Geçtiğimiz günlerde Emek Partisi kurucularından Cabbar Demirci, İzmir’de geçirdiği beyin kanaması sonucu hayatını kaybetmişti. Evrensel Yazarı İhsan Çaralan, Eski EMEP İzmir İl Başkanı Cabbar Demirci’nin ölümünü yazdı. İşte o yazı:

"Emek Partisi'nin kurucularındandı. İzmir’de 9 yıl partisinin il başkanlığını yaptı. Son çeyrek yüzyılda İzmir’de; emek mücadelesi, insan hakları mücadelesi, demokrasi mücadelesi demeden her mücadelenin içinde, çoğu zaman da başında o vardı.

Diyebiliriz ki, son çeyrek yüzyıldır İzmir’de onun emeğini katmadığı bir mücadele yoktur!

Bu yüzden de onu son yolcuğuna uğurlayanların böylesi geniş bir yelpazenin en öndeki temsilcilerinin olması bir rastlantı değildir.

24 Temmuz günü hayatını kaybeden Cabbar Demirci’den(*) söz ediyorum.

Cabbar, 1947 doğumluydu. Aynı yaştaydık yani.

Ben onu tanığımda, kendisini işçi sınıfının; sınıfsız ve sömürüsüz bir insanlık dünyası davasına adamış, son nefesine kadar yürüyeceği yolu seçmiş bir devrimci öğretmendi.

O günden beri de Cabbar’la her zaman aynı davanın mücadele yoldaşı olarak, bazen de aynı eylemin içinde yan yana omuz omuza oldum. Aradan geçen 45 yıldan sonra bugün Cabbar gibi bir yoldaşla aynı saflarda bu kadar uzun süre mücadele etmiş olmanın onurunu taşıdığım için gururluyum, mutluyum.

Gidenlerin arkasından geride kalanların iyi şeyler söylemesi gelenektir. Bu iyi de bir gelenektir. Ama Cabbar, arkasından sadece iyi şeyler söylemeyi değil ama “Ne söylense az söylendi” denmeyi hak eden bir yoldaşımızdı.

Bu yüzden de ben burada öne çıkan, her Emek Partili, her devrimci kişi için onun mirası olarak sarılmamız gereken birkaç özeliğine değinmek istiyorum.

O her şeyden önce, içimizde alçak gönüllülüğün timsali diyebileceğimiz arkadaşlarımızdan birisiydi. O, “Alçak gönüllü olayım bu siyaset için, benim çıkarlarım için iyi olur” diyenlerden değildi. Alçak gönüllülüğü onun kişiliğinin parçasıydı. Yani alçak gönüllülük ona yakışırdı!

İnsanlarla konuşurken onlarla arasına yaş, görüş, milliyet, hemşehrilik, inanç... ayırımları koyan değil, birleştirici yönlerini öne çıkaran, söylemesi gerekenleri eksiksiz söylerken bunu karşısındakini rencide etmeden yapabilen, ilişkilerini “şaka” ile süslemeyi beceren bir kişiydi.

Onunla görüş ayrılıklarını tartışan bir kişi bile, ayrılırken geldiğinden daha rahatlamış, muhasebesini daha akılcı yapan bir kişi olma duygusuyla ayrılırdı demek, her halde bir abartı olmaz.

Onun bu özelliği siyasi gelenek bakımından Cabbar’a yakın olmayan çevrelerde bile saygınlığını artırmış; söylediklerine değer verilmesini sağlamıştır. Bu onu, İzmir’deki ilerici demokrat güçler ve emek mücadelesi alanındaki çok değişik çevrelerin “Cabbar Abi”si yapmıştır.

Onu son yolcuğunda uğurlamaya gelen ve konuşan, onunla farklı siyasi görüşteki kişilerin de onu bu özelliğine dikkat çekmeleri gösteriyor ki onun bu alçak gönüllülüğü, ilişkiye girdiği her çevrede iz bırakmıştır.

Onun alçak gönüllülüğünün, her çevreyle ve kişiyle böyle rahat ilişki kurmasının arkasında elbette ki, “öz güvenli” bir kişi olması vardı.

Bu “öz güven” bireyci, kendisini herkesin üstünde gördüğü için sağa sola emirler yağdıran bir öz güven değildi. Tersine onun samimi, kişiliğinin parçası olmuş öz güveni, sosyalizm, dahası sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesi davasının yenilmezliğine olan sağlam güveninden beslenen bir öz güvendir. Bu onda, her şart altında mücadele etmenin mümkün olduğu bilinciyle birleşmiş, yarım yüzyıllık mücadelesi içinde hiçbir dönemde karamsarlığa düşmeden, mücadelenin her biçimi içinde yer alarak yürümesinin başlıca dayanağı olmuştur.

Cabbar yoldaşımızın “alçak gönüllülüğü” ve “öz güvenli” kişiliğinin tamamlayıcısı ise onu “Yorulmaz bir devrimci” olmasıyla anlamlanmıştır.

Çünkü Cabbar Yoldaş; ne pek çok devrimcinin “Yarın devrim olacak”mış gibi ayaklarının yerden kesildiği gençlik günlerinde ne de faşizmin, cuntaların ülkeyi ve toplumu karanlığa sürüklediği, işkencehanelerin, cezaevlerinin devrimcilerin evi yapılmak istendiği... uzun karanlık yıllarda yılgınlık göstermemiş, her koşulda mücadele ederken enerjisi de hiç tükenmeyen, yorulmayan bir devrimci kişi olarak yolunda yürümüştür.

Burada elbette ki ona yol gösteren işçi sınıfının kurtuluşu davasına (bu insanlığın da kurtuluşu davasıdır) bağlılığı, bu davanın öyle bir heyecanla ayağa kalkmakla zafere ulaşamayacağı gibi, bir yenilgiyle de yok edilemeyeceğine olan sonsuz güvendir.

Tersine Cabbar yoldaş; seçtiği devrim yolunun, “engelli bir maraton” olduğunu, bu maratonun, insanlığın sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya amacına varana kadar süreceğini, bunu da her kuşağın bir önceki kuşaktan aldığı bayrağı, sonraki kuşaklara devrederek sürdürdüğünün bilinciyle, yarım yüzyıllık mücadele içinde yorulmadan kendi koşusunu tamamlamayı başarmıştır.

Kısacası; benim 45 yıldır kişi olarak da tanıdığım, ama yarım yüzyıllık dostum, mücadele yoldaşım Cabbar için, “Alçak gönüllü, öz güvenli, yorulmaz bir devrimciydi” demeyi hak edecek bir yaşam yaşadığını güvenle söyleyebilirim.

Artık Cabbar, fiziken aramızda olmayacak. Onu elbette ki özleyeceğiz. Özellikle onu yakından tanıma fırsatı bulmuş olanlar, her zor durumda, onun soruna çözüm bulmadan umudunu kesmeyen, işçi sınıfının öğretisinin her sorunu çözmek için bize yol gösterdiğinin bilincinden kaynaklanan devrimci iyimserliği özleyecek, “Keşke Cabbar Başkan olsaydı” diyeceklerdir.

Ama eğer Cabbar’la yürüdüğümüz yolda ısrar edersek, her zaman Cabbar’ı yanı başımızda hissetmeye devam edeceğiz.

Seni özleyeceğiz Cabbar!

Mücadele edersek seni yaşatacağımızı biliyoruz.

Uğurlar olsun; partisine, adına yakışan bir yaşam yaşamış olan Cabbar yoldaş!"

EVRENSEL

Editör: Haber Merkezi