Gizem TABAN/İZGAZETE- İzmir’de 30 Ekim tarihinde meydana gelen, büyüklüğünü AFAD’ın 6.6, Kandilli Rasathanesi’nin 6.9 olarak açıkladığı ve 115 can kaybına neden olan depremin yaraları sarılmaya çalışırken, kentte önemli bir zirve gerçekleşiyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde düzenlenen, Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden deprem alanında uzman akademisyenler, sivil toplum kuruluşlarını temsilcileri, meslek örgütlerinin temsilcileri, kamu kurumları temsilcileri, bilim insanları, belediye başkanları ve siyasilerin yer aldığı, 2 gün sürecek olan ‘İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşması’ Fuar İzmir’de başladı. Programa katılan akademisyenler deprem hakkında önemli açıklamalarda bulundu. 
Programda konuşan Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Ulusal Deprem İzleme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat, 30 Ekim 2020 Ege Denizi Depremi ve Bölgenin Sismolojik Özellikleri hakkında bilgiler verdi. Kalafat’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“BİLİNÇ VE DAYANIKLI BİNALARLA DEPREMİN ŞİDDETİ 4’Ü GEÇMEZ”
Yakın tarihe baktığımızda en önemli deprem bölgemiz Sisam. Aslında bunları Ege Denizi depremi diye nitelendirebiliriz. Bugün de İzmir depremini İzmir depremi olarak değerlendiremeyiz, sismolojik açıdan. Bu Ege Denizi depremidir. Ama nüfus yoğunluğu, gerek yapı tarzı İzmir’i daha fazla etkilemiştir. Depremin iki kimlik kullanımı var; biri büyüklüğü, ki değişmez. Biri de şiddet. Şiddet ki toplumların deprem bünyesinde alacağı tedbirlere göre değişecektir. Deprem bölgesinde bilinçli bir toplum yaratarak, zemin koşullarına göre bina tasarımı yapar ve depreme dayanıklı binalar oluşturursanız, bu depremin şiddeti 4’ü geçmeyecektir.  Ama bizde maalesef yıkımlara ve can kayıplarına neden olduğu için şiddet artıyor.”

ARTÇI DEPREMLER AZALACAK AMA…
İzmir depremine büyüklüğü 6.9 olan bir deprem ufak veya sıradan bir deprem değildir. Derinliği 12 kilometredir. Depremin şiddeti çok dar alanlarda 8’dir. Genelde 7 ve 7 altındadır. Artçı depremler 10 gün sonra istenilen şekilde yani 3 bin 500 civarındadır. Bundan sonraki süreçte artçı depremler son derece azaltacaktır. Hem sıklıkları hem büyükleri azalacaktır. Ama ağırlıklı olarak artçı şiddet ve yoğunluğu bitmiş değildir.”

Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü akademisyenlerinden Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu da şunları söyledi:

“YÜZDE 50’NİN KENDİ EVİ ALTINDA KALARAK ÖLME RİSKİ VAR”
Bilmediğimiz bir şey yok, aslında her şeyi biliyoruz, fayların orda olduğunu biliyoruz, bu fayların 6 üzeri deprem üreteceğini biliyoruz. Bayraklı ve Karşıyaka’nın zemin yapısını biliyoruz. Problemin çok büyük olduğunu kabul etmiyoruz, kendimize yalan söylüyoruz, Türkiye halkının yüzde 50’sinin kendi yaptığı evin altında kalarak ölme riski var. Biz de esas sorun konut binalarında. Fay ve zemini üzerinden depremler değerlendiriliyor bu yanlış. Faylar zaten doğal olarak yerleşime uygun alanlarda oluyor, onlardan kaçma şansınız yok. 

“HÜKÜMET 3-5 BİN TOKİ KONUTU YAPACAK, ONU DA KREDİYLE VERECEK”
Bu bir kaynak meselesi, konut yapı stokunu depreme dayanıklı hale getirmek muazzam bir kaynak gerektiriyor. Bunun için kaynaklarımızı belirlememiz gerekiyor. Merkezi hükümet hiçbir şey yapmayacak. 3-5 bin tane TOKİ konutu yapacak, onu da krediyle verecek. Önce kaynakları belirlemek lazım. Öncelikle ne kadar kaynak toplayabiliyoruz ona bakmak lazım. Hükümet desteği olmadan uluslararası finans bulunabiliyor mu? Risklerimiz neler, onları belirlememiz gerekiyor. 

“5 KATTAN YÜKSEK, 2000 ÖNCESİ YAPILAN BİNALAR YÜKSEK RİSKLİ”
Bir sonraki depremde bina yıkılmasın istiyorsak, yıkılma riski çok yüksek binaları belirlememiz gerekiyor. Bunlar patlamaya hazır birer bomba gibiler. Bu deprem tüm İzmir için bir test yaptı. 5 kattan yüksek ve 2000 yılından önce yapılmış tüm binalar yüksek riskli binalardır.

“DEPREMLERLE YAŞAMAYI BECEREMEDİĞİMİZ İÇİN SONU FELAKET OLIUYOR”
Ege Bölgesi’nin depremselliği ve deprem üreten faylar hakkında bir sunum yapan ODTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü akademisyenlerinden. Prof. Dr. Erdin Bozkurt, “Burası bir deprem bölgesi. Depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız. Bundan kaçışımız yok. Bölgenin aktif olması sadece depremlerle sınırlı değil, Ege Denizi’nde çok sayıda aktif volkan var. Depremler bereketi getiriyor ama biz onlarla yaşamayı becermediğimiz için sonu felaket oluyor. Deniz içindeki bir deprem İzmir’de hatırı sayılır bir deformasyon yarattı. Bugün bildiğimiz tüm uygarlıkların başladığı yer, gelişmesi depremlerle oluştu. Deprem bu coğrafyanın gerçeği. Jeotermal sistemleri, verimli ovaları, doğal zenginliklerin oluşmasını, kıyıdaki güzelliklerin tamamını depremlere borçluyuz. Ama bu depremleri bizler felaket olarak yaşıyoruz. Ege’nin politik durumundan dolayı denizdeki faylarla karadaki fayların eşleştirmesini maalesef çok iyi yapamıyoruz, veriler eksik kalıyor” dedi.

“FAY YASASI İVEDİLİKLE ÇIKMALI”

Prof. Dr. Bozkurt şöyle devam etti: “Bu depremden sonra ne oldu? Kuşadası körfezi İzmir bölgesinde stresin arttığını görüyoruz. Bunun emareleri de var. Mesela dün Kuşadası Körfezinde yaşanan artçı deprem bunun en güzel örneği. Oradaki faylar deprem üretmeye devam ediyor. Bunun üzerine bir de İzmir fayının yakın geçmişte büyük bir deprem yarattığını düşürsek o fayın da bu sistemden etkilendiğini söyleyebiliriz. Fay Yasası’nın ivedilikle çıkması, kent jeolojisi ve fayların detaylı bir şekilde çalışılması gerekiyor.”

Editör: Haber Merkezi