Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü uzun yıllardır ağır saldırılar ve yok etme politikaları ile yüz yüze. 2006 yılından başlayarak dönem dönem zirve yapan, bazen ince ince örülen politikalar ile Türkiye medyasında çok şey değiştirildi. Bir taraftan iş insanlarından oluşan bir patron yapısı kuruldu, bir taraftan kanunlar ve yönetmelikler değiştirilerek bağımsız medyayı koruması için kurulan kurumlar baskı araçlarına dönüştürüldü. Gazeteciyi, haberi koruyan kanunlar değiştirildi; sendikalar zayıflatıldı.

Yerel medyayı yok edecek ya da tamamen bağımlı hâle getiren düzenlemeler yapıldı.

Tabii bütün bunlar sadece medya alanında yaşanmadı. AKP, iktidarda olduğu 20 yıldır ülkede birçok şeyi değiştirdi. Hukukun üstünlüğü yok edildi, mahkemeler siyasi kararlar vermeye başladı. Ülkede liyakatin yerini adamcılık, yandaşçılık aldı. Halk kutuplaştırıldı, birbirine düşman hâle getirildi. Din siyasetin en önemli parçası oldu. Mafya babaları, kaçakçılar itibar görür hâle geldi, çalanın değil çalmayanın yadırgandığı bir ülke olduk.

Hukukun tarafsız, basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasi yoktur. Bizlere düşen görev basın özgürlüğü mücadelesini yerelden ulusala büyütmek ve demokrasi inşaasına katkı sunmaktır.

OKURA YASLANAN GAZETECİLİK

Yerel medya da tıpkı ulusal medya gibi bir kabuk değişimi yaşıyor. Artık eskisi gibi bir gücü veya etkisi kalmadı. Tıpkı ulusalda olduğu gibi artık yerelde de gazeteler satmıyor. Medyada dijitalleşmenin yanı sıra haber kalitesinin düşmesi, araştırmacı gazetecilik yapılmaması, özel içeriğin az bulunması nedeniyle okurlar bayilere koşmuyor artık.

50-100’lü sayıları telaffuz edebileceğimiz bayi satışları ile yayın hayatını sürdüren yerel gazeteler, Basın İlan Kurumu’na ve belediyelere muhtaç hâle geldi. Basın İlan Kurumu’nun dayattığı asgari kadro ile çalışan; sadece çıkarma, ilan hakkını kaybetmeme kaygısı ile yapılan gazeteler okurlardan ilgi görmez oldu. Ulusalda çıkan haberlerin yerel gazetelerde de yer bulduğu, yerelin sorunlarına değinmeyen, yerel iktidarların kamu yararını gözetmeyen politikalarının eleştirilmediği, ulusal ajanslardan alınan haberlerle doldurulan sayfaların okurdan ilgi görmemesi kaçınılmaz bir sonuçtu.

Son çıkan Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile 36 bin TL’nin altındaki ilanların internette duyurulması kararı, yerel medyada büyük oranda gelir kaybına neden olacak. Geçtiğimiz aylarda tasarruf genelgesi ile belediyelerin abonelik iptalleri ve ilan vermeme kararları yüzünden zor durumda kalan yerel medya, son genelge ile kapanma noktasına geldi.

Adil reklam dağıtımının olmadığı bir ülkede yerelde ya da ulusalda iktidara değil okura yaslanan gazeteciliği yeniden inşaa etmek zorundayız. Dijitalleşmenin gazetecilikte hızla yayılması ile herkesin yerel, herkesin ulusal olduğu bir ülkede fark yaratmak için nitelikli haberciliğe ihtiyaç var. Gelir getiren, haber olacaktır. Bunun için bağımlı değil bağımsız haberciliği yeniden önceliğimiz hâline getirmeli, haber kalitemizi arttırmak için çaba sarf etmeliyiz. Aksi hâlde ne bağımsızlıktan ne de basın özgürlüğünden bahsedebiliriz. Gücünü okurundan alan gazeteler iktidarın basın özgürlüğünü yok etmek isteyen politikalarına karşı da dik durabilir, Basın İlan Kurumu’nun terbiye etme cezalarına karşı boyun eğmez.

BİK VE RTÜK’ÜN YAPISI DEĞİŞMELİ

İktidarın bağımsız medyanın üzerinde bir sopa hâline dönüşen Basın İlan Kurumu ve RTÜK’ün kuruluş amaçlarına uygun faaliyet göstermeleri için sesimizi daha yüksek çıkartmalıyız.  

İktidarın gazeteler arasında ayrım yapmaması, kamu kaynaklarını iktidarı destekleyen medya kuruluşlarına aktarmaması, kamu kaynaklarının gazetelere adil bir biçimde dağıtılması için kurulan Basın İlan Kurumu 2013’ten bugüne defalarca yönetmelik değişiklikleri yapısal olarak dönüştürüldü. Artık kamu ilanlarının adil dağıtımı ile değil, haberlere verdiği ilan kesme cezaları ile hatırlanan bir kuruma dönüştü. “Basın meslek etiği” ihlali adı altında iktidarın kamu yararı gözetmeyen uygulamalarını ortaya çıkartan, eleştiren haberlere ilan kesme cezaları veren, bağımsız habercilik yapan gazetelerin kamu kaynaklarından yararlanmasını engelleyen bir kurum oldu.

Kamu kaynaklarının adil dağıtılmadığı ve sürekli ilan kesme cezası tehditi altında habercilik yapmak mümkün değildir. Benzer durumdaki bir diğer kurum da RTÜK’tür. Tarafsız yayıncılık yapmaya çalışan televizyon kanallarına verdiği milyonlarca liralık cezalarla basın özgürlüğü önünde bir engeldir RTÜK. Basın ve ifade özgürlüğünün koruması, onları desteklemesi gereken bu iki kurumun yapısının değişmesi Türkiye’de medyaya nefes aldıracak bir adım olacaktır.

KART HABER YAPMAZ

Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün kapatılarak görevlerinin İletişim Başkanlığı’na devredilmesinin ardından zaten sorunlu olan basın kartı konusu içinden çıkılmaz bir hâl aldı. Basın Kartı Komisyonu Türkiye’nin en köklü meslek örgütleri dışlanarak oluşturuldu. Basın kartları keyfi kararlarla verilmeye başlandı. Yıllarca basın kartı taşıyan meslektaşlarımızdan yüzlercesi hâlâ kartını alamadı.

Biz hep şunu söylüyoruz: Basın kartını meslek örgütleri versin. Söylemenin de ötesine geçip bunu için çaba sarf ettik ancak başarılı olamadık. Yılmayacağız; yeniden, yeniden deneyeceğiz bu konuda meslek örgütlerini bir araya getirmeyi. Ancak şunu unutmamalıyız ki çalışma hayatımızı kolaylaştırsa da haberi basın kartı yapmıyor.

KALEMLERİMİZDE ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ

Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde 34 meslektaşımız özgürlüğünden mahrum, tutsak olarak yaşamını sürdürüyor. Onların özgürlüğü bizlerin de daha özgür olduğu bir ortamı yaratacaktır. Bu sebeple Türkiye’nin en ücra köşesinde gazetecilik yapmaya çalışan meslektaşımızdan metropollerde çalışan meslektaşlarımıza kadar herkesin onların özgürlüğü için mücadele etmesi gerekiyor. Siyasi fikirlerimizin, farklılıklarımızın bunun önüne geçmesine izin vermeden onları savunmalıyız. Gazeteciliği tutsak edilebilir bir meslek olmaktan çıkartmadığımız sürece yarın benzer bir durumu yaşamayacağımızın garantisi yok maalesef.

Türkiye’de basın özgürlüğünü sadece tutuklanan meslektaşlarımızla yok edilmiyor. Hemen her gün gazeteciler tarafsız olmayan hukukun önünde haberlerini savunmak zorunda bırakılıyor. Onlarca yıl hapis cezası baskısı altında yaptıklarının haber olduğunu anlatmak zorunda kalan meslektaşlarımızla da dayanışma içinde olmalıyız. Unutmayalım ki gazetecilerin özgürlüğü kalemlerindedir. Kalemimizi ellerimizden almalarına izin verdiğimiz koşullarda meslek ilkelerimize ihanet etmiş, toplumu karanlığa itmiş olacağız.

DAYANIŞMAYI, ÖRGÜTLÜLÜĞÜ BÜYÜTMELİYİZ

Bu kadar yoğun bir baskı karşısında elbette çaresiz değiliz. Kalemlerimizin gücünü birleştirmeli ve mesleğimizi korumalıyız. Bireyselleştirilen, birbirine rakip hâle getirilen gazetecilerin yeniden omuzlarını birbirine yasladıkları, birbirlerinden güç aldıkları bir mesleği tekrar inşa etmeliyiz. Gazeteciliği tetikçilik yapmak, rüşvet almak için bir silaha dönüştüren sözde gazetecileri tecrit etmeli ve mesleğimizin itibarını yeniden yükseltmeliyiz.

İş güvencemizin, editoryal bağımsızlığımızın, daha iyi koşullarda yaşamamızın teminatı olan sendikamızın çatısı altında birleşmeliyiz. Dağınık, birbirini rakip gören meslek örgütlerini birleştirmeli ve mesleğimize yönelik saldırılar karşısında dik duracak, taviz vermeyecek güçlü meslek örgütleri yaratmalıyız. Yerelden ulusala tüm meslektaşlarımızın üye olduğu güçlü bir meslek örgütü, Türkiye’de hem basının özgür olmasına hem de demokrasinin yeniden inşasına büyük bir katkıda bulunacaktır. Unutmayalım ki güçlüyüz ancak yan yana değiliz. Değiştirmemiz gereken bu.

EKİ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Editör: Haber Merkezi