GÖNÜL SOYOĞUL - İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin eski başkanı Aziz Kacaoğlu ile yaptığımız röportajın dünkü bölümünde Çeşme Projesi’ni ele almıştık. Projeye karşı net konuşan ve kesinlikle yapılmaması gerektiğini söyleyen Aziz Kocaoğlu ile sohbetimizin ikinci ve son bölümüne devam ediyoruz…

BÜYÜKŞEHİR BİNASININ KORUNMASI GEREKİR

İzmir Büyükşehir Belediyesi binasının yıkılması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Ben o konuda netim. Binanın korunması gerekir. Konak Meydanı sürekli İzmir'in gündeminde tartışılan bir yer. Bizim öğrenciliğimizde Konak bu hale geldi. Bugünkü Merkez Bankası'nın olduğu yerde benzinlik vardı. O benzinlik sahibi sadece Konak Projesi'ne karşı çıktı. Hiç kimse karşı çıkmadı. Konak projesi, SSK blokları, Belediye’ye ait olan Etçiler denilen yer. Onun yanında Akbank, İş Bankası, Belediye binası, Merkez Bankası, Emekli Sandığı, Vergi Dairesi, eski Sümerbank. Bunlar o zaman yapıldı. Şimdi herkesin nazı belediyeye geçiyor. Kimse SSK bloklarını yıkalım demiyor. Kimse İş Bankası'nı, Merkez Bankası'nı vesaireyi yıkalım demiyor. Herkes belediye binasıyla uğraşıyor. Hatta bir ara bir arkadaşımız açıklama yapmıştı partiden. İl başkanımız. Hay hay yıkalım dedim. SSK blokları, saydım hepsini. Bunlar yıkılsın. Ben namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum. En son ben de yıkacağım. (Gülüyor)

Bina ile ilgili şimdi bir kurul araştırma yapıyor ama Başkan Soyer'in ilk açıklamaları, 'gönlüm burayı yıkmaktan, yerine de daha küçük sembolik bir bina yapmaktan yana' olmuştu.

Ben ona katılmıyorum. Binanın yıkılıp aynı binanın yapılması konusunda çok büyük handikap yaşanacaktır kentte. Küçük binayı bile yapamama riski vardır. Çünkü millet bütün egosunu belediyelerde tatmin eder. Merkezi hükümete konuşamadığı için. Herkes, basını falan dahil olmak üzere. Biz on beş sene yaşadık bunları. O binanın güçlendirme projesi de yapıldı. Yer bulamadığımız için başlayamadık. Halkapınar'da bir yer baktık. Hedefimiz binayı boşaltıp güçlendirmeyi yapıp ondan sonra tekrar kullanıma açmaktı. Biz bir sürü ilçeye binalar yaptık. Bayraklı Belediyesi'ne, Gaziemir Belediyesi'ne vesaire. Kendimize bina yapamadık, neden? O kadar çok alternatifimiz vardı ki. Hepsi de sallantıda, belirsiz. Basmane çukurundaki bina, belediye hizmet alanı otuz bin metrekare, o bina belediye hizmet alanından başka bir amaçla kullanılamıyor. O bina yapılacak. ESHOT'un binası, Halkapınar'da yapılacak. Belirsizlikler yüzünden adım atamadık. Onun için ben mevcut binanın güçlendirilmesinden, korunmasından yanayım.

Belediye başkanının ana kadrosuyla beraber binada kalması, bina altının sergi alanı vesaire gibi değerlendirilmesi, hem de başkanın oturduğu bir simge bina olarak kalması gerekiyor. Kenti temsil ediyor çünkü. Haliyle o bina yerel yönetimleri, demokrasiyi temsil ediyor. Ben yıkmaktan ve satmaktan yana değilim. On beş sene de aynı şeyi yaptım. Sadece çok fazla şuyulu parsel vardı, belediyeye verilmiş. Yüz metrekare yer, seksen metrekaresi bir vatandaşın, yirmisi bizim. Ufak tefek şeyler. Belediyenin gayrimenkul portföyünü şişirmekten başka bir şeye yaramıyor. Sadece onları sattım. Yani temizlik olsun diye yaptığımız satışlar oldu.

ZORLU’NUN GÖKDELENİ MAKUL SEVİYEYE ÇEKİLMELİ

Onunla bağlantılı Konak'taki Zorlu gökdeleni meselesini sorayım o zaman. İlker Kahraman'ın son bir açıklaması var. Konak Belediyesi tarafından gökdelene 146 metreden 134 metreye düşülerek ruhsat verilmesi odayı tatmin etmedi. Büyükşehir Belediyesi de 84 metreye indirerek imar planını onayladı. Ama bina Konak Belediyesi'nin verdiği ruhsata göre 134 metre yapılacak diyor ve itiraz ediyor Mimarlar Odası Başkanı.

Orada imar çalışması benim zamanımda yapıldı. Biz orada şunu yaptık. İki tane arsa vardı. Aradan da yol geçiyor. Bunların bir tanesi 2 bin 500, bir tanesi 3 bin metrekareye yakın. Firma bu iki adanın yoğunluğunu bir adada kullanmak istedi. Ve öbür adayı da kamuya terk edeceğim dedi. Hatta orada birkaç tane de eski bina vardı. Onları da alacağım ve birlikte terk edeceğim dedi. Biz de kamuya terk edilen bu alanı hiçbir yoğunluk artışı yapmadan diğer adaya verdik. Emsal diyelim 3 ise diğer adaya altı emsal geldi. Otoparkı var, vesaire var şu var, bu var. Altı emsal. Otoparkıyla beraber diyelim ki 10 emsal. Dört kat, dört emsal otoparkına koyduk, oldu 10 emsal. Oturduğu alan 3 bin metrekare. Ne yapar 10 emsal? On kat yapar. Hadi küçüldü, biraz daha büyüttü. Yirmi kat yapar. Emsalin kaç olduğunu bilmiyorum. Buralarda bazen emsal beş oluyor. Yani bunun makul görüntüye getirilmesi gerek. Konak Belediye Başkanımız da bir çıkış yapmış. Partili başkanımız. İşte odalar da, Büyükşehir Belediyesi de var. Bunların oturup makul bir ölçüye getirilmeleri gerekir. Bu makul ölçü nedir? Bana göre Gürel Plaza'yla Hilton arasında bir yerdedir. Yani onları aşmayacak. Ama bizim oradaki faydamız şudur, 2 bin 500 metrekare arazi kamuya kaldı.

Büyükşehir'in belirlediği bir plan nasıl oluyor da Konak Belediyesi'nden böyle çıkıyor?

İmar öyle. Bizim yetkimiz değil ki ruhsat. Büyükşehir'in yetkisi yok ki orada. Biz yoğunluğu buradan alıp buraya koyuyoruz. Yükseklik serbest diyoruz. Geri kalanı Konak'ın yetkisinde. Zaten inşaat ruhsatını Konak verdi. Ben Konak Belediyesi'ni de suçlamıyorum. Mutlaka bir gerekçeleri vardır. Kimseye bir şey demiyorum ama bizim yaptığımız mantık İzmir'in göbeğinde yarın otopark yapılır, şu olur, bu olur, kamuya böylece 2 bin 500 metrekare yer kazandırmaktı.

‘ÇÖKTÜLER LAFINI SEVMEM EL KOYDULAR DİYELİM’

Sizin döneminizde özel idarelerinin malları devredildiğinde dava açmıştınız. Bunların sonuçlarıyla ilgili herhangi bir gelişme oldu mu? Şu anda takip ediliyor mu?

Hepsine dava açtık. En son bizim alabildiğimiz bu özel idarenin valiliğe verdiği Kemeraltı'nda bir binanın yüzde ellisi bize geçti. Biz valiliğe boşaltın diye sayısız çağrı yaptık, yazı yazdık. Cevap bile vermediler. Yani çöktüler lafını sevmiyorum da. El koydular diyelim. Hala devam ediyor pek çok dava. Mahkemeler bir türlü karar veremiyor. Niye veremiyor? Bu il özel idaresi yerel yönetim ve gayrimenkulleri de yerel servet. İzmir Büyükşehir Belediyesi de yerel yönetim ve gayrimenkulleri yerel servet. İl özel idaresinin görevlerinin yüzde doksan beşini büyükşehir belediyesi üstlendi. Yasayla. Ama bir patlak lastik bile vermediler. Dava açtım, makinalar için kazandım. Almak üzere değil, iddiamı kanıtlamak için. Kâğıt üzerinde aldık, kâğıt üzerinde biz bağışladık. Yani prosedürü tamamladık. Hiçbirisini de almadık.

İZMİR’DE KOKU SORUNU!

Çevre konusu deyince, akla hemen gelenlerden biri İzmirlilerin büyük bölümünün yakındığı, zaman zaman kentin bazı bölgelerinde artan koku problemi. Bir diğeri de geçen hafta CHP İzmir İl Danışma Kurulu'nda İzmir Körfezi ile ilgili sayın Tunç Soyer'e hitaben ricanız… Ya da hatırlatma diyelim, konuyu açabilir miyiz?

Koku gelip geçici bir şey. Büyük kanal projesinde bütün belediye başkanlarımızın emeği var. Çok büyük bir proje, çok maliyetli bir proje ve bitirilmesi, açılması rahmetli başkanımız zamanına denk geldi. Çok da iyi oldu. Ve büyük kanalla beraber Körfez'e atık gitmemeye başladı. Mesela Burhan Bey'in Yeşildere'deki deri sanayilerini kaldırması, dericileri kaldırılması da Körfez temizliği açısından çok büyük bir adımdır.

Şimdi birçok dere akıyor Körfez’e. Bornova Çayı, Laka Deresi, Ilıca Deresi… Bunlar kirlilik getirmiyor. Kirliliği getiren üç tane deremiz var. Manda Çayı, Arap Deresi ve Yeşildere, yani Melez. Hepsi de sanayiden geçiyor. Bu dereler çöp kovası gibi kullanılıyor. Yağmur suyuyla beraber buraya gelen organik atıklar koku yapar. Hem derelerin, hem o derelerin Körfez'e akan ağzında biriken malzemenin her yıl temizlenmesi gerekiyor. Başka çaremiz yok. Ahmet Piriştina zamanında başlayan, bizim dönemimizde de süren uygulama ile ilkbaharda dereleri kapatıyorsunuz. Suyu boşaltıyorsunuz. Malzemeyi çekiyorsunuz. Bu arada on beş, yirmi gün yağmursuz bir dönemi yakalamanız lazım. Güneş çıkıp oradaki organizma harekete geçtiğinde koku oluyor. Hemen onları temizlerseniz koku gidiyor. Bunu yıllarca yaptık. Bir seferinde Karşıyaka tarafında Çiğli Büyük Arıtma'nın olduğu bölgeden bir koku geldi. Ama bu koku, değişik koku. Yani kanalizasyon değil. Bindim arabaya, gittim. Arıtma kokmuyor. Nedir, ne değildir, araştırıyoruz. Sonra AOSB Başkanı Hilmi Uğurtaş bir açıklama yaptı. Orada bir fabrikada bir sanayici bir madde getiriyormuş. Onu orada işliyormuş. Yasak olmasına rağmen bunu yapıyormuş. Koku buradaki sanayi tesisinden geliyormuş. Yine öyle bir şey olabilir. Yahut belirli dönemlerde aşırı yağış etkisiyle Körfez'e arıtma salınabilir. Arıtmadaki süreyi kısaltmak zorundasınız çünkü. İşte yağmur suyu ayrıştırma projeleri zaten arıtma kapasitesinin aşılmaması için yapılan çalışmalardır. Yağmur suyu, kanalizasyon suyu ayrıştırma çalışmaları yapılıyor. Arkadaşların da yaptığını duyuyorum. Memnuniyet verici bir şey. Zaten dördüncü fazı başlamıştık biz, ihaleye çıkmıştık. Sonra müteahhit bıraktı. ‘Fiyat artışlarından dolayı isteyen müteahhit karşılıksız sözleşmeyi feshedebilir’ kararnamesine diye. Homeros Bulvarı'nın tüneli de bu yüzden iptal edildi. Ama metro inşaatını yapan firma, opera binasını yapan firma biz pes etmiyoruz, yapmaya devam ediyoruz dediler. Yani birkaç müteahhittin arasındaki farkı anlamanız için söylüyorum.

Körfez'e akıntı güneyden geliyor. Urla'yı, Narlıdere'yi, Balçova'yı Güzelyalı'yı tarayarak… Oradan dönüp çıkışın Karşıyaka-Çiğli yani kuzeyden olması gerekiyor. Çünkü burada hakim akıntı var. Onun için Karşıyaka'dan hatta Bostanlı'dan itibaren o sığlığı giderecek bir kanalın yapılması lazım. Sirkülasyonu artırmak için. Biz bu hedefle yola çıktık. Bu bir çevre projesi; hiçbir geliri yok. Tamamen Büyükşehir Belediyesi harcayacak, Körfez'i kurtulacak ve yüzülebilir Körfez hedefine ulaşılacak.

İZMİR LİMANI, MERKEZ LİMAN ÖZELLİĞİNİ YİTİRDİ

Bir de işin liman boyutu var. İzmir tarih boyunca Ege Denizi'nin yani Kuzey Akdeniz'in en önemli limanı. O liman yolu büyütülürse, üçüncü nesil gemiler, yani draftı 14-15 metre olan gemiler İzmir limanına gelebilecek. Bunu da TCDD yapacak. Bizim limanımız sığlaştığı ve üçüncü nesil gemiler giremediği için, Pire Limanı Ege Denizi'nin en büyük limanı oldu. Ne zaman Körfez'e baksanız MSC'nin ve Arkas'ın iki tane konteyner gemisini, birinden birini görürsünüz sıra beklerken. Onlar Pire Limanı'na gidiyorlar. İzmir'in konteynerlerini alıyorlar. Karşıdan getirip buraya bırakıyorlar. Halbuki eskiden buraya geliyordu. Yani yükün yüzde sekseni zaten buraya iniyordu. Şimdi o elleçleme limanı, merkez liman olma özelliğimizi de kaybettik. Onun için biz bunu bir rapor olarak yazdık. O zaman Binali Bey Ulaştırma Bakanıydı, kendisine verdim. ‘Bürokratlara vermeden bir okuyun. Siz kararınızı verin’ dedim. Ondan sonra geldiğinde sordum. 'Tamam' dedi. 'Doğru haklısın. Devlet Demiryolları'yla konuşalım. Bu işin projesini yapalım.' Devlet Demiryolları'na talimat verdi. Önce Körfez'in bilinirliği ve ÇED süreci için harekete geçtik. DEÜ Deniz Bilimleri'yle birçok protokol yaptık, çalışma yaptık. Burada bir parantez açacağım. Fransızlar 1832 senesinde, sanıyorum devrin Padişahı istedi, Körfez'in bilinirliğini, derinliğini vesairesini, her şeyini inceleyen bir çalışma yapıyor. Ondan sonra da hiç yapılmamış bilimsel çalışma. 190 yıl geçmiş aradan. Bu arada Gediz’in yatağı 7 kez değişmiş. Biz aynı çalışmayı, günün koşullarına ve teknolojisine göre yaptık. Bir firma da ÇED ihalesini alarak çalışmalara başladı. O çalışmalar biterken (AKP’nin hazırladığı) Tüp Geçit Projesi'nin ÇED ihalesini de aynı firma aldı. Ve Tüp Geçit Projesi'nin bizim yapacağımız iyileştirme projesine olumlu, olumsuz etkilerini masaya yatırdılar. Sonra dediler ki, ‘Tüp Geçit'i yapacak firma şu kadar artı tarama yapmalı ki, Büyükşehir Belediyesi ve TCDD’nin yapacağı çalışma bizim ÇED raporunda öngördüğümüz düzeye çıkabilsin.’ Yani o sirkülasyon kanalına bir yerden başlanması gerekiyor. Tabii ki Tüp Geçit Projesi önümüzde dururken, tüp geçit için gereken taramayı onların yapıp yapmayacağı belli olmadan Büyükşehir Belediyesi'nin böyle bir ihaleye girmesi doğru değil. Biz o zaman elimizdeki imkanlarla devam etmiştik. Biz bir pompa alıp onunla Homa Dalyanı'nı temizledik. Gidip buradan birer avuç çamur alsak da getirirsek kenara koysak, onun bile Körfez'e faydası var. Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’e arkadaşlar ‘Körfez kendi kendini temizleyecek’ diye bir görüş bildirmişler. Ben de danışma kurulunda konuşmamda bundan bahsettim. ‘Yani buna az da olsa ucundan başlayın. Bu ÇED raporu, bu proje gerçekten on iki senelik bir emekle yapıldı. Bu devam etsin. Zaman aşımına uğramasın, hakkımızı kaybetmeyelim. Yani projenin devamlılığını sağlayalım’ dedim. Bilmiyorum yapar mı yapmaz mı? Kendi takdirleridir. Saygı duymak lazım.

Peki AKP'nin yapmak istediği tüp geçit olursa, bu sizin bahsettiğiniz projeye engel olacak mı?

Evet, bizim ÇED raporunda öngörülen sirkülasyona engel oluyor. Projeyi yapmanın bir anlamı kalmıyor. Ama iki projenin de ÇED raporunu aynı firma yaptı. Onlar, bizim projeyle tüp geçidin projesini örtüştürdüler. ‘Tüp geçidi yapan yüklenici firma, şu bölgelerde şu kadar daha tarama yaparsa iki proje de gerçekleşebilir, iki proje de kurtulur’ dediler. Ve bu görüşü tüp geçit projesi için hazırladıkları ÇED raporuna da koydular.

Şu anda durum nedir? Herhangi bir şey yapılıyor mu?

Şu anda bir şey yapılmıyor. Yani Devlet Demiryolları tarafı da yapmıyor, tüp geçit projesi için de bir şey yapılmıyor. Tunç Bey'in söylemiyle bizim o dediğimiz sirkülasyon kanalında da çalışma yapılmıyor.

Sizin de Körfez'de yüzme hedefiniz vardı. Ama bu mümkün olmadı...

Bu bir hedef. Bu hedef çerçevesinde bu projeler yapıldı. Bir de şunu söyleyeyim son olarak. Meslek odalarının büyük çoğunluğu görevlerini doğru yapar, meslek ahlakları yerindedir. Hiçbir sıkıntım yoktur benim yaşadığım. Ama bazı odalarda bu çevre konusunda ve imar konusunda benim zamanımda belli şeyler oldu. Şikâyet anlamında söylemiyorum. Ama bugün yazılarından açıklamalarından okuduğum kadarıyla şu andaki Mimarlar Odası Başkanı İlker Kahraman Bey'i son derece tutarlı buluyorum. Hem ekonomi büyüsün hem iş yapılsın, hem de yasalara uygun olsun, çevreyi gözetsin duruşuyla tutarlı buluyorum. Buradan da onu yapıcı tutumundan dolayı tebrik ediyorum.

BÜYÜKŞEHİR BÜROKRASİSİ KADAR SAĞLAM VE BİLGİLİ BÜROKRASİ TÜRKİYE’DE YOK

İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray yaptığımız röportajda, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bürokrasisini zayıf bulduğunu açıkladı. 15 yıl o bürokrasiyle çalışan bir başkandınız, ne diyorsunuz?

Aytun Bey, beraber çalıştığımız yıllardır saygı duyduğumuz hem devlet bürokrasisinde hem siyasetten tanıdığımız, birlikte çalıştığımız bir arkadaşımız.

Türkiye'de 30 tane büyükşehir belediyesi var. Elli bir tane de il belediyesi var. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bürokratları, bürokrasisi, kesinkes konusunu çok iyi bilir. Hem de aklı, bilimi ve evrensel ahlak kurallarını rehber almıştır. Bunu on beş sene beraber çalışan arkadaşları olarak söylüyorum. Namusuna, iş ahlakına, maddi ahlakı nereden bakarsanız bakın. 150 yıllık belediyecilik tarihinde Türkiye'de hiçbir belediyeye yapılmamış operasyon İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne yapılmıştır. Yüz otuz kişiyle beraber yargılandık. Bu yüz otuz kişinin ben on beş, hadi otuzunu ancak tanıyorum. Çoğunu tanımıyorum. Yüzünden hiç haberim yok. Mahkeme koridorlarında gördüm. Ve 130’umuz birden altı sene sonra her şeye rağmen, her türlü baskıya rağmen beraat ettik. Bu bürokrasi sayesinde beraat ettik. Tamam ben nasıl yoğurt yediğimi, paraya, insana, şehre, nasıl baktığımı kendim biliyorum. İzmirli de biliyor. Bu dava sayesinde İzmir’deki belediye bürokrasisini de tanıdı herkes. Hepsine şükran borçluyuz. İzmir Büyükşehir Belediyesi bürokrasisi kadar sağlam ve bilgili bir bürokrasi hiçbir belediyede yoktur. Nokta.

Editör: Haber Merkezi