Çocukluğumuzun oyun bahçesi

Seksenlerin sonu… Kardeşimle birlikte babamın işten gelmesini bekliyoruz. Yarın cumartesi; hafta sonu planları cuma akşam yemeğinde konuşulur.

Abone Ol

Her zaman önce annemize sorarız. Ondan onay aldıktan sonra babamızı bekleriz. Genelde istediğimiz ya da sorduğumuz ne olursa olsun annem razı bile olsa cümlesini, “Akşam gelince babanıza sorun,” diye bitirir. Yemek sırasında annemle göz göze geldik. “Hadi sor,” gibisinden başıyla işaret yaptı. Hemen söze girdim.

“Baba geçen hafta Fuar açılmış,”

“Kim söyledi?”

“Serkanlar dün gitmiş. Yarın akşam da biz gidelim mi?”

“Olur, gidelim. Bütün parayı geçen sene olduğu gibi yine *altın suyuna bandırılmış saate yatırmazsın herhalde,” dedi. Kendimden emin, net bir ifadeyle, “Tövbe, haşa bir daha asla,” dedim.

Fuara genelde akşamüzeri giderdik. Basmane kapısından içeri girmek için beklediğimiz sıra bir türlü bitmek bilmezdi. Lunaparkta siftahı Aynalar ile yapardık, ardından Çarpışan Otolar, Balerin ve tabii ki lunaparkın simgesi Ege Güneşi… Biz İzmirliler çekirdeğe “çiğdem”, simite “gevrek”, dönme dolaba da “Ege Güneşi” deriz. Hatta çok yakın zamanda lunapark ile ilgili bir belgesel yapıldı. İsmi Ege Güneşi… Pandemi dönemini de içine alan belgesel, lunaparkın arkasında yaşanan iş ve emek gücünün zorlukları içinde hayatlarının bir parçası olmuş çalışanların özverilerine tanıklık etmenizi sağlıyor. İzlemenizi öneririm.

Çocukluğumuzun Fuar’ı ne güzeldi… Pavyonları gezer, büyük araba ve motor firmalarının getirdiği araçlara binip kendimizi onların büyülü atmosferi içinde kaybederdik. Mercedes marka otobüsün şoför koltuğuna oturmak için saatlerce sıra beklerdim. Rusya Pavyonu en çok ziyaret ettiğim yerdi. Basmane kapısı her sene yeni bir yüzle halkı selamlardı. Bizler Fuarın açıldığını oradan anlardık.

Akasyalar, Ekici Över, Göl Gazinosu, Manolya… Her birinin önünden geçerken ünlü bir sanatçının sesi semaya yükselirdi. Bildiğimiz bir şarkıysa eşlik ederdik; hatta yürürken uzun süre dilimize pelesenk olurdu. İzmir Fuarı’nı derli toplu, görselli okuyabileceğiniz iki kitap var. Ne yazık ki Elvan Feyzioğlu’nun hazırladığı ve İZFAŞ’ın bastığı bu kitapların baskıları tükenmiş durumda.

“İzmir Fuarı Büyük Bir Halk Okulu” Bu kitap, Fuar’ın 75. yılı nedeniyle hazırlanmış. 1923/1930 yılları itibarıyla başlayan anlatım, 2000’lere kadar uzanıp orada sonlanıyor. “Şu an Fuar hâlâ enternasyonal mi?” sorularının aslında 1970’li yıllarda sorulmaya başlandığını görüyoruz.

“Katılan devlet sayısı azalıyor… 44. İzmir Enternasyonal Fuarı’na 27 devlet katıldı.” 45. İzmir Fuarı Ramazan günlerine rastladığı için Fuarı kırk güne uzatmışlar. Evet doğru duydunuz. Bizim zamanımızda otuz gündü. Hangi ara Fuar on güne düştü inanın hatırlamıyorum. Sanatçılar İzmir’e resmen tezgâh açarlardı. Çoğu otuz gün burada yaşardı. Zeki Müren’in her yerde karşımıza çıkan onu taşıyanların ve sevenlerinin omuzlarında tahta oturmuş ilginç kıyafetiyle elinde “Canım Egeme Saygımla Geldim” pankartıyla hatırlamayan var mı?

“59. İzmir Fuarı bir ilke şahit oluyor. Projesi Alman uzmanlar tarafından hazırlanan, yüzeyi özel parlak bir madde ile sıvandığından, çevre ışığını belli bir perspektif oran içerisinde küçülterek yansıtan ışıklı küre yerli ve yabancı fuar ziyaretçilerinin ilgi odağı oldu.”

Hangi küreden bahsedildiğini biliyor musunuz? Lozan Meydanı’nda duran gümüş rengi küremiz meğer bütün bir dünyayı ışıklarıyla yansıtan “Sihirli Küre” olarak şehrimize kazandırılmış. Vay vay vay! Ben bu kürenin ışıklar saçtığını veya bir ışık topu gibi parladığını hiç görmedim. Gören, bilen, duyan var mı?

Elvan Feyzioğlu’nun diğer kitabı “Fuar Bizim Hayatımız” kitabını anlatmaya fırsatım olmadı. Haftaya mutlaka bahsedeceğim. Keşke Büyükşehir veya İzmirli bir yayınevi bu kitapları tek cilt, günümüze kadar gelmiş haliyle baskı yapsa… Ne güzel olurdu. İyisiyle kötüsüyle bir fuar da bitti. Hiçbir şeyin eski tadı yok. Fuar, bizim çocukluğumuzun oyun bahçesiydi. Neler eksildi? Belki de bizler büyüdük. O zaman bu yazının ardından Ezginin Günlüğü’nün Fayton şarkısıyla kapanışı yapın; belki cevabı orada bulursunuz.

Gece on ikiyi geçmişti. Kardeşim yorgunluktan bayılmış, babamın kucağında Fuar’ın kapısından çıkarken, “Babaaaaa!” dedim. Kardeşim irkildi, annem babam birden durdular,

“Ne oldu?” dedi babam.

“Hayvanat Bahçesine gitmedik,” dedim. Herkes bir “Offfff” çekti.

“Yarın gündüz geliriz, gezersiniz,” dedi. Basmane kapısından çıktık, taksi sırasına girdik. Herkeste bir yorgunluk, ağızlarda hep aynı cümle…

“Fuarda elektrik kabloları alttan gidiyor. Bu yorgunluk o nedenle…”

Bilimsel açıklaması var mı?

*Merak edenler daha önce yayınlanan “Altın Suyuna Bandırılmış” yazımı okuyabilir.

Altın suyuna bandırılmış…
Makale: Altın suyuna bandırılmış…
İçeriği Görüntüle