Bu haftaya notum:

Bu hafta Sevil Çalıkkasap’ı konuk ettim sayfaya. Kim Young-Ha’nın Bir Katilin Güncesi adlı romanının sunuşunu Edebiyat Kulübümüzde kendisi yapmıştı, yazısını da hep birlikte okumayı istedim.

Uçan Balık ve Tudem’den de iki çocuk hikâyesini taşıdım sayfaya. Tanıtım bültenleri hikâyelerin çekiciliğini ortaya koyarken hikâyeye eşlik eden çizimler de son derece keyifli görünüyor.

Keyifli okumalar!

Yazı: Sevil Çalıkkasap

Şubat ayında Yazı Çizi Çeki Atölyesi’nde edebiyat kulübümüz için inceleyeceğimiz kitap, Timaş Yayınları tarafından Özlem Gökçe ve Açelya Yavuz çevirisiyle yayımlanan Kim Young-Ha’nın Bir Katilin Güncesi adlı romanıydı. Beni kitap hakkında yapılan yorumlar ve kitabın ilginç konusu kadar, başarılı bulduğum kapağı da cezbetti. Çağımızın en hazin hastalığı olarak gördüğüm demansın zihni bulandıran sularında ilerlerken satır aralarındaki boşluklarda durup dinlenmek gerekecekti.

Yazarımız ve kahramanımız arasında benzerliklerin bulunduğunu eklemek isterim. Yazarımız, hayatının bir döneminde kömür gazı zehirlenmesinden kısa süreli hafıza kaybı yaşamış ayrıca ikisi de asker çocuğu. Romanda yaşanmışlıkların ne derece payı var bilinmese de Kim Young-Ha, hayatı o kadar acı dolu görüyor ki çocuk yapmama kararı almış ve antinatalist olduğunu açıklamış. Ülkesinde çok sevilen ve uluslararası üne sahip olan postmodern yazar önemli edebiyat ödüllerinin de sahibi. Kore Ulusal Sanat Üniversitesi’nde profesör olarak yaratıcılık ve sanat dersleri vermiş ve 2008’de kendini yalnızca yazmaya adamak için tüm işlerinden istifa etmiş.

Romanda anlatım bölük pörçük ilerliyor, sanki bir yapbozun parçaları gibi. Okudukça her parça beni bütüne bir adım daha yaklaştırıyordu. Gerçek olmayan parçaların olduğunu keşfettiğimdeyse hissettiğim, kaybolmuşluk oldu. Göğe uzanan dalların huzurlu sesiyle bambu korusunda karşılaşılabilecek tehlikeler, kahramanın gelip giden değişken zihninin yansımasıydı adeta. “Koşma, düşersen ölebilirsin, yavaşla…” diyordu.


SAYFANIN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ


NAKARAT CİNAYETLER

Romanda yazar, romanın anlatıcısı ve kahramanı Byong-su Gim aracılığıyla bir açıdan felsefe yaparken şiiri, düzyazıyı, metaforları kullanır. Cinayet işlemeyi bırakmış bir seri katildir karşımızdaki. Kimsenin okumadığı şiirleri ve kimseye söyleyemediği cinayetleriyle kendini var etmeye çalışır bir bakıma. Kızı İnhi onun hayatının en huzurlu dediği üçüncü dönemini temsil eder. Sabah gözlerini açıp onu gördükçe kurban arayıp durduğu geçmişine dönmeyecektir. Babasıysa çocukluğunun ve masumiyetinin sonudur. Sık sık onu rüyalarında görür ve hatırlar çünkü o, yakasını hiç bırakmayan ikilemidir. Kendine sorar, “Şeytan mıyım, süper kahraman mı, yoksa her ikisi de mi?” Ve bir itirafta bulunur, babasından sonraki cinayetleri aslında onun nakaratlarıdır.

Alzheimer belirtileri sonrası işler iyice karışmaya başlamıştır hayatında. Sorular kolay olsa da cevapları zor olacaktır artık onun için. Kızı İnhi’nin ondan uzaklaşmaya başlamasına kulplar arar kendince.

Eskiden aralarında herhangi bir sorun yokken, on altı yaşından sonra gerçek ailesini sorgulamaya başlamıştır İnhi. Oysa söylenmemesi gereken gerçekler vardır. Bunlardan biri de Byong-Su’nun son kurbanının İnhi’nin annesi olmasıdır. Yakın geçmişi kayboldukça eskilere dalan kahramanımız ardında bıraktığı hayaletleriyle baş başa kalır, onlarla uğraşır.

Sık sık kaybolmaya başlar ancak bu kaybolmalar her zaman zihninde gerçekleşmez. Artık boynunda asılı isim kartı ve adresi onun eve dönüş bileti gibidir. Karıştığı hafif hasarlı bir trafik kazası ise onun bulanık zihnini daha da alt üst edecektir. Tanıdık gelen soğuk ve yılan gözler hem onun hem de kızı İnhi’nin peşini bırakmayacaktır bundan böyle. Ve kızını ondan kurtarmak için amansız bir mücadeleye girişecektir kahramanımız. Yanı başlarındaki tehlikeyi tekrar tekrar anlatmayı dener ama sonuç alamaz, kimse onu anlamaz ya da o anlatamaz. Bu kaza esnasında karşısına çıkan Cute Bak adındaki adam kimdir ve onlardan ne istemektedir? Bu karmaşık zihinde cevaplar aramaya koyulan kahramanımız, okuru da peşi sıra sürükler.

ANLAŞILMAYA ÇALIŞMIYOR

Yazar Kim Young-Ha ve anlatıcımız Byoung-Su bu kitapta okuyucunun düşüncelerini pek önemsememiş, anlaşılmaya da çalışmamış bana kalırsa. Bunu da açıkça söylemekten çekinmemiş. “Bana güvenmeyin, beni anlamaya çalışmayın” diyor zaten.

Romanda karşımda empati kurabileceğim, bağ kurabileceğim biri olmayınca tutunmakta zorlandığım yerler oldu, zaman zaman savruldum ve bazen uzaklaştım. Pek çok zıt duyguyla boğuştum okurken. Bazen karnıma sıkı bir yumruk yemiş gibi hissettim. Ve her seferinde tekrar tekrar başa dönüp durdum. Yazarın istediği de buysa başarılı olmuş benim açımdan. Ve şuna kesinlikle hak verdim, insan başkalarının sıkıntısı içine doğup, kendi sıkıntısı içinde ölüyor. Kim Young-Ha’nın kendi ağzından anlamlı bir cümleyle noktalamak isterim. “Dürüst olmak gerekirse, bir romanı okuyup sevmediğimizde bile, o -beğenmemek’in derinliklerine inmek okumayı anlamlı bir deneyim haline getirebilir.”

Bu kitap benim için cidden anlamlı bir deneyim oldu. Belki sizin için de olur, ne dersiniz?


Yaşamın Nasıl Başladığına Dair

Yaşamın Kısa Tarihi, “Bu Kitabı Yalama” ve “İçinde Bir İskelet Var!” kitaplarının yaratıcısı Idan Ben-Barak'tan, tek bir hücrenin tüm dünyanın kaderini nasıl değiştirdiğine ilişkin “minik” bir anlatı. 5 yaş ve üzeri için uygun olan ve Uçan Balık’tan yayımlanan kitap resimleriyle birlikte canlılar, bilim ve teknoloji, doğal yaşam, mikrobiyoloji, merak ve araştırma gibi konulara değiniyor.

Çocukları, canlılığın kökeni üzerine bilimsel bir zaman yolculuğuna çıkaran bu ilginç öykü; insanların yüzyıllardır açıklığa kavuşturmaya çalıştığı “Yaşam nedir?” ve “Nasıl ortaya çıkmıştır?” sorularına da yanıt arıyor.

Philip Bunting'in ele avuca sığmaz görselleriyle renklenen kitap, kolay anlaşılır ve ikna edici açıklamalar eşliğinde yaşamın kaynağını merak uyandırıcı bir anlatıya dönüştürüyor.

Yaşam, harekettir! Enerjidir! Güçtür! Bilgidir! Sonsuz varyasyonla üreyen bir inşadır…

Yaşamın ortaya çıkışı nasıl mı oldu peki? Bir başka deyişle, her şey nasıl mı başladı?

Çok, çok eskiden, nedenini ve nasılını kimselerin bilmediği tuhaf bir baloncuk çıktı ortaya. Özel bir baloncuktu bu. Öncelikle, yaşayan bir hücreydi ve birazcık farklıydı. Bu akıllı baloncuk aslında hepimizin atasıydı ve yaşamın gizemli hikâyesi de işte tam olarak böyle başladı…

Yaşamın Kısa Tarihi, minik okurların gezegenimize çok daha yakından bakmalarına fırsat tanıyor ve herkesi, renkli bilgiler ışığında, geçmişi milyarlarca yıl öncesine dayanan bir öyküyü yeniden keşfetmeye çağırıyor.

Yazar Hakkında

Mikrobiyoloji alanında yüksek lisans derecesi olan Idan Ben-Barak, tarih ve bilim felsefesi üstüne doktora yaptı. Bilimsel araştırmanın tarihini anlatan doktora tezi, yaşamın ortaya çıkışına ışık tutmaya çalışıyordu. Yazar, çoğu zaman kütüphanede bulunur. Bazen de oldukça yüksek sesle konuşur. Melbourne, Avustralya'da yaşıyor.


Bir çocuk ve Bir Köpeğin “İnanılmaz” Maceraları

İngiliz yazar Ben Davis'in, insanlar ve köpekler arasındaki koşulsuz sevgiyi hem hüzünlü hem de eğlenceli bir anlatıya dönüştürdüğü ve Tudem tarafından yayımlanan Ultra Çocuk ile Harika Köpek, belleklerden uzun süre silinmeyecek bir dostluk romanı. 10 yaş ve üzerine hitap eden romanın odaklandığı konular büyüme ve olgunlaşma, duygular, hayvan sevgisi ve zorbalık…

Doğdukları günden beri hiç ayrılmayan ultra çocuk George ile harika köpeği Gizmo'nun büyüme ve olgunlaşma hikâyesini sayfalarına taşıyan bu bol ödüllü kitap, olumsuz durumlara karşı tek yürek olmanın ve cesur davranmanın gerekliliğini hatırlatıyor.

Muzip dili, sağlam kurgusu ve Julia Christians'ın resimleri eşliğinde, okurlara “inanılmaz” maceralar yaşatan eser aynı zamanda; ebeveyn ayrılığı, sevdiklerini kaybetme, anksiyete, akran zorbalığı, yalnızlık gibi çocukların duygu dünyalarını altüst edebilecek hassas konulara da dikkat çekiyor.

Kitabın Konusu

14 yaşındaki Gizmo, bir köpeğin umabileceği her şeyi yaşadı şu hayatta! Can dostu George sayesinde sevgi dolu, muhteşem bir ömür sürdü. Galaksilerarası Güç Takımı'na katıldı. Herkesin arkadaşı, suç savaşçısı, sincap kovalayıcısı ve reçelli bisküvi sevdalısı oldu. Ama hepsinden önemlisi, köpek yaşıyla aşağı yukarı 78 yıl boyunca (!) hep çok iyi bir çocuk olarak kalmayı başardı o. Fakat artık işler iyiye gitmiyor. Gizmo bir hayli yaşlandı ve... bu duruma çok üzülen George, onunla son kez DELİCESİNE eğlenebilmek ve güzel anılar biriktirebilmek için bir “Gizmo ile Yapılacaklar Listesi” hazırladı. Kampa gitmek, dondurma yemek, şehrin öteki tarafındaki yüksek tepeye tırmanmak, on beş dakikalığına ünlü olmak... Peki, George'un yerli yersiz “fıttırışları” ve Gizmo'nun aşırı tembelliği işin içine girince, bu listedekilerin ne kadarı gerçeğe dönüşebilecek dersiniz?

Ben Davis'in, “Ne olursa olsun, hayat devam ediyor; eksik, yarım, özlemle. Hem de hiç dinmeyecek bir özlemle...” görüşü üstüne temellendirdiği Ultra Çocuk ile Harika Köpek, kahkaha attırırken gözleri nemlendirmeyi başaran kitaplardan.

Yazar Hakkında

Ben Davis, kitapları yayımlanmış ödüllü bir yazar olmadan önce, radyo programları ve çeşitli dergiler için şakalar ve eskizler yazdı, kütüphanecilik ve postacılık yaptı. Yazmadığı zamanlarda düzenli olarak okullarda yaratıcı yazarlık atölyeleri düzenleyen Ben Davis, eşi ve oğluyla Staffordshire'da yaşıyor ve boş zamanlarında köpeğine saçma kostümler giydirmeyi seviyor.


KELİMELERİN İZİNDE

patalya

a. İt.

1. esk. den. genellikle savaş gemilerinde kullanılan, bir, iki ya da üç çift küreği bulunan ve her çift küreği bir kişice çekilen bir hizmet sandalı.

2. arg. dolandırıcı yardakçısı, dümenci.

patalya durmak

arg. (birine) yardakçılık etmek.


SATIRLARIN İZİNDE

Soğuk ve karanlık dipler boş ve anlamsızdı. Kadim batıklarda ölü denizcilerin kıpır kıpır yakamozlu ruhları, yakarırcasına kolları yukarıda, yosunlar gibi akıntıda kıvrılıp kıvranarak salınıyor, zeminde çürümüş leş katmanından ölümün nabzı gibi tek tük atan kabarcıklar tıp tıp koparak yükseliyordu. Cehennemî ışığını yayan fenerbalığı avlarının yuvalandığı batığa yaklaşınca önce o kafadanbacaklıyı yuttu. Çiğnediği kalamarın mürekkebi solungaçlarından püskürürken, mercan, yosun, balina sümüğü ve kabuklu, otçul, etçil, hepçil ve hatta yamyam deniz canlılarından yağan sertleşmiş dışkıyla kaplı o karanlık batağın içine giriverdi. Anteninin ucunda parlayarak avları cezbederken aynı zamanda kendi korkunç gözleriyle, uzun ve sivri dişlerini de aydınlatan fenerinin ışığında, önce taşlaşıp yosun bağlamış o pusula ve dümen tekerleği belirdi.

Tiamat – İhsan Oktay Anar (Everest Yayınları, Şubat 2022)


YAZARIN İZİNDE

Marguerite Duras

Fransız bir ailenin kızı olarak 1914’te Hindiçin’de doğdu.

Ailesiyle birlikte 1931’de Paris’e geldi ve burada öğrenim gördü.

1942’den itibaren yeni gerçekçi tarzda romanlar yazmaya başladı.

Çok geçmeden daha deneysel bir üslûba yöneldi.

Un Barrage contre le Pacifique (Pasifiğe Karşı Bir Set, 1950) bu anlamda ilk romanıdır.

Daha sonraki romanları klasik olay örgüsünden, roman kişilerinden ve geleneksel anlatım tarzlarından uzaklaşma özelliği gösteren ‘Duras üslûbu’nun kilometre taşlarını oluştururlar.

Alain Resnais’nin Hiroşima Sevgilim filminin senaryosunu da yazan Duras, Türkçe’de Sevgili, Moderato Cantabile, Mavi Gözler Siyah Saçlar gibi romanlarıyla tanınmaktadır.

(Kaynak: https://iletisim.com.tr )


KİTAPLARIN İZİNDE

Bütün Ateşler Söndüğünde – Filiz Özdem (Yapı Kredi Yayınları, Şubat 2022, Roman)

Yalnızlıkla sınanan bir hayat ezberinin farklı köşelerinde, farklı sebeplerden dolayı kaybolmuş bir adamın ve bir kadının romanı Bütün Ateşler Söndüğünde; karanlığı koyultan büyük bir yasın ve köksüzlükle birleşince en az o yas kadar yaralayıcı olan karşılıksız bir aşkın gölgesinde, tam da söz bitti derken kurulmaya başlanan yepyeni bir cümlenin, tesellinin ve telafinin, kaderde açılan o gediğin hikâyesi... Beklemek bittiğinde beliren o yolun başına bakıyor Filiz Özdem; dağlara küsenlerin sessizliğini dağlara veriyor. Ne de olsa bütün ateşler söndüğünde yaralar da çoktan dağlanmış demektir.


Leylâ, Mektubum Eline Ulaştı mı? – İlay Bilgili (İthaki Yayınları, Şubat 2022, Öykü)

Bulup yitiren bir şey olarak kalp, arıyor, deneyip yanılıyor ama yine de devam ediyor oyununu oynamaya. Hep özleyip beklediği bir yer var. Bir ev, bir insan, bir hayal...

Leylâ, Hayriye, Yılmaz, Özlem, Neriman ve isimli isimsiz daha birçok insan, bularak ve yitirerek, hayatın damarlarında dinliyorlar kalplerinin oyununu. Sonra kanat çırpıp yitirdiklerinin uzaklaşmasını seyrediyorlar ömür boyu.

İlay Bilgili, ikinci öykü kitabı Leylâ, Mektubum Eline Ulaştı mı? ile yeniden merhaba diyor okurlarına. Birbirinden farklı hayatların içine çekip bir ayna veriyor okurunun eline.


Keder Üzerine – Chimamanda Ngozi Adichie (Doğan Kitap, Şubat 2022, Deneme)

Keder zalim bir eğitim türü. Yas tutmanın ne kadar kaba, ne kadar öfke dolu olabileceğini öğreniyorsunuz kederliyken. Düşünmeden söylenen başsağlığı dileklerinin nasıl hissettirebileceğini öğreniyorsunuz.

Babasının ölümünün ardından yazan Chimamanda Ngozi Adichie, kayıpla derin bir hesaplaşmaya giriyor. Babasının ölüm haberini izleyen günleri “Yarından ve daha sonraki bütün yarınlardan korkuyorum” diye tanımlayan yazar, şok, yalnızlık ve hayal kırıklığını çarpıcı bir dille anlatıyor.

Keder Üzerine, tüm kayıplar için kişisel bir ağıt.


Varoluşun Halleri / Heidegger, Kant ve Kadim Meseleler – Kaan H. Ökten (Alfa Yayınları, Şubat 2022, Felsefe)

Bu kitap Kaan H. Ökten’in, varoluşumuza ilişkin siyaset, ölüm, zaman, anlam, dil gibi konular hakkında yazdığı veya çevirdiği çeşitli metinlerden meydana geliyor. Bunları öncelikle Heidegger ve Kant üzerinden tartışan yazar, ardından bu meselelerin kadim köklerinin izini sürmeye gayret ediyor. Bu çabanın odağında ise aslında tek bir mesele var: Biz insanların düşünce ve eylemlerinin oluşturduğu karmaşık dünyaya, bazı özgül örneklere müracaat ederek bakmaya ve onu anlamaya çalışmak.

Editör: Haber Merkezi