Pınar Teke: İrfan bey Doğal Tarım Çiftliği’nin ilk gününden bu yana başındasınız. Bu Doğal Tarım Çiftliği nasıl gelişti? Bu fikir nasıl çıktı ortaya? Buraya kadar ki gelişme süreci nasıldı?

İrfan Özbilgin: Tabi ki. Biz küçük bir gıda topluluğuyduk aslında. Homeros Gıda Topluluğu olarak küçük bir grubumuz vardı. O grupta daha çok hani sağlıklı beslenmek isteyen insanlarla iyi üretim yani zehir kullanmadan yapılan üreticileri bulup bir araya getirip onların ayakta kalmasını sağlamaktı. Ama bizim başka bir amacımız daha vardı. Yani bu toprakları daha iyi tarım yapan insanları ne kadar büyütebiliriz diye hep düşündük. Bu arada da işte Yaka köy de birkaç tane üretici bulduk. Onlara eski bizim atalık buğdaylarımızdan diktirdik, mercimek diktirdik. Onlara alım garantisi de verdik. Bu tür köylülere ulaşmak istiyorduk. Yani onlara ‘buğdayı 6 liradan 7 liradan buğday alacağız sizden’ dediğimiz de çok şaşırıyorlardı. Çünkü hakikaten de piyasa da iyi bir buğday en ucuzu 7 liradan tutunda sadece buğday olarak bu 15 liraya kadar buğday vardı. Buna çok sevindiler. Bu projelerle ilgilenirken Bornova Belediyesi Başkan Yardımcısı Ulaş Polat, Tarım Müdürlüğü de kendisine bağlı olduğu için bir gün bizi makamına davet etti. ‘Ben tarımla ilgili bir proje istiyorum. Bu konuda bir proje sunabilir misiniz?’ dedi. Bizde seve seve dedik. Hep böyle bir doğal tarım projemiz de vardı zaten. Bu arada yine Phanos’un yanında olan yetiştirdiği çocuklardan bir tanesinin de böyle bir projesi vardı. Onunla görüştük böyle bir proje yapabilir miyiz diye. O da ‘Yaparız ben de yardımcı olmaya çalışırım’ dedi. Daha sonra onunla ilgili bazı sebeplerden dolayı yollarımızı ayırdık. Bu projeyi Bornova Belediyesi’ne götürdük. Onlarda çok sıcak baktılar ve ne istediğimizi sordular. Dedik ki toprak ve lojistik destek istiyoruz. Hay hay dediler. Yer gösterdiler. Gördüğünüz bu yeri Yakaköy’ ündeki bu araziyi beğendik. Çok da güzel 20 dönüme yakın da bir yer.

ÖNCE ARAZİ TEMİZLENDİ

Burası böyle değildi değil mi İrfan Bey?

Hayır değildi. Burası yıllarca Motokroscu arkadaşlarımızın kullandığı bir alandı. Beton gibi bir yerdi. İnanılmaz tümsekler yapılmış, lastikler, demirler her şey vardı. Onları tek tek temizledi belediye dozerini gönderdi, traktörünü gönderdi. Burayı bu hale getirebildik ki şimdi bunun 1 yıl sonra ki halini gördüğünüz de daha da çok şaşıracaksınız. Her yer yemyeşil olacak.

Tamamen insan eli değil mi? Hiçbir şekilde makine, traktör olmayacak?

Şöyle ki bizim bu motokroscuların yaptığı alanı düzeltmek için bazı makine sokmak zorunda kaldık. Çünkü toprak o kadar sertleşmişti ki. Yani o toprağı yumuşattıktan sonra zaten önümüzde ki hafta buraya çit çekilecek. Buraya asla traktör ya da herhangi bir toprağı eşeleyen hiç bir şey kullanmayacağız. Keza ağaçlar içinde, keza yetişen her şey için. Her şeyin eskisi ya çok eski tarım yöntemi kullanacağız.

Yani tarımı ilk çağa dön deriyorsunuz?

Evet. Yani hep şey derler; ‘Âdemden önce başlamıştı bu tarım aslında’ diye bizde bu tarımı devam ettirmek istiyoruz. Öbür türlü her geçen gün topraklar verimsizleşiyor. Eğer bir toprak ne kadar verimsizse o kadar üzerinde ki bitkinin hastalanma olasılığı artıyor. Çünkü bağışıklığı zayıf olan herkes hastalanıyor bitkiler de öyle insanlarda olduğu gibi.

Çalışanlar hep gönüllü mü? Hiçbir gelir kaynağınız ya da gönüllülere verilen bir destek var mı?

Belediyenin lojistik desteğinin dışında hiçbir kaynağımız yok. Sadece bizim kendi aramızda özellikle yaptığımız bir şey var. Çünkü belediyede nihayetinde bazı yerlere yetişebiliyor. Onunda bütçesi sınırlı. Biz de bir gönüllü havuzu oluşturduk. İnsanlar da bu havuza dâhil oldular. Zaman zaman maddi harcamalar yaptığımızda bildiriyoruz onu. O insanlar da güçleri yettiği oranda bunu karşılamaya çalışıyorlar.

Peki, siz topraktan ne zaman mahsul almaya başlayacaksınız? Bu süreç nasıl gerçekleşecek?

Doğal Tarımın aslında yüzde yüz verimli hale gelmesinin en yakın zamanı 5 yıldır. 8’nci yılda en üst seviyeye ulaşır ama biz mesela bu kış, daha fidanlarımızı dikemedik ama bu kışlık sebzeleri dikeceğiz. Çünkü doğal tarımın, Fkuoka’nın en büyük icatlarından bir tanesi de tohum toplarıdır. Şimdi burada binlerce tohum topu yapacağız gönüllülerle birlikte. O tohum toplarının hepsini bu araziye saçacağız. O tohum toplarının içerisin de yemlik, fasulye, bezelye, bakla, yonca, susam gibi birçok şeyleri atıyoruz.

TOHUM TOPLARI

Burada her türlü meyve sebze kısaca her şey yetişecek mi?

Her şey yetişecek. Yani bir gıda ormanı oluşturmak derdimiz. Yani zeytinden tutun, kirazdan tutun, nardan, incirden, meyve, ağaçlarından, akasyadan, ıhlamurdan, kestaneden aklınıza gelen her türlü. Yani burada bir habitat yaratmak, biyoçeşitlilik yaratmak. Bütün derdimiz bu.

Burada meyveleriniz yetişti, sebzeleriniz yetişti. Topraktan ürün elde ettiniz. Peki, bu aldığınız ürünleri ne yapacaksınız?

İlk amacımız şu buradan elde ettiğimiz ürünleri öncelikle çocuk esirgeme gibi bu tür kurumlara vermek, bunun karşılığında bir ücret talep etmeden. Çünkü doğal tarımda artık ürün almaya başladığımız andan itibaren yapmanız gereken tek şey hasat etmek. Bunun için bir masraf da yapmanız gerekmiyor. İşte belediyenin ya da bunun gibi birçok kurumlara vermek. Onun dışında da eğer yeterli gelebilirsek daha fazlasını da belki başka insanlara vermek istiyoruz. İnsanlar gelsin buradan alış verişini yapsın.

Siz burayı yardım amaçlı düşünüyorsunuz o zaman

Tabi tabi. Burada en çok yapmak istediğimiz şeylerden bir tanesi de yani doğal tarımdan iyi ürün alınabileceğini, sağlıklı ürün alınabileceğini ve bununda maliyetinin son derece ucuz olduğunu göstermek. Çünkü insanlar son zamanlarda, çuvaldızı biraz kendimize batırırsak, rant oluşturmaya başladı. Bendoğal tarım yapıyorum diyor. İşte pazarda 2 liraya aldığınız domatesi onlardan 10 liraya almak zorunda kalıyorsunuz. Olmaz öyle şey yani. Bu tümüyle yanlış bir şey. Çünkü 2 liraya domates üreten adam konvansiyonel tarım yapan bir adam. Traktörü kullanmak zorunda ona mazot almak zorunda, çapa yapmak zorunda, işçi yapmak zorunda, zehir atmak zorunda bunların hepsi para. Ama doğal tarımda böyle bir derdiniz yok ki, masrafınız yok. Yani siz toprağa veriyorsunuz toprakta size veriyor. ‘Biz topraktan ne alabiliriz?’ diye düşünmüyoruz aslında. Toprağa ne verebiliriz, nasıl iyileştirebiliriz, onu sağlığına nasıl kavuşturabiliriz. Eğer toprağı sağlığına kavuşturmuşsanız, toprakta size misli misli verecektir.

Bir nevi çocuğunuz gibi bakıyorsunuz siz buraya.

Tabi canım tabi. Müdahaleden daha çok ona yardım etmek istiyoruz. Çünkü etrafınızda ormanları gördüğünüzde insan eli girmemiş ama doğa nasıl kendini büyütüyor. Her geçen gün kendini iyileştiriyor tazeliyor kendini.  Ama ne zaman ki insan eli girdiğinde doğa bozulmaya başlıyor. Bizde bunu bozmadan ona yardım ederek bu toprağı iyileştirmek.

TÜRKİYE’DE İLK

Bu Türkiye de bir ilk Doğal Tarım Çiftliği.

Bu şekilde evet bir ilk olacak. Tamamen insan gücü ve her şey organik. Aradaki farkta şu olacak; burada çok değişik atölyeler yapacağız biz.

Ne gibi atölyeler? Örnek verebilir misiniz?

Tabi. Yani toprağı işlemeden nasıl tarım yapabildiğimizi, ağaçları budamadan o ağaçların nasıl zengin bol ürün alabildiğini, en çokta çiftçiler burada hedefimiz. Çiftçilere göstermek zaten. Onunla birlikte ne gibi atölyeler yapabiliriz? İşte ekmek atölyesi yaparız, bir arkadaşımız gelir sabun atölyesi yaparız, yani bir arkadaşımız gelir zeytin atölyesi yapar. Bunlarında hepsini zeytin atölyesi yapmak istiyoruz. Çünkü bilgiyi ne kadar çok paylaşırsanız o kadar çok güçleniyor. Bunun karşılığında hiçbir şey talep etmenizin bir anlamı yok zaten.

Tamamen burası herkese açık değil mi? İsteyen herkes gelip her istediğini yapabilir mi?

Herkese açık. Herkes gelip her istediğini yapabilir. İşte ürün toplayabilir, ürüne yardım edebilir, hasada yardım edebilir, burada hem çalışması gerekiyorsa çalışabilir. Düzenlenen tüm atölyelere ücretsiz katılabilirler.

Doğal Tarım Çiftliği tam anlamıyla ne zaman kendine gelmiş olur. Bu süreç ne kadar uzun olacak?

Aslında uzun bir süre. Minimum o cıngılı gıda ormanını yakalamak 5 yıldır. Ama bu 5 yıldan önce burada zaten bir hayat başlayacak. Yani etraf yeşillenecek. Bir kere bitki örtüsü ciddi anlamda bitki örtüsü olacak. Yani yer örtücülerden tutun tıbbi ve aromatik bitkiler, küçük çalılar, küçük ağaçlar, büyük ağaçlar. Ciddi bir bitki örtüsü olacak. Sadece diktiğimiz ağaçların verimi uzun sürecek. Ama 3 yıl ama 5 yıl. Onun dışında ki toprağın üzerinde ciddi bir bitki örtüsü olacak. Bunları da çok kısa sürede görme şansımız var aslında. Yani, ilkbaharda bir ada çayı ya da bir kekik tohumu attığımızda yazın sonralına doğru o hemen kendini göstermeye başlıyor zaten. Hasat bile ediyorsunuz.

Buradan sizi duyanlara ne söylemek istersiniz? Doğal Tarım Çiftliği’yle ilgili gerek inşalardan gerek kurumlardan beklentiniz nedir?

Benim özellikle insanlardan beklediğim, herkes kendi çapında yani bir balkonda bile bu tarımı yapabilir. Yapamayacak hiçbir şey yok. Minik bahçesi olanlar yapabilir. Özellikle aldıkları ürünü… Tüketicilerin çok iyi bilinçlenmesi gerekiyor, sorgulaması gerekiyor. Ben size mesela bir buğdaydan ya da ekmekten örnek vereyim yaptığım için. İnsanlar diyor ki; ben tam buğday ekmeği yiyorum diyor. Şimdi onun buğdayının ne olduğunu bilmiyor, o buğdayın nasıl yetiştiğini bilmiyor. Kimyasal bir gübre kullanılmış mı, zehir atılmış mı onu bilmiyor. O hangi değirmende nasıl öğütülmüş onu bilmiyor. Bu ekmek nasıl yapılmış, çünkü ekmeğin yapılma safhası ciddi bir emek istiyor. Ama anam usuller, rahmetli annemde öyle yapardı. Sabah kalkardı hamurunu, mayasını, tuzunu atar üzerini kapatır, üç 3-5 saat sonra da o ekmeği pişirirdi. Aslında o ekmek olmuyor. Ne buğdayın rafyasından, ne vitamininden, ne minerallerin ne de bakterilerin çalışmasına izin veriyorsunuz. Yani tam buğday ekmeği alıyorum demek çözüm değil. O tam buğday ekmeğinin nasıl olduğunu öğrenmek biz tüketicilerin görevi aslında. Bu ne buğdayı diye sorgulamamız gerekiyor. Mesela tam buğday ekmeği satan insanlar var. Bazen soruyorum, neyin buğdayı acaba bu diye,bakıyor, bilmiyor. Ama tam buğday olduğunu biliyorsun. Satıcı bile bilmiyor. Yani onun safha tini öğrenmesi lazım. İşte bir sabun alacaksak bunun safha tini öğrenmemiz lazım. Zeytin alacaksak zeytinyağı alacaksa bunu bilmesi lazım... Kim üreticisibunun, nerede üretiyor, nasıl üretiyor. Herkese sorabilir asalında. Eğer o ürettiği insanın ya da üreticinin telefon numarasını vermiyorsa zaten gerek yok almasın yani.

PHANOS BÜYÜK ŞANS

İrfan bey, Doğal Tarım Çiftliği kısa bir sürede bayağı ses getirdi. Sanırım Fkuoka’ nın öğrencisi Phanos ile de bir görüşmeniz olmuş. O görüşmeyi nasıl değerlendirirsiniz, neler konuştunuz, doğal tarım ile ilgili Phanos, ne düşünüyor katılacak mı ilk tohum etkinliğine?

Bizim en büyük şansımız da Phanos ile tanışmak oldu. Biz Phanos ile ilk yazışmaya başladığımızda bayağı bir endişeliydik. Acaba ilgilenir mi, Türkiye ye gelir mi, bize zaman ayırır mı diye. Yazışmaya başladığımızda bizim bu ciddiyetimizi anladı ve dedi ki bize, ‘Ben 1 Kasım’dan itibaren çok yoğun çalışmaya başlayacağım atölyelerimiz var. Çünkü Hırvatistan’da, Arjantin’de, İtalya’da projelerimiz var. Ondan önce 2 ya da 3 kişi gelsin. Sadece size yoğun ve ayrıntılı bir eğitim vereceğim.’ Çok sevindik o kadar mutlu olduk ki. Hemen atladık iki arkadaş gittik. Oraya gittiğimiz de Phanos’tan sadece doğal tarımı öğrenmedik. Phanos bambaşka bir yaşam tarzını gösterdi aslında bize. O yaşam tarzını gördüğümde ki, ben çok minimal yaşayan biriyim aslında kendi bahçemde, köyümde sıradan bir yaşantım var, çok lüks yaşadığımı fak ettim. Oysa çok küçüldüm. Yıllar var ki ben alış veriş merkezlerine gitmem. Ama Phanos’ta9 gün kaldım ve dedim ki ben ne kadar lüks yaşıyorum. Çok enteresan bir yaşam tarzı var Phanos’un ve o şu anda dünyada Fkuoka’dan sonra yaşayan en yüksek canlı örneği herhalde. Onunla 9 gün değil 9 yılda kalsanız doymuyorsunuz. Söylediği şeyler bambaşka şeyler ki biz doğal tarıma bu kadar yakın olmamıza rağmen bizim bile ezberimizi bozan şeyler söyledi. Ne çok şaşırmıştım. Hayır, bilmiyormuşumbu işi diyorsunuz. Sağ olsun o 9 gün boyunca bizi ağırladı. Yatacak yerimizi, yiyecek yemeğimizi her şeyi kendisi ilgilendi. Büyük bir çiftlikte başlamış doğal tarıma. Atina’ ya çok yakın bir yerde. Aşağı yukarı seksen dönümlük bir alanda. O alanın büyük bir bölümünde tarıma geçmek istemiş Phanos’un arkadaşı. Phanos dediki, ’Ben sizin projenizin arkasındayım projenizi seve seve destekliyorum. Anladım ki siz çok ciddisiniz. Belediye de bu konuda size yardım etmek istiyor.’ Ama Kasım ayındaki ilk açılışına gelemeyecek. İlkbaharda gelecek.

DÜNYANIN GELECEĞİ TARIMDA

“Hayat sanıldığı kadar çok uzun değil aslında. Tarım bütün dünyanın geleceği aslında. Hatta bunula ilgili bir söz var, sanırım Churchill’ in ya da bir başkasının olabilir, ‘ Eğer bir ülkeyi istila etmek istiyorsanız, tarımını ele geçirmelisiniz.’ der. Sınırlarına gidersiniz kuşatırsınız en fazla o kadarını yaparsınız ama tarımını ele geçirirseniz her şeyi yaptırırsınız. İşte biz buna izin vermeyelim istiyoruz. Çünkü tarım alanımız çok, çiftçimiz çok. Her geçen gün o kötüleşen tarım köylüyü kente göçe zorladı. Köylü kente gittiğinde iyice yalnızlaştı. Bambaşka çünkü orası, bildiği bir iş değil. Eğer biz köylüleri kendi topraklarında tutabilirsek bu iyi tarımla onun kadim bilgisinden faydalanabilirsek ülkemiz içinde iyi, olur bütün insanlık içinde iyi olur diye düşünüyorum.”

Editör: Haber Merkezi