erkekleri sever’, ‘erkekler hiçbirşeyden korkmaz’ gibi mesajlar iletiliyorlar. Bu durum özellikle ergenlikten itibaren ortaya çıkan özgüven sorunları ve depresyona yol açabilirken, çocukların kendi gruplarında fiziksel görünümü nedeniyle akranlarına zorbalık uygulamasına da zemin hazırlayabiliyor. Beden ve cinsiyetle ilgili çarpık öğretilerin en uç durumlarda yeme bozuklukları, beden dismorfik bozukluğu gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklara da temel oluşturduğunu da gözlemliyoruz. Özellikle ölümcül sonuçları olabilen anoreksia nervosa ve bulimia nervosa hastalıklarında görülen zayıf bir bedene sahip olma arzusu, kilo almaktan aşırı korku ve beden imgesinde bozukluğun kadınlar tarafından içselleştirilen bu toplumsal öğretilerden pay aldığını biliyoruz.

Özellikle kreşlerde/oyuncak dükkanların da kız çocukları ve erkek çocukları için ayrı oyuncakların bulunduğu alanlar oluşturulmaktadır. Eğitimcilere bu konuda nasıl görev düşüyor?

Bu ayrı alanlarla verilen mesaj çocuklar tarafından şu şekilde duyuluyor: ‘Kızlar ve erkekler farklı oyuncaklarla oynar.’ ve ‘Kızlar ve erkekler birlikte oyun oynayamaz.’ Biliyoruz ki çocukların doğuştan gelen bir oyuncak veya oyun tercihi yok. Çocukların oyun/oyuncak tercihlerini de toplumsal cinsiyet rolleri ile yetişkinler ve içinde yaşadığımız sistem belirliyor. Çocuklar ise bu tercihlere uygun bir şekilde davranıyorlar. Bir erkek çocuk, kız çocuklarla birlikte evcilik oynamak istese bile belki bunu kendine yakıştıramıyor ve dalga geçileceğinden korkuyor. Kız çocuklar ise çok ilgilerini çekse bile robotlar ve savaşçılar ile ilgili reyonlara bakmakta çekiniyor. Toplumsal cinsiyet rolleri içselleştirildiğinde, ortada onunla dalga geçecek kimse olmasa bile diğer cinsin oyuncaklarının olduğu reyonu merak etmiyor bile. Eğitimcilerin görevi ise çocukların utanmadan ve zorbalığa uğramadan her oyuncağı/oyunu merak edebilme kapasitesini güçlendirmek, çocukların kendilerine yüklenen rolleri ve beklentileri değil, aslında oldukları kişi ortaya çıkarabilecekleri ve olduğu kişiyi sevebilecekleri bir eğitim süreci sağlamak olmalı.

Editör: Haber Merkezi