YAĞIZ BARUT/ İZ GAZETE - İzmir Barosu’nun fikri öncülüğünde ortaya konulmuş insan haklarını temel alan bir kalkınma programı olan, tüm dünyada insan hakları alanında yaşanan tıkanmaya yeni bir alternatif getirmek ve umutsuzluğun kol gezdiği coğrafyamızda insanlara yerelden yeni bir model önererek umut aşılamaya çalışan ‘İzmir İnsan Haklarının Başkenti’ vizyonunu İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Ali Deman Güler ile konuştuk.

‘İZMİR ÖRNEK OLACAK’

‘İzmir İnsan Haklarının Başkenti’ vizyonu nasıl ortaya çıktı? İzmir’in rolü nedir?

Herhangi bir alanda çalışma yaparken öncelikle ihtiyacı tespit etmek gerekir. Türkiye’de insan hakları ve demokratikleşme alanında eksiklik olduğunu ve bu eksikliğin kaynağının da merkezi hükümetin politikaları olduğunu gördük. Çalışma bunun üzerine kurgulandı ve bir çözüm üretmek istedik. Madem Türkiye git gide insan haklarından, demokratikleşmeden, evrensel hukuktan uzaklaşıyor ve bunların hepsi de bir tercih halinde sürdürülüyor; bunun alternatifi olarak da yerel yönetimleri insan hakları alanına daha sağlam bir şekilde müdahil olmaya davet ettik, sorumluluk almaya çağırdık. Bu ­çağrı metniydi ve birçok kurumdan, sendikalardan, siyasal partilerden olumlu geri dönüşler aldık. İzmir’in, yerelden insan haklarını üretmek için Türkiye’ye örnek olacak özel bir kent olduğunu düşünüyoruz. Amacımız İzmir’i temel alan, insan haklarına dayalı kalkınmayı örgütleyerek Türkiye’yi değiştirmek ve kalkındırmak. İzmir’in buradaki rolü öncü rol.

Kimler bu çalışmaya destek verdi?

En temel destek İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in bu belgeyi imzalamasıydı. Hak odaklı çalışmaların sözünü verdi. Ayrıca, vizyon belgesini Çiğli Belediyesi, Karabağlar Belediyesi, Karşıyaka Belediyesi imzaladı. Türk-İş, DİSK, siyasi parti temsilcileri ve çeşitli kurumlar imzaladı. Karşıyaka’da ‘Hak Merkezi’ adını verdiğimiz bir insan hakları merkezi kuruldu. Dezavantajlı yurttaşların insan hakları ile ilgili sorunlarında başvurabileceği, yardım alabileceği bir birim bu. Bir benzerini Bornova Belediyesi ile yapacağız, protokol hazırlıkları devam ediyor. Amacımız somut ilerlemeler ile kurumsal yapılar inşa ederek önce İzmir’i sonra Türkiye’yi değiştirmek.

‘PERSPEKTİK ORTAKLIĞIMIZ VAR’

Tunç Soyer, ‘İzmir’i demokrasi başkenti yapacağım’ diyor... Siz ise ‘İzmir’i insan haklarının başkenti yapacağız’ diyorsunuz…

İnsan hakları ve demokrasi üst üste örtüşen iki kavramdır. İnsan haklarının olmadığı yerde demokrasiden söz edilemez. Bu yüzden de Tunç Soyer ile bir perspektif ortaklığımızın olduğunu söyleyebiliriz. Biz insan haklarını temel alarak İzmir’i uluslararası bir kent haline getirmeyi hedefliyoruz. Bu sadece ticaret veya liman kenti olmakla olmaz. Bu coğrafyanın merkezi İzmir’dir. Burası uluslararası niteliğini son 100 yılda kaybetti maalesef, bunu tekrardan oluşturabiliriz. Biz İzmir Barosu olarak insan hakları, demokratikleşme ve hukuk devleti üzerinden destek veriyoruz. Herkes kendi alanından buna katkı koymalıdır. Bu vizyon değerlendirilirse İzmir’e çok büyük katkı sağlayacaktır. İzmir’i insan haklarının başkenti yaptığımız zaman bütün uluslararası kurumlar buraya gelecektir, yatırım imkanları artacaktır.

İŞ DÜNYASINA ÇAĞRI

Bu aynı zamanda iş dünyasına da bir çağrıdır. Bütünün bir parçası da iş dünyasıdır. Ekonomik sürdürülebilirliği sağlamanın bir yöntemi de insan haklarıdır. İş dünyası bunu güven ortamı açısından da değerlendirmek zorunda. Ekonomik olarak gelişmiş ülkelerin hemen hemen hepsi insan hakları alanında da en ileri ülkelerdir. Bunu gözden kaçırmamak gerekir. İnsan haklarının, demokratik yapının, şeffaflığın olduğu her ülke kişi başına düşen milli gelirin de yüksek olduğu ülkelerdir. Ekonomik kalkınma sadece merkezi hükümet politikası değildir. Kalkınma aynı zamanda yerelden inşa edilir.

‘HÜKÜMETİ DE ZORLAR’

Yerel yönetimler neden bu kadar önemli?

Vizyon belgesindeki ‘hedefler bildirgesi’ bu işin somut kısmı. Uluslararası hukukun kabul ettiği, bölgesel sözleşmelerle de tanımlanan, Türkiye’nin de imzacısı olduğu belgelerden çıkartılan 50 madde var. Bunların 5 tanesi zorunlu, 45 tanesi seçimlik maddeler. Bunları belirlerken mümkün mertebe insan haklarının her alanında ilerlemeyi sağlamak istedik. Bu 50 maddenin tamamı aslında çok basit şeyler. İlk bakıldığında ‘insan haklarıyla ne alakası var?’ bile denilebilir. Mesela ‘sokak aydınlatması’. Bu doğrudan kadın hakları meselesidir. Kadınların sokakta özgürce, istediği saatte dolaşması ile ilgili bir meseledir. Sosyolojik bir olgu olarak ‘karanlık sokaklar’ her zaman suç oranının arttığı yerlerdir. Dolayısıyla bir şehrin aydınlatmasının düzgün biçimde sağlanması kadın hakkı meselesidir. Bu tür çok somut meseleler var. Bu bize ölçülebilirlik de sağlıyor. Biz bu iyi örnekleri ödüllendirerek bunları teşvik de edeceğiz. Bunların tamamı aslında yerel yönetimlerin değiştireceği şeyler. Yanlış da anlaşılmasın, bu proje Türkiye’deki bütün insan hakları meselelerini düzlüğe çıkarma amacını gütmüyor. Çünkü bu mümkün değil. Bir belediye, bir gencin sırf cumhurbaşkanını eleştirdi diye yargılanmasının önüne geçemez ama bir belediye engellilere uygun kaldırım inşasında yer alabilir. Tabii ki sadece bir inşa faaliyetinden bahsetmiyoruz. Kurumsal bir yapıdan ve öncü rolden bahsediyoruz. İzmir’i bir insan hakları kenti haline getirdiğimizde, bu kentin gelişmişliği, bu kentin demokrasisi aslında Türkiye’ye örnek olacaktır. Bütün parçalar birbirine eklemlendiğinde merkezi hükümeti de zorlayacaktır.

‘İRADE GÖSTERİLMELİ’

Belediyelerin kaynak aktarmasının önünde bir engel var mı?

Belediyelerin adli yardım çalışmaları için kaynak aktarmasının önünde hukuki bir engel yok. Belediye sadece bir irade gösterecek ve meclisten karar çıkararak, belli miktarda bütçeyi kendi ilçesindeki durumu olmayan vatandaş için ayıracak. Böyle bir uygulama dünyada da çok fazla yok. Bir belediye kaldırım/yol yapıyor, çöp toplama hizmeti veriyor. Bir belediye neden hemşerilerine adalete erişim ile ilgili bir yardımda bulunmasın. Adalet ekmek, su kadar gerekli. Herkesin ‘adalet’ diye bağırdığı bir yerde belediyelerin vatandaş için bütçe ayırmasının önünde hiçbir engel yok. Çok da verimli ve avantajlı olacağına inanıyoruz. Merkezi hükümetin yapamadığı çalışmaları biz neden yerelden gerçekleştirmeyelim? İyi örnekleri burada oluşturalım ve Türkiye’yi değiştirelim istiyoruz. Bunu başarmamız için hiçbir engel yok.

‘BİREY OLMAK İÇİN…’

Çocuklarda ‘hak arama bilincinin’ geliştirilmesine çok önem veriyorsunuz, bunun önemi nedir?

Hak arama bilincinde olmak, anayasal haklarını bilmek ve bunları kullanabileceğinin farkında olmak aslında birey olma bilincidir. Birey, haklarının farkında olduğu zaman aslında bunu talep etmeye de başlayacaktır. Bu, hukuksuz devlet müdahalelerinin de karşısında bir cephe oluşturacaktır. Biz bunun yaratılmasını istiyoruz. Bunun temellerinden biri de çocuklara verilecek insan hakları eğitimleridir. Çocuk, haklarının bilincine vardıkça birey olacaktır. Büyükşehir Belediyesi ile ‘çocuk ve gençlik merkezlerinde’ insan hakları eğitimine başladık. Ne kadar çok çocuğa ulaşabilirsek, geleceğimizi o kadar özgür yarınlara taşıma imkanı oluşacaktır.

‘İZMİR BAROSU’NUN ÖN AÇICILIĞINI GÖSTERİYOR’

CHP İzmir İl Örgütü de ‘İnsan Haklarına Dayalı Örgütlenme Strateji Belgesi’ hazırladı...

CHP İzmir İl Başkanlığı insan haklarını önceleyen bir siyaset güdüyor. Bu anlamda kendilerine teşekkür ediyorum. ‘İzmir İnsan Haklarının Başkenti’ vizyonundan da faydalanarak bir strateji geliştirmeleri aslında İzmir Barosu’nun ön açıcılığını da gösteriyor. Siyasi partilerin bu alana önem vermesi gerekiyor, keşke tüm partiler yapsa.

‘İZMİR İÇİN BİR ŞANS’

İz Gazete olarak ‘hukuk’ sayfası hazırlamaya başladık. Ne söylemek istersiniz?

Yerel medyayı çok önemsiyoruz. Bunu gönülden söylüyorum, İz Gazete İzmir için bir şans. İz Gazete’nin hukuk alanına, insan haklarına katkı vermesi, yaptığımız çalışmaların halk nezdinde duyulur olması anlamına da geliyor. Şunu da biliyoruz; doğru gazetecilik yaptığınız takdirde insan hakları alanına dair haberler yapmak zorundasınız. İz Gazete bunu yapıyor. Yerel bir gazetenin ‘hukuk’ sayfasında hak temelli anlayışı görünür kılmak, yurttaşları da nasıl bir Türkiye ve İzmir içerisinde yaşamak istediğimizi göstermek anlamına gelir. İfade özgürlüğü, basın emekçisi dostlarımızı doğrudan ilgilendiren bir konu ve İzmir’in insan hakları kenti hüviyetine kavuşması İzmir’deki basını da ilerletecektir.

‘KARANLIĞA MAHKUM OLMADIK’

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Tüm belediyeleri, siyasi partileri, kurum ve kuruluşları vizyon belgemizi imzalamaya çağırıyoruz. Bütün toplum kesimleri insan hakları çalışmalarına destek vermedikçe bu dar bir alanda kalacaktır. Biz gerçekten umutluyuz. Bu mücadelenin temelleri Anadolu’da, İzmir’de ve Türkiye’nin her yerinde var aslında. Bu ülke hiçbir zaman karanlığa mahkum olmadı. Bizim ozanlarımız, yazarlarımız her zaman sesini yükseltti. Yeri geldi işkence gördüler ama bundan vazgeçmediler. Bu yaşadığımız kötü günler de çok yakında geçecek ama herkes elinden gelen katkıyı sunduğu zaman geçecek. Biz İzmir Barosu olarak, bu katkıyı maksimum düzeyde vermeye çalışıyoruz. Lütfen herkes kendi alanında bu desteği versin.

Editör: Haber Merkezi