CHP MYK, bugün çevrimiçi olarak Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında toplandı. CHP Parti Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, MYK toplantsının ardından toplantı gündemine ilişkin İstanbul’daki Genel Başkan Çalışma Ofisi’nde basın toplantısı düzenledi. Yücel’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"CHP olarak bu iktidara karşı halkımızla birlikte kış demeden, yaz demeden meydanlardayız"
“Bundan iki gün sonra memleketin her yerinde, büyük bir coşkuyla kutlayacağımız 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız, içinde bulunduğumuz koşullarda bize kararlı ve mücadeleye inanan bir milletin başarabileceklerini hatırlatması son derece büyük bir anlam taşıyor. Bir asır önce geleceğine sahip çıkmak için bir milletin söz konusu olan bağımsızlığı ve özgürlüğü olunca tüm imkansızlıkları nasıl aştığını hepimiz hatırlıyoruz. Milletin kendi geleceği için verdiği mücadelenin önünde de hiçbir gücün duramayacağını biliyoruz. Cumhuriyet’in kuruluşundaki devrimci anlayışın sadece o döneme özgü olmadığını, bu milletin kendi geleceğine sahip çıkmak, Cumhuriyet’in kazanımlarını koruyarak gelecek vizyonunu geliştirmek, her türlü baskı, zulüm ve sindirme girişimi karşısında kendi özgür iradesini ortaya koyma konusunda yeri ve zamanı geldiğinde gereğini yerine getirebildiğini biliyoruz. 21. yüzyılda bu ülkede millet, iradesine sahip çıkmak için meydanlarda. Son bir yılda CHP olarak bu iktidara karşı halkımızla birlikte kış demeden, yaz demeden meydanlardayız. Halkımızla birlikteyiz. Demokrasi için, adalet için, özgürlük için meydanlardayız.
“Millete meydan okuyorlar. Gereken cevabı yine Türk milleti verecek”
Halk iradesini tanımayan ceberut bir iktidar, bu ülkenin birinci partisini yok etmek istiyor. Çünkü CHP’nin yükselişinden, halkımızın partimize duyduğu güvenin artmasından ve Cumhurbaşkanı adayı Sayın Ekrem İmamoğlu'na olan sevginin her geçen gün sürekli çoğalmasından korkan bir iktidar var. Şimdiye kadar sandıkta Sayın Ekrem İmamoğlu'na hep yenildiler. İmamoğlu'na ‘hırsız’ dediler, kimse inanmadı. Onun için ‘Yolsuzluk yaptı’ diye iftira attılar ama kanıt bulamadılar çünkü yoktu. Her zamanki gibi CHP’nin direniş ruhunu anlamadılar. ‘Nasılsa bir gün pes ederler’ dediler ama onlar böyle düşündükçe, böyle dedikçe meydanlar her geçen gün daha da doldu. 15 milyon sandığa gitti, 24 milyon imza verdi ve İmamoğlu sevgisi daha da büyüdü. Şimdi de casusluk gibi deli saçması bir suçlamayla Sayın İmamoğlu'nun ve CHP’nin yolunu keseceklerini sanıyorlar. Millete meydan okuyorlar. Gereken cevabı yine Türk milleti verecek.
“Ekrem Başkan yolsuzluk verileri yok edilmesin diye yedekleme talimatı veriyor”
Ekrem Başkan 2019’da İstanbul seçimlerini kazandı 31 Mart tarihinde. 13 bin oy farkla kazandı, iptal ettiler. ‘Hiçbir şey olmadıysa mutlaka bir şey olmuştur’ dediler ve iptal ettiler. Ardından 23 Haziran'da, bu kez 800 bin küsur oy farkla yeniden seçimi kazandı. Şimdi ise ‘Seçimi manipüle ettiniz’ diyorlar. ‘Hırsız’ dediler, olmadı. ‘Yolsuz’ dediler, olmadı. Terörle ilişkilendirmeye çalıştılar, kamuoyunu ikna edemediler. Şimdi de çıkmış ‘casus’ diyorlar. İBB’nin verileri kopyalanmadı, kimseye aktarılmadı. Dosyada ifadesi bulunan kişilerin böyle bir iddiası dahi yok. Ekrem Başkan İBB Başkanlığı’nı kazandığında, nasıl ki mazbatasını alıp göreve başladıktan sonra İBB’ye geldiğinde, ‘Bugün yemekte ne var’ diye sorduğunda, çalışanlara ayrı, yönetenlere ayrı yemek çıktığını söylediklerinde, ‘Hayır, üst düzey yöneticiler de çalışanlarla aynı yemeği yiyecek’ dediği gibi, İBB’deki her türlü yolsuzluk iddiasına karşılık bir talimat veriyor ve verilerin yedeklenmesini istiyor. Neden? Deliller karartılmasın, yolsuzluk delilleri yok edilmesin diye. ‘Bunun bir kopyasını çıkarın, bana verin ya da görevlendirdiğin bir kişiye teslim edin’ demiyor. ‘Güvenli bir şekilde bunları yedekleyin’ diyor. Sonrasında tabii AKP iktidarı bir panik yaşayarak bunu durdurmak için suç duyurularında bulunuyorlar, davalar açıyorlar.
“Veri kopyalama iddiası Süleyman Soylu’nun imzaladığı belgeyle çürütülmüş oluyor”
Burada dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu imzalı bir belge var, İçişleri Bakanlığı’nın başlatmış olduğu soruşturma nedeniyle bakanlığın verdiği bir soruşturma izni verilmemesine dair bir karar var. Diyor ki ‘İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun büyükşehir ve bağlı kuruluşlarının elektronik veri tabanı ve altyapılarında her türlü inceleme ve araştırma yapma yetkisi verilmesi ve veri tabanı ve altyapının kopyalanması için müfettiş yetkilendirmesine karşı kamuoyunda oluşan tepki Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan suç duyurusu ve idare mahkemesi nezdinde açılan dava ve İçişleri Bakanlığı’nca yürütülen soruşturma üzerine geri adım atarak...’ Burada tabii ‘geri adım atarak’ ibaresini buraya sıkıştırmış ama devam ediyorum: ‘Bahsi geçen işlemi ihtas edildiği tarihten geçerli olmak üzere tüm neticeleriyle birlikte yürürlükten kaldırdığı, verilen emir kapsamında herhangi bir tabanı ve altyapının kopyalanmadığı ve denetim yapılmadığı’ diyor. Neticede, ‘Mahkeme kararıyla da tevsik edilen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında soruşturma izni verilmemesine’ dair bir karar veriliyor. Yani bu veri kopyalama iddiası, o dönemdeki İçişleri Bakanının kendi imzasıyla yazdığı belgeyle de tamamen çürütülmüş oluyor.
“Bu ülkede birileri casuslukla suçlanacaksa başta Erdoğan ve AKP yetkilileri yargılanmalı”
Bu ülkede eğer birileri casuslukla suçlanacaksa, casusluktan yargılanacaksa başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP yetkilileri, FETÖ-PDY terör örgütünün, ki bu hain terör örgütünün Amerikan istihbaratıyla, CIA ile bağlantılı olduğu biliniyor, bu FETÖ/PDY terör örgütünün devletin tüm kurumlarına göz yummaları nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK), İçişleri'ne, emniyete, bakanlıklara göz yummaları nedeniyle önce onların yargılanması gerekiyor. 'Kozmik oda'ya girmelerini engellemedikleri için yargılanmaları gerekiyor. Bu ülkede dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a ‘terör örgütü yöneticisi’ dediler. Korgeneral Engin Alan'a ‘darbeci’ dediler. Kuddusi Okkır'ı Ergenekon'un kasası olmakla itham ettiler, suçladılar. Ali Tatar'ı suikastçı olmakla suçladılar. Hepsi aklandı, hepsi temize çıktı. Haklarında kurulan bütün kumpaslar, bütün kumpas davaları bir bir çöktü. İstanbul ve İzmir'de askeri casusluk davası olarak bilinen davalarda TSK’nın onurlu, şerefli, haysiyetli, vatansever subaylarına leke sürmeye çalıştılar. Türkiye'nin en iyi, en başarılı F-16 pilotlarını kaçırdılar ve o kumpas davaları da yine bir bir çöktü. Osman Kavala'yı normal yollardan içeride tutamadılar. Tam tahliye edileceği gün casusluk iddiası getirdiler. Ekrem Başkan ile ilgili de yolsuzluk iddialarına güvenemiyorlar. Duruşmalar başlayınca tutuksuz yargılanmasından, tahliye edilmesinden korkuyorlar. O yüzden bu casusluk saçmalığını icat ettiler.
“İngiltere ile bağlantılı bir casusluk iddiası varken Starmer, Erdoğan ile nasıl görüşebiliyor?”
Bugün İngiltere Başbakanı Starmer, Türkiye'yi ziyaret ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini Beştepe'de kabul edecek. 40 adet EuroFighter uçağının tedarik anlaşmasının görüşülmesi bekleniyor. Bundan bir gün önce İngiltere ile bağlantılı bir casusluk iddiası ortaya atılıyor. Casusluk, ajanlık faaliyetlerinin iki ülke arasındaki ilişkileri nasıl olumsuz etkilediğini bilmek için herhalde bir uluslararası ilişkiler uzmanı ya da dış politika uzmanı olmamıza gerek yok. O halde İngiltere Başbakanı böyle bir iddia ortaya atılmışken Türkiye'de nasıl olabiliyor? Cumhurbaşkanı Erdoğan ile nasıl görüşebiliyor? Demek ki bu casusluk iddiasının içi boş, temeli boş, mesnetsiz. Tamamen iç siyaseti dizayn etmek, CHP’yi, Sayın Ekrem İmamoğlu'nu ve muhalefeti itibarsızlaştırmaya yönelik bir gündem oluşturma çabasıyla bir iş yapılıyor.
"Ne kadar iftira atsalar da ne kadar haksızlık ve hukuksuzluk yapsalar da hiçbiri Ekrem Başkan’ı halkın gönlünden silmeye yetmedi"
Geçtiğimiz hafta partimize yönelik açılmış olan, bir yıldır kadar da gündemi ve kamuoyunu meşgul eden 'mutlak butlan' davası reddedildi. O davadan tabii ki birileri umduklarını bulamadılar. Özellikle iktidar kanadının yeni bir morale, yeni bir argümana, iç siyaseti yönlendireceği, gündemi meşgul edeceği yeni bir oyuncağa ihtiyaç vardı. O dava reddedildikten iki gün sonra, bu akıllara durgunluk verecek iddiayı Sayın Ekrem İmamoğlu'na ve diğer şüphelilere atıyorlar. ‘Hırsız’ dediler, olmadı. ‘Yolsuz’ dediler, tutmadı. Terörle ilişkilendirmeye çalıştılar, delil bulunamadı. Ne kadar iftira atsalar da ne kadar haksızlık ve hukuksuzluk yapsalar da hiçbiri Ekrem Başkan’ı halkın gönlünden silmeye yetmedi. Kendine isnat edilen suçlardan birer birer aklanan, aklanacak olan Ekrem Başkan'ın özgürlüğüne kavuşması, tahliye edilmesi ihtimali dahi birilerini o kadar korkutuyor ki şimdi de bu saçmalıkları, bu dayanaksız iddiaları uydurmaya çalışıyorlar. İnsanda biraz akıl olur, izan olur. Kovid zamanında bu ülkenin tüm sağlık verilerini, kimlik bilgilerini koruyamayıp çaldıran siz. Son 23 yılda her seçim döneminde seçmen bilgileri ortaya dökülürken sahte seçmenleri hanelere kaydedip iktidar olan yine siz. Üst düzey kamu kurumu yöneticilerinin elektronik imzalarını kopyalanarak birçok kişiye sahte diploma verilirken iktidarda olan yine siz. Cumhurbaşkanı’nın TC kimlik numarasından tutun da sokaktaki vatandaşın TC kimlik numarasının çalınmasına kadar engel olamayan yine siz ama casus Ekrem İmamoğlu, öyle mi?
"Ne Ekrem Başkan'dan ne de CHP’den casus çıkmaz"
Ne Ekrem Başkan'dan ne de CHP’den casus çıkmaz. Hiçbir suça, hiçbir iftiraya, hiçbir iddianameye sığdıramadığınız Ekrem İmamoğlu'nu vatan hainliğiyle, casuslukla suçlayıp 86 milyonun gözünde itibarsızlaştıramazsınız. Bu asılsız iddialar olsa olsa Ekrem İmamoğlu'nu ve CHP’yi daha da büyütür. Kurtuluşun ve kuruluşun partisi CHP’yi ve cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu'nu bu çirkin iftiralarınızla yıpratma ve itibarsızlaştırma çabanızdan elinizde kalan kocaman bir sıfır olacaktır. Biz haklıyız, biz güçlüyüz, biz mücadeleden geri durmayacağız. Dün Eskişehir'de o meydanı dolduran yüz binlerce vatandaşımız bu haksız suçlamaya, bizim haklı mücadelemize bir omuz verdiler, güç verdiler.
“Akın Gürlek hakkında HSK’ya başvuracağız”
Dün daha bu tutuklama kararı verilmeden önce İstanbul Başsavcılığı bir basın bülteni geçiyor, bir açıklama yapıyor. Diyor ki ‘Şüpheliler Ekrem İmamoğlu, Merdan Yanardağ ve Necati Özkan'ın soruşturma kapsamında özet olarak örgüt lideri Ekrem İmamoğlu’nun, CHP’nin yasa dışı yöntemlerle ele geçirilerek Cumhurbaşkanlığı adaylığı için fon oluşturmak ve bu amaç doğrultusunda mali nitelikli suçları işleme amacına matuf İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütünün casusluk faaliyetleri kapsamında başta İstanbul ilindeki vatandaşlarımızın kişisel verilerinin yabancı ülke istihbarat birimlerine aktarılması ve benzeri eylemlerle bu birimlerin unsurlarının talimatı ve yönlendirmesiyle faaliyetlerde bulunmaları gerekçesiyle siyasi casusluk suçunda tutuklanmalarına karar verildiği’ belirtiliyor. Daha tutuklama kararı açıklanmamışken ‘Ekrem İmamoğlu suç örgütü’ diye bir ifade kullanamaz, başsavcılık da kullanamaz savcılık makamı da kullanamaz. Hakkında bir iddia varsa daha iddianamesi hazırlanmamış, daha kovuşturmayı yapmaya yetkili mahkeme önüne, hakim önüne, heyet önüne çıkmamış, savunması bile alınmamış, hakkında mahkumiyet kararı verilmemiş, kesinleşmemiş bir kişi hakkında bu ifadeleri kullanamaz. Biz İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcılığı hakkında, Akın Gürlek hakkında yeni bir başvuruyu hazırlıyoruz. Sorumlu arkadaşlarımız, hukukçu arkadaşlarımız gerekli hazırlıkları yapıyorlar. Önümüzdeki günlerde HSK nezdinde bu başvurumuzu da yapacağız.
“Bugüne kadar hangi kayyumla gerçekleri gizleyebilmişler?"
Tüm bunlar yaşanırken tabii ki muhalif medyaya da gözdağı vermeyi ihmal etmiyorlar. TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ hakkında da tıpkı Ekrem Başkan gibi casusluk soruşturması başlatıldı ve tutuklandı. Soruşturmanın ardından jet hızıyla TELE1'e kayyum atandı. Casusluk suçlamasıyla ilişkilendirilip TELE1 üzerinden muhalif basını baskı altına almaya, korkutmaya ve sindirmeye çalışanlar da bu amaçlarına ulaşamayacaklar. Yıllarca her türlü tehdit ve geçirdikleri yüzlerce soruşturmaya rağmen bir adım geri atmayan, halkın haber alma hakkına hizmet eden cesur kalemleri, basın kuruluşlarını bugüne kadar nasıl susturamadılarsa bundan sonra da susturamayacaklar. Kanalın kameralarına, kayıt cihazlarına, canlı yayın araçlarına el koyarak, YouTube hesabını kapatarak halkın doğru haber alma erişimini engelleyebileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Bugüne kadar hangi doğruyu kanal kapatarak engellemişler, saklayabilmişler? Bugüne kadar hangi kayyumla gerçekleri gizleyebilmişler? Gezi Parkı eylemleri sırasında yayınlattıkları penguen belgeselleriyle neleri durdurabilmişler? Ve TELE1’in yayınına engel olup yayınlattıkları belgesellerle neleri durdurabilecekler; açıkçası merak ediyoruz. TELE1 halkın kanalıdır. Kurulduğu günden bu yana doğru haberi halka ulaştırmaktan, gazetecilik faaliyetinden başka hiçbir şey yapmamıştır. Ana haber bülteni devam ederken kayyum atamak, yayının sona erdirilmesini istemek darbeci zihniyetin ürünüdür. Merdan Yanardağ'ın daha ifadesi bile alınmamışken TELE1'e kayyum atamak tam da AKP'nin darbeci zihniyetine yakışan hukuk dışı bir tutumdur. Kaldı ki Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133’üncü maddesi uyarınca bir şirkete kayyum atanabilmesi için şirket faaliyetleriyle isnat edilen suç arasında doğrudan bir bağlantı kurulması gerekir. Kanal sahibine yöneltilen suçlamanın tek başına kanala kayyum atanmasına gerekçe olması mümkün değildir. Böyle bir uygulama hukuk kurallarının ihlal edilip Anayasa’ya aykırı hareket etmekle eş değerdir. TELE1’de çalışarak ekmeğini kazanan yüzlerce basın emekçisini ekmeğinden eden AKP iktidarına karşı TELE1 çalışanlarının ve basın özgürlüğünün yanındayız. Gazetecilik suç değildir. Gazeteciler de suçlu değildir. Casus hiç değildir.
“AKP, milli iradeyi yok sayarak Bayrampaşa Belediye Başkanımız Hasan Mutlu'nun özgürlüğünü gasbetti"
Memleketin her bir köşesinde bir başka hukuksuzluk. 31 Mart hazımsızlığı nedeniyle hukuk darbesine başvuran AKP iktidarı, bugüne kadar CHP’li belediyelerimize adeta zulmetti ve zulmetmeye devam ediyor. Neler yapılmadı neler... Belediyelere daha az ödenek aktarımı yoluna gittiler. Kreşlerin kapatılması ya da açtırılmamasıyla ilgili genelge yayınladılar. Belediyelerimizin kaynaklarını kurutup, belediye şirketlerinin gelirlerini kısıp geçmiş dönemden kalan borçları CHP’li belediyelerden tahsil etmeye çalıştılar. SGK'ya belediyelerin çoğunun AKP döneminde birikmiş borçlarını yine 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra CHP’li belediyelerin üzerine yüklediler. İftiranamelerle belediye başkanlarımızın özgürlüklerini gasbedip halkın iradesini tutsak ettiler. Bunlardan biri de Bayrampaşa Belediyemiz. 31 Mart yerel seçimlerinde Bayrampaşalıların sandığa yansıyan iradesiyle yüzde 46,6’lık bir oranla Bayrampaşa Belediyesi’ni CHP kazandı. 31 Mart yerel seçimlerini hazmedemeyen AKP, milli iradeyi yok sayarak Bayrampaşa Belediye Başkanımız Hasan Mutlu'nun özgürlüğünü gasbetti. Hasan Mutlu'nun görevden uzaklaştırılmasının ardından Bayrampaşa Belediyesi'nde seçim gerçekleştirildi. Yapılan başkanvekilliği seçiminde eşitlik nedeniyle adayımız İbrahim Kahraman, kura çekimiyle göreve geldi. Ancak halkın iradesine, sandığa saygı duymayan AKP kura sonucuna da saygı duymadı ve sonuca itiraz ettiler. CHP de itiraz etti ama güdümlü yargının kabul ettiği itiraz, AKP'nin itirazı oldu. Ve verilen yürütmeyi durdurma kararıyla Bayrampaşa'da yeniden seçim sürecinin başlatılmasına karar verilmişti. Bayrampaşa Belediyesi'nde başkan vekilliği seçimi dün ikinci kez yapıldı. Yapılan seçimlerin ilk turunda AKP'nin adayı isminin yanlış yazılması nedeniyle iki oyun geçersiz olmasını hazmedemediler ve yaptıkları en iyi iş arbede çıkararak, demokrasi kültüründen uzaklaşarak ve yerel seçim sonuçlarını tanımayan AKP, belediye meclis üyelerinin şaibeli istifalarıyla, seçim iptaliyle, kavgayla, baskıyla, şiddetle her türlü hukuksuzluğu yaparak Bayrampaşa Belediyemize çöktüler. Sandıkta ele geçiremedikleri sonucu dün bir şekilde bu çökme operasyonuyla ele geçirdiler. Bayrampaşa'da yaşananların demokrasiyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bayrampaşa'da yaşananlar halkın iradesinin gasbıdır. AKP'nin sandık tanımaz, seçim bilmez ya da kazanamadıkları, kaybettikleri seçimlerin sonuçlarını kabul etmez anlayışları artık mide bulandıran bir hale gelmiştir. AKP bu tavrıyla halkın iradesini yok sayarak, halkı tanımadıklarını, kendilerini halktan üstün gördüklerini bir kez daha kanıtlamıştır. Biz yaşanan tüm bu hukuksuzluklara rağmen sandıktan, milli iradeden ve demokrasiden bir milim dahi uzaklaşmayacağız. AKP hak ettiği cevabı yine sandık geldiğinde alacaktır.
“Tek bir şeyin konuşulmasını istemiyorlar"
Tertemiz kurultayımız için ‘şaibeli’ dediler. İki olağanüstü kurultay daha yaptık. Onlara da çamur atmaya kalktılar. Attıkları çamur, dile getirdikleri her iftira kendi üstlerine yapıştı. Yalanları, iftiraları ve mesnetsiz iddialarıyla bir yıl boyunca medyayı, kamuoyunu ve Türk siyasetini meşgul ettiler. Bu bitti, şimdi yeni yeni saçmalıkları konuşturacaklarını düşünüyorlar. Ama milletin gündemi, feryadı belli. Onların amaçları milletimizin, halkın gerçeklerini, halkın gündemlerini unutturmak, kamuoyunu ve toplumu başka yapay meselelerle meşgul etmek. Onların derdi milletin feryadı duyulmasın; kapanan fabrikaları, işsiz kalan emekçileri, pahalılığı kimse konuşmasın istiyorlar. Bu ülkede 7/24 CHP’nin kurultayları, davaları konuşulsun, CHP’li belediyeler konuşulsun, delilsiz, ispatsız, haksız ve hukuksuz bir şekilde suçladıkları Sayın Ekrem İmamoğlu konuşulsun istiyorlar. Ama tek bir şeyin konuşulmasını istemiyorlar. O da mutfaktaki yangın ve sokaktaki isyan.
“Hukuka vurdukları her darbe ekonomiyi yıkıyor”
AKP'ye göre 22 bin 104 lira olan asgari ücret konuşulmasın, 16 bin 881 lirayla geçinmeye çalışan emekli vatandaşlarımızın yaşam mücadelesi konuşulmasın, Türkiye'de asgari ücretle ve emekli aileyle geçinmeye çalışan kesimin 28 bin lira olan açlık sınırının altında, memurların da 91 bin lira olan yoksulluk sınırının altındaki maaşları konuşulmasın, gelecek yılın asgari ücreti konuşulmasın da ne konuşulursa istiyorlar. Sokaktaki vatandaşın gelirinin büyük bir bölümünü gıdaya ayırmak zorunda kaldığı konuşulmasın, yılın ilk 10 ayında gıda fiyatlarındaki toplam artışın yüzde 39,2 olduğu konuşulmasın, Ocak 2025 itibarıyla Türkiye'de 171 bin 895 çocuğun bakılamadığı için ailelerinin yanından alınma riski bulunduğu konuşulmasın, çocuk yoksulluğunun günbegün artışı konuşulmasın, derin yoksulluğun boyutları, gençlerin işsizliği, umutsuzluğu, ödenmeyen kiralar, faturalar, birikmiş borçlar, halkın çaresizliği ve ekonomideki kötü gidişat konuşulmasın; ne konuşulursa konuşulsun istiyorlar. Oysa hukuka vurdukları her darbe ekonomiyi yıkıyor. Olan dar gelirliye, asgari ücretliye ve aylardır, yıllardır iş arayan gençlere oluyor. Tarımı, tekstili bitirmek üzereler. Bireysel emeklilik birikimlerindeki devlet katkısına bile göz koydular. Düğüne gidenler artık ‘Çeyrek altın takalım’ diyemiyorlar çünkü alamıyorlar. Kiralar olmuş 25-30 bin lira. Özel okullar olmuş 500 bin lira. İlaçtan süte, defterden benzine her şey, her gün zamlanıyor. İnsanlar fiyat algısını kaybetmiş durumdalar.
"Biz ezilenlerin sesini duyurmakta kararlıyız"
Ama içinde delil bulunmayan; ‘duydum’, ‘demişler’, ‘öyle söylüyorlar’ gibi muğlak ifadeler içeren, gerçekle iddiası olmayan iddianameler konuşulsun istiyorlar. Bakanların anlattıkları masallar dinleniyor. Yusuf Tekin'in, Vedat Işıkhan'ın toplumun sinir uçlarıyla oynayan açıklamalarını okuyoruz. Yusuf Tekin aynı ezberleri tekrarlamaya devam ediyor. Tek istekleri var: Ekonomi konuşulmasın. Ama biz ezilenlerin sesini duyurmakta kararlıyız. Zaten seçim yaklaşıyor. Sandık korkusuyla gündem değiştirme çabaları bir noktada sona erecek. Pazardan boş fileyle, marketten boş poşetle dönen halk, bu yaşananların faturasını zamanı geldiğinde AKP'ye çıkaracak. Hiçbir zalimin zulmü sonsuza kadar sürmedi. Bu haksızlıklara, hukuksuzluklara, zulme teslim olacağımızı kimse zannetmesin. Sandık gelecek, milletimiz gereken cevabı verecek.”