1-Kendinizi huzurlu hissettiğiniz bir yer söyler misiniz?

“Bir”e indirmek ne zor!

Çınardibi (Bayındır), sahne, yeğenlerimle/ çocuklarla söyleştiğim anlar/ zamanlar/ yerler, yolculuk, türkü söyleyebildiğim her yer... en önemlisi, sevgili eşim ve kızımla birlikte olduğum yer(ler)... ve Urla ve Datça!

2-Sevdiğiniz birini Ege'de ağırlayacak olsanız nereye götürürdünüz?

Birkaç kez gelmeli... Şirince, Urla, Karacasu (Afrodisias) ve Ayvalık...

3-İzmir'in en sevdiğiniz özelliği nedir?

Avuç içi gibi bir kent. Yarım günde altüst ettiğim çok olmuştur.

4-İzmir'in en sevmediğiniz özelliği nedir?

Her şey çoooook yavaş!

5-İlham aldığınız kimse var mı?

Başta çocuklar ve iyi yazılmış metinler, nitelikli sanat yapıtları, doğa, kendi halinde yaşayan insanlar...

6-Favori sanatçınız kim?

Joan Baez, Gheorghe Zamfir, Ruhi Su, Fazıl Say, Erkan Oğur-İsmail Hakkı Demircioğlu... ah sayamadıklarım!

7-Hatırladığınız en kötü anınız nedir?

Çok erken yitirdiğim can arkadaşım Hasan Basri Tombul’un cenazesini, tabutuna yaslanıp, İstanbul’dan Adana’ya götürdüm. Babası, arabanın kapısını açtı. Dediklerini, aradan geçen yirmi yedi yıla karşın unutmam olası değil: “Bekir! Hasan’ımı böyle mi teslim ettim sana! Böyle nasıl getirdin!"

Babamı yitirdiğimde on dört yaşındaydım. Niyesini bilmeden çıktım evden. Dönüşte yanlış otobüse binmişim. Bizim durağa bir türlü gelemedi otobüs...

8-Defalarca izleyebileceğiniz film var mı?

Elbette ve epeyce: “Spartaküs” (Stanley Kubrick), “Doktor Jivago” (D. Lean), “Avaramu” (Roj Kapoor), “Maymunlar Cehennemi” (R. Wyatt), “ET” (S. Spilberg), “Ölü Ozanlar Derneği” (P. Weir), “Sophie’nin Seçimi” (Alan J. Pakula),  “Umut” (Yılmaz Güney/ çok az kesintili haliyle altı kez izledim), “Uçurtmayı Vurmasınlar” (Tunç Başaran), “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” (Ahmet Uluçay), “Dedemin İnsanları” (Çağan Irmak), “Bir Zamanlar Anadolu’da” (Nuri Bilge Ceylan) “Beynelmilel” (Sırrı Süreyya Önder)... Aslında yönetmen ve oyuncu adları vermeliydim belki de. Sinemacılara hayranım.

9-En son hangi kitabı okudunuz?

Bu sorunun da tek yanıtı yok benim için. Yıllar var ki aynı anda on dolayında kitap okumaktayım. Son okuduklarım şöyle: “Gulyabani” (H. Rahmi), “İzmir Yazıları-2” (İlhan Pınar), “Kardeşim Gibi” (İbrahim Dizman), “Kırmızı Saçlı Kadın” (Orhan Pamuk), “Taşa Yazdığım” (Melek Özlem Sezer), “Bir Güz Güneşi Gibi” (Feridun Andaç), “Gerçek Hesap Bu” (Nejat İşler), “Zombili Mombili Roman” (Aytül Akal), “Anne Beni Bekleme” (Hidayet Karakuş), “Babaannemin İçine Uzaylı Kaçtı” (Sevgi Saygı), “Harita Metod Defteri” (Murathan Mungan), “Pasaklılar/ Timsah Havuzu” (Mavisel Yener), “Düşünce Gücüyle Tedavi” (Louise Hay)

10-Hayvan besliyor musunuz?

Hayır.

11-Uzun romanlar mı kısa öyküler mi?

İkisini de severim ama ille de seçmekse kısa öyküler.

12-Köşe yazılarını takip ediyor musunuz?

Evet. Özellikle Özgür Mumcu, Kaan Sezyum, Tanıl Bora, Yıldırım Türker, Mine Söğüt, Aydın Engin, Zeynep Oral, Ercan Kesal, Erk Acarer, Atilla Aşut, Zeynep Oral, Enver Aysever’i kaçırmamaya çalışıyorum.

13-Kötü bir özelliğinizi söyler misiniz?

Çabuk kızıyorum. Bazen kimi sevdiklerimi ihmal ediyorum.

14-Parasız kaldığınız oldu mu?

Çooook! Bunun “şiir”ini de yazdım.

15-Başınız hiç kanunlarla belaya girdi mi?

Dolaylı olarak, evet.

16-Okulu sever miydiniz?

Başarısız olduğum lise yıllarım da içinde: evet. Ne ki ülkemizde okulun -hele ki günümüzde ve özel-devlet ayırmadan- çocuklarımız için bir cehenneme dönüştüğünü de belirtmeliyim.

17-Bağımlılıklarınız var mı?

Kimi zaman, çalışmaktan eğlenmeyi/ dinlenmeyi unutuyorum. Başka da var; söyleyemem!

18-En sevdiğiniz yemek nedir?

Çok. Yemek ayırmam. İlle de bir ikisi söylenecekse: mantar sote, kuru fasulye, borani, bamya çorbası...

19-En büyük korkunuz nedir?

Tektipleşmek, tekçilik denen hastalık/ zorbalık ve tekçiliğin kesif egemenliği altında kalmak!

20-Gün içerisinde en çok neye zaman ayırıyorsunuz?

Yazmaya, çalışmaya... bir de türkülere... Soluk almaya, hatırlamaya...

21-Takip ettiğiniz dergiler-gazeteler var mı?

Dergiler: Sözcükler, Notos Öykü, Mesele, Sincan İstasyonu, Dünyanın Öyküsü, Caz Kedisi, Varlık, Bavul... Çok sayıda başka dergiyi de özel sayılarına, dosya konularına göre edinmekteyim. Yıllardır böyle bu. Örneğin Doğan Kardeş’i (1960’lı yıllar), Yazko Edebiyat’ı, Somut’u (gazeteydi aslında), Bilim-Sanat’ı, Sanat Olayı’nı, kırmızıfare’yi, Adam Sanat ve Adam Öykü’yü, Agora’yı... hevesle beklerdim.

Gazeteler: BirGün, Cumhuriyet... Öncesi de var ama 1973’ten beri düzenli gazete okuruyum. Gazete alamadığım günü eksik yaşa(n)mış gibi duyumsarım.  

22-Takip ettiğiniz twitter fenomenleri, facebook hesapları var mı?

Hayır.

23-Başka bir çağda dünyaya gelme şansınız olsaydı ne seçim yapardınız?

Onca yoksunluğa karşın (elektrik bile yoktu) çocukluk yıllarım ne/ çok güzeldi! “Zamanda yolculuk” olanağı bulmayı isterdim. Piramitlerin yapılışına (Mısır) tanıklık ilginç olabilirdi, bir de İyonya’da yaşamak.

24-Dünyadan ümidiniz var mı?

Elbette. Çünkü çocuklar var çünkü sanat var çünkü insan var... Ve insandan umudumu hiç kesmedim.

25-Memleket nasıl kurtulur?

İnsanlarımız sınıfsal çıkarlarının farkına vardıklarında... Şaka şaka! Bilsem bir an olsun tereddüt etmez, gereğini yapardım!

26-Dünyayı yönetseydiniz ilk neyi değiştirirdiniz?

Doğaya ve hayvanların haklarına kâr hırsıyla her türlü müdahale ve saldırıyı durdururdum.

27-İzmir'i yönetseydiniz ilk neyi değiştirirdiniz?

Kaldırımları -istisnasız- yayalara bırakırdım. Bir de ağaç olması gerekirken boş duran yerleri yeşertirdim. Bir de belediyenin işlerini tanıtırken yalnızca belediyenin adını kullanırdım (kendi adıma yer vermezdim) o tanıtımlarda.

28-Tam 35 mi, 35 buçuk mu?

35 buçuk! Severim farklı, aykırı, inatçı duruşları...

29-Yüklü miktarda kaybolmuş para bulsanız ne yaparsınız?

Buldum geçmişte. Yirmi yaşındaydım. Sıkıca araştırdım. Sahibinden/ düşürenden emin olunca teslim ettim. Memurdu. Düşürdüğü bir aylık maaşıydı. Var olsun -zorla- ödüllendirmişti beni.

30-Şanslı mısınız yoksa şanssız mı?

Her zaman şanslıyım andığınız anlamda. Şansı da şanssızlığı da kendimizin yarattığına inanırım.

31-En beğendiğiniz fotoğrafınız hangisi? 

Yıl 2010. Mardin’de, Dara’dayız. İkinci kez bu kadim kentteydim. Yine güzel insanlarla, gençlerle, çocuklarla tanışmıştık. Deklanşördeki parmak, vizördeki göz kızım Emek Yurdakul’undu (sağda).

32-Beğenmediğiniz fotoğrafınız var mı? 

Kemal Çolakoğlu’nun 2014’te çektiği kare (solda/ kusur onun değil elbette), kadeh de var ama... hem de dolu.

33-En sevdiğiniz kelime?

“vicdan” (“adalet”, “iyi”, “emek”, “gönül”, “aşk” ve niceleri...)

34-En nefret ettiğiniz kelime?

Aslında sözcüklerin suçu yok, onları kirleten “kullanan”dır. Yerli yersiz kullanılanlar hoşuma gitmez; “diğer” (“öteki”) sözcüğünü sevmem, “bilmiyorum” kızdırır beni. Şu “kelime”den de hoşlanmam; dilimden/ elimden çıkaralı kırk yıldan çok oldu.

35-Yaşamınızdaki son sözünüz bu olacak olsa, ne demek isterdiniz?

“Demek buraya kadarmış ama güzeldi!”

Editör: Haber Merkezi