Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, TELE 1'de katıldığı canlı yayında Merdan Yanardağ, Evren Özalkuş ve Murat Taylan'ın sorularını yanıtladı. Özel, hakkında başlatılan iki farklı soruşturmanın ve Gaziosmanpaşa mitingindeki açıklamalarının sorulması üzerine şu yanıtı verdi:
"Dün mitingimizi Anadolu Yakası'nda bir başka ilçede yapacaktık. Ama yeni dalga operasyonu olup da Avcılar, Büyükçekmece ve Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlarımız gözaltına alınınca, dün de tutuklanınca biz mitingi Gaziosmanpaya'ya çevirdik. Gaziosmanpaşa'nın bir önemli durumu var. İstanbul'da belediye meclis çoğunluğunun bizde olmadığı tek ilçe. Burada belediye başkanına bir tutuklama yapılıp da görevden uzaklaştırıldığında eğer buna Adalet ve Kalkınma Partisi ve MHP'nin belediye meclis üyeleri tenezzül ederlerse belediye başkanvekilliği onlara geçebiliyor.
"Karşımızda bir akıl yok"
Yalova örneğinde görmüştük. Öyle bir noktaya geliyor ki iş en uydurma gerekçeyle belediye başkanı alınıyor ve yıllarca o mahkeme bitmek bilmiyor. Yalova'yı, CHP kazandığı halde onlar yönettiler. Ne oldu sonuçta? Sonuçta Yalovalılar çok açık farkla bu seçimde CHP'ye verdiler Yalova'yı. Ama bunu hesap eden, kitap eden bir siyasi akıl yok artık karşımızda. Karşımızda bir akıl yok. Karşımızda gözü dönmüşlük var.
"AKP'li olduğu için eve yollandı"
Aziz İhsan Aktaş denilen kişi itirafçı olmuş. Bu kişinin savcılık tarafından hepimize tanıtıldığı gün suç örgütü lideri diyordu. Rüşvet vermek, kamu ihalelerini rüşvet yoluyla almak suretiyle bir suç örgütü kurdu diyordu. Bu da lideri. Şu anda dışarıda. Dün gece evinde. Bir suç örgütü lideri var suç işliyorsa, suçu itiraf etti diye eve yollanırsa, bizim belediye başkanları suç örgütü üyesi değil yanlış anlaşılmasın onunla da suçlanmıyorlar, ama birisi suç örgütü lideri, altında bir sürü kişi var. Lider ona suç atıyor, buna suç atıyor. Eve gidiyor. Ve geri kalan bu suçlamalarla, bu iftiralarla muhatap hapiste kalıyor. Aziz İhsan Aktaş demiş ki, ben ortağım vasıtasıyla, ortağının ismi Gürkan Dölekli. Gürkan Dölekli'nin müdürü Özer Ayık rüşvet verdi demiş. Aziz İhsan Aktaş eve gitti bunu söylediği için. Gürkan Dölekli denen ortağı 'Ben rüşvet vermedim. Aziz yalan söylüyor' dedi ama serbest bırakıldı AK Partili olduğu için. Şimdi rüşvet verdi diyen doğru söylüyorsa rüşvet verenin içeride kalması lazım. Yalan söylüyorsa iftira atanın etkin pişmanlıktan çıkmaması lazım. Bu vermedim deyip bu da eve yollandı AK Partili olduğu için, rüşvete aracılık etti götürdü teslim etti diyen Özer Ayık'la Belediye Başkanımızı tutukladılar. Böyle bir sistem kurmuşlar. Yani böyle bir yalan düzen. Esas yani niçin bu kadar sert tepki gösteriyoruz sorusunun cevabı en başta burada gizli. Bu olacak şey değil."
"Bunu gördüm, delirdim"
İzmir Askeri Casusluk Davası'nı da hatırlatan Özel, "Bakın o gün nasıl jeton düştüyse, kendi kendine bu iş olmaz, bunu savcılık kurgulamış. Gözümle gördüm kulağımla duydum. O mahkemeye, mahkeme açılsın hakimin karşısına, teknik olarak mümkün mü bilmiyorum. Bunları avukatları anlatacak ama anlatacaklarım var. Gider şahitlik yapmak isterim. Bugünü anlatmak isterim onlara" dedi. Özel şöyle devam etti:
"Şimdi bakalım bu şartlar altında içlerine sinecek mi? Gidip de bu kumpasla o belediyeyi AKP'li belediye meclis üyeleri gelip de 'Tamam bu belediye bizim oldu diyecekler mi?' Adamların iki koluna iki polis dümdüz dizmişler ip gibi, kamera devreye girince yürüyün diyorlar, çukurdan çıkıyorlar. Nasıl ayarlıyor bak. Merdivenden inerken görüntü yok. Çukurdan çıkarken var. Biz bunları bu çukurda tuttuk diyor. Tek tek polise götürüyor. Yüzlerini kameraya gösteriyor. Yassıada filmi gibi. Bunu gördüm delirdim. Dedim ki 'Bir daha aileleri, evlatları, anneleri, babaların üzecek rencide edilecek bir görüntü görürsem bunun altında kalmam seni pişman ederim' dedim. Bunun aynen altına imza atıyorum. Benim ifademdir. Ben diyorum ki bu kadar insan onuruyla oynamak olmaz.
"Bıçak kemiğe dayandı"
Bu insanlar masumiyetleri suçları ispatlanıp onaylanana kadar masumlar. Siz nasıl savcısınız? Nasıl emniyetçisiniz? Bu talimatı kimler veriyor? Bunu söylüyorum. Dedim ki böyle bir görüntüyü bir daha görürsem insan gibi toplanıp dağılıyoruz burada, dağılmamak üzere toplanırız. Bu dediğim de şu; daha fazla ileri gitmeyin, daha fazla ileri gideriz. Ne anlıyorlarsa onu söylüyorum. Nerede toplanırız bilmem. Ne kadar dağılmayız bilmem. Buradan mesajı alacak olan alsın. Bıçak kemiğe dayandı. Bu vakitten sonra böyle haysiyetsizlikler yaparlarsa, onurumuzla oynamaya devam ederlerse, suçsuz insanlara iftira atarlarsa, bir belediye için 36 yaşındaki hiçbir suçu olmayan kişiye bunları yaşatırlarsa bu işler böyle, bu şehirde ve bu ritimde devam ederse adil bir yargılanma ve arkadaşlarımızın kendilerini ifade ederek masumiyetlerini ortaya koyacakları bir adil yargılanma rejimi kurulmazsa, onlar normalleşmezse sertleşirlerse ben de sertleşmeye devam edeceğim. Ne anlıyorlarsa onu yapacağım. Bu vakitten sonra bu işin dönüşü yok. Bunu söylüyorum. Ya bize insan gibi muamele edecekler savunma hakkını kısıtlamayacaklar, tutuksuz yargılanmayla bu Tayyip Erdoğan bu suçlamaların hepsinden yargılandı, bir gün evinden alınmadı. Bir gün gözaltında tutulmadı.
Bu 29 Şubat da değil 30 Şubat darbesi bu. Görülmedik bir şey. 30 Şubat diye tarih mi var? 30 Şubat darbesi bu. O 28 Şubatsa. Böyle vicdansızlık, insafsızlık yok. Onun için siyaset miyaset yapmıyorsun. Siyaset yapacağımız zamanlara döneriz, siyaset yaparız. Arkadaşlarımızın ve partimizin onuru için, şerefi için bu insanların aileleri için mücadele veriyoruz. Direniyoruz. Ve bu vakitten sonra normal siyasi zemine dönülecekse, önce bunlar dönecek, sonra ben döneceğim. Önce benim arkadaşlarım evlerine dönecekler. Ve tutuksuz yargılanacaklar. Sonra biz evimize döneceğiz."
"Erdoğan hırsızı savundu"
Özel, "Ekrem İmamoğlu ve diğer arkadaşlarınızı ziyaret ediyorsunuz. Onlarla ilgili neler söyleyeceksiniz? Moralleri nasıl? Bu yaşananları nasıl değerlendiriyorlar orada?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Ekrem Başkanın ilk günden beri morali hepimizden yüksek. Son derece motive. Bir gelecek seçimde cumhurbaşkanı olmaya Türkiye'yi yönetmeye hazırlanıyor. Yazmasıyla, çizmesiyle, okumasıyla, hazırlığıyla her şeyiyle son derece motive. Hesapları şuydu; 17-25 Aralık'taki gibi nasıl bunların bakanların evlerinden gerçekten kasalar, kasalardan paralar, ayakkabı kutuları, çikolata kutuları içinde dolarlar çıktı. 'Devletin cebinden çıkmadıktan sonra yolsuzluk denmez' dedi Erdoğan ilk savunma reaksiyonu buydu bakın. Bana diyorlar ki 'Özgür Özel sen bunları niye savunuyorsun?' Kardeşim ben suçsuzu savunuyorum. Erdoğan 17-25'te hırsızı savundu. Para sayma makinesi çıktı adamın evinden, para çıktı. 'Devletten çalınmadıktan sonra yolsuzluk denmez.' Yani veren vermiş. Erdoğan sanki kendileri açısından bir amaç için toplanmış para gibi göstermeye çalıştı o paraları. Önce FETÖ'cüler koydu dedi bakanların bazıları. Altı ay sonra paraları faiziyle geri istediler. Ve geri verildi. Şimdi geldiğimiz noktada bu Savcı inanmış ki kasalar bulacak. İnanmış ki paralar bulacak. İnanmış ki rüşvetleri ispat edeceğim. Geldi burada çuvalladı. Bakın şu anda bu tarz bir soruşturmada en şanslı kim biliyor musunuz? Varsa gerçek bir hırsız. Gerçek bir yolsuz, rüşvetçi. Koskoca İstanbul Büyükşehir'de rüşvet veren biri de vardır belki rüşvet alan biri de vardır belki. O yırttı. O da masumlar arasına karıştı şimdi."
"Ankara'daki soruşturmayı doğru okuyalım"
Özel, soruşturmalara ilişkin de şunları söyledi:
"O soruşturmanın birisi Akın Gürlek'in hırsından kininden bana açtığı soruşturma dün akşam açılan. Kendi kendine kendini savunmak için bana soruşturma açmış. Açsın. Yapacak bir şey yok. Bir şey demiyorum. Ama ikinci soruşturma çok güzel bir rövanş. O Ankara'daki soruşturmayı doğru okuyalım. Akın Gürlek, Ümit Özdağ'ın Antalya'da yaptığı bir konuşma yüzünden Ümit Özdağ'ı Ankara'da yemek yerken gözaltına aldırıp İstanbul'a getirmişti. Bu Antalya Başsavcısı'na ki o soruşturmaya gerek görmemiş ve Ankara Başsavcısı'na küfürdür. Bakın Akın Gürlek'in görev bölgesi Avrupa tarafındaki İstanbul'un ikinci ve üçüncü bölgesindeki görev yeri odur. Kartal'a bile bakamaz. Kartallı gelip burada suç işlemedikçe. Şimdi Ümit Özdağ Antalya'da konuşmuş, Ankara'da Ankara Cumhuriyet Savcısı'na diyor ki 'Sen görevini yapmıyorsun. Sen Erdoğan'ı benim kadar sevmiyorsun. Sen benim kadar iyi bir savcı değilsin. Ben gelip senin görev yerinden gözaltı yapıyorum.' Bu bir savcının, bir savcıya küfürüdür. O da dün akşam Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, benim burada yaptığım bir konuşmadan ötürü Akın Gürlek'in alanında soruşturma açıp ona karşı rövanş alıyor had bildiriyor.
"Ankara'daki Başsavcılığa ayıptır"
CHP lideri Özel "Yargı içinde bir çatışma mı var" sorusuna da "Var herhalde. Ben yalnız şunu söyleyeyim; bu durumda yine haksızlık yapmayayım, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı usulsüz bir iş yapmıyor. Çünkü benim ikametim Ankara. İkametim değil ama görev yerim Ankara olduğu için Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Genel Merkezimiz Ankara'da olduğu için o yine yetkili. Ama Ümit Özdağ konusunda hiçbir zaman yetkili olmadı. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı diyor ki 'Madem ki birbirimizin görev alanlarının önemi yok...' Bir de sana yapılan iş için hakikaten beylik bir cevap vermiş, soruşturma bana açıldı ama diyor ki 'Akın Bey seni bile orada ben gelir buradan soruştururum. Çünkü benim yetkim var. Senin yoktu' diyor. Böyle Akın Gürlek ıstakanın tersiyle vurmuştu topa, çuhayı muhayı yırtmıştı. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ince görmüş anlaşılan. Ümit Özdağ meselesinde Akın Gürlek'in yaptığı yetki aşımı Ümit Özdağ'a ayıp ama en çok Ankara'daki Başsavcılığa ayıptır. Ankara'daki savcılara ayıptır yani. Olacak şey mi?" yanıtını verdi.
"Durun derken, 'yargılama yapmayın' demiyorum"
"Siz sık sık iktidara ‘Durun, geri adım atın, siz sertleşirseniz ben de sertleşirim, siz savaş hukuku uygularsanız ben de gereğini yaparım’ diyorsunuz. İktidar nereye kadar gidecek?” sorusuna Özgür Özel, şu yanıtı verdi:
“Ben onlara 'durun' derken 'yargılama yapmayın' demiyorum. 'Durun' derken 'hukuksuzluğu, haksızlığı durdurun, yargılama olsun' diyorum. HSK bu savcılarla adil yargılama çıkacağını düşünüyor mu, olabilir mi? Bu savcı şimdi bir iddianame hazırlayacak ve iddianamede görevi ne savcının? Lehe delil topladığı gibi aleyhe de delil toplamak. Siz bu anlayışın lehe delil toplayacağını düşünüyor musunuz? Ağzımla söylüyorum, söylediği 3 gün telefon sinyalinin dakika dakika ispatı var. Dün söyleniyor, dün bu ifadeyi alan savcı, bütün arkadaşlarımıza bu hakları görünce şöyle yapıyormuş, her halde vicdanlı, insaflı bir arkadaşa denk gelindi, üzüntülerini belli edip ‘Kararı ben vermeyeceğim, soruşturmanın savcısı verecek’ diyormuş, o ifadeyi alan savcı. Diyorlar ki dinledikçe şaşırdı, bir şey diyemedi. Bizim arkadaşlarımız ilk kez savcılığa düşüyorlar, o ifadeyi alan savcı ifade tutanağını alıp götürüyor. Maalesef kötü bir usulle soruşturma savcısı kararı veriyor, güya okuyup verecek. Zaten kafadan kararı vermiş bunlar, öyle davranıyorlar. Bizim arkadaş karşısında savcıyı görünce haklılığını anlatmaya çalışıyor ona, ‘Ben o gün orada değildim, şöyle ispatlayayım’ diyor. O da insan, bakıyor ki haklı adam, ‘Biliyorsunuz değil mi, kararı soruşturma savcımız verecek’ diye neredeyse özür diledi benden, bunları görüp duyunca. Öyle bir ifade yok ama his o ve birçok arkadaşımız ‘İfadeyi alan savcı mahçup oldu bunun karşısında.’ Gaziosmanpaşa, soruşturulduğu olay, 1 Nisan’da kendinden önceki belediye başkanının, belediye meclisine sevk ettiği ve yapılan belediye meclisinde AKP ve MHP çoğunluğu ile onların oylarıyla kabul edilen bir şeyden yargılanıyor benim arkadaşım. Çıldırmamız biraz da buna.
"İfadesini kabul etmemişler"
Utku Caner Çaykara, en gencimiz, 32 yaşında seçilmiş. Belediyede oturduğu yok, sokakta ayakkabı eskitiyor, acayip bir enerji. Bugün Avcılar’a sandık koyun biz yaptığımız ankette seçildiği günden beri oyunu en ileri götüren belediyeden biri. Bugün sandık koyun, yüzde 75 ile seçilecek. Kendisinin hiç ilgisi olmayan kampanyada Avcılar İlçe Başkanlığı’na araç desteği istendi, desteği verdik diyorlar, Avcılar Belediye Başkanı’nı bu desteği veren kişiyi iade vermekle suçlayacaklar, iade yapılmamış, iade yok. Böyle acayip bir durum. Utku neden orada bilen yok. İki ifade var o da kayda geçsin, bunlar çarpıcı şeyler, bir yerde dursun. Bir ifadesi şu, Aziz İhsan Aktaş’ı götürüyorlar, ilk verdiği ve önüne ittirdikleri şu olmaz diyor, ‘Baba’ diyor, ‘baba’ diye başlamış lafa, ‘Ben bütün iş yaptığım beeldiyelere seçim geldi mi kampanyaları için ne ihtiyaçları varsa baskı araç falan yardım yaparım belediye başkanlarına. Bana haber yolladılar, AK Partililere yolluyorsun belediyeleri biz alırsak ne yapacaksın, gel bize de yap’ CHP demiş güya. Ben de AK Partililere yaptığım gibi, AK Parti’ye 10 araba verdiysem 2 tane de CHP’li rakibine yolladım. Gelirse beni sepet havası yapmasın diye.’ İfadesi bu. Bu ifadesini kabul etmemişler, ‘olmaz’ demişler. Bir süre sonra ifadeyi şöyle almışlar; ‘CHP’li belediye başkanı adayları haber yolladı, kampanyamıza yardım yapsın’ deyip 4-5 belediye ismi vermiş. Şunlara verdik oralarda araç gezdi diye. Bu ispata muhtaç bir iş de, ben AK Parti’ye 10 yapıyorsam 2 tane de bunlara yaptım seper havası olmasın diye ifade vermiş Aziz İhsan Aktaş bu ifadeyi alamıyor neden? Çünkü içinde AK Parti geçiyor. Eğer dün yapılan muamele, ahlaki, vicdani, hukuki olsa o günün Aziz İhsan Aktaş’ın yaptığı 20 AK Partili belediye başkanını da alman lazım.
"O araçları hangi firma kiralamış?"
Bir de şunu söyleyeyim: Manisa’da bütün Somalılar bilir, Soma’daki madenler AK Parti’nin seçim kampanyasına full destek verirler, sırf Soma’ya değil bütün Manisa’ya. Vaktiyle AK Parti’nin bu değil bundan önceki seçim, AK Parti’nin konvoyları birbirinin aynısı 18 tane parti bayrağıyla giydirilmiş otobüs, yabancı plaka. O plakalı araçları hangi firma kiralamış? AK Parti bir önceki seçimde Manisa’da kullandığı yabancı plakalı araçların, yanlış telaffuz etmeyeyim diye söylemiyorum, hangi firma tarafından ya da AK Parti’ye kiralama faturalarını göstersin, hadi buyur.”
"Rejim değişikliği sürecini tamamlamak istiyor"
“Erdoğan’ın oyunu, hedefi sizce ne" sorusu üzerine Özel, şunları kaydetti:
“Erdoğan’ın hedefi şu, iktidarda kalmak istiyor. Hatta geçtiğimiz günlerde söyledi, can bedende durdukça koltukta oturmak istiyor. Muhalefete düşesi yok çünkü rejim değişikliği sürecini tamamlamak istiyor. Şöyle bir durum var, karşısında Beylikdüzü Belediyesi’ni ondan alan, ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ dedikten sonra 3 kez adaylarını yenen, Türkiye’nin son başbakanı bu aday Binali Yıldırım. Önce 31 Mart’ta 13 bin 600 farkla sonra 23 Haziran’da 806 bin farkla yenen sonra 5 yıl boyunca başarısız göstermek için yapmadığını bırakmadığı, mileltin karşısına geçip ‘Şehirciliği en iyi biliyor’ diye anse ettikleri öncesinde de bugün bakanı yaptığı Murat Kurum’u getirip 1 milyonun üzerinde fark yedirdiği Ekrem İmamoğlu var.
Erdoğan kendisini yenilmez görüyordu ya, onun travması şu; nasıl bir rejime gelmek istediğini söylemek için söylüyorum, sandıktan anladığı şuydu: Sandık birden çok partinin yarıştığı ve Erdoğan’ın kazandığı bir oyun. Bu oyun için her şey mübah. Öncesinde devlet parti işinin birbirine karıştığı, seçimde oylar sayılırken kabulünde reddinde şeklen böyleydi. Geçmişi tümüyle ibra ettiği, akladığı, gelecek 5 yıla da kayıtsız meşruiyet tanımladığı bir alan görüyordu sandığı. Bu, 31 Mart’a kadar böyle gitti. 17-25 Aralık’tan sonra 31 Mart Seçimleri’nde ne diyor: ‘Milletim ilk seçimde bizi akladı.’ Bakanlar, bakanların çocukarı parayla yakalanmışlar, dönemin başbakanı, ‘Hırsızlık yapan kardeşim olsa kolunu keserim’ demiş, dönemin başbakanını bakanlıktan almış, dosyaları yüce divana yollamak istiyor diye. Ahmet Davutoğlu’ndan bahsediyorum. Siyasal ahlak yasası çıkartmak istemesi onun başını yedi. Ne dedi Davutoğlu’na, ‘Siyasi ahlak yasası çıkarsa bu yasayla görev yapacak bir il, ilçe başkanı bulamayız.’ Kendi il başkanlarına diyor siyasi ahlaksız diye, itiraf ediyor.
"Özgür Özel'i canlı yayında vermek istemiyorlar"
Erdoğan, önündeki 5 yılda da 'istediğim gibi yönetirim' dedi. 31 Mart’ta şunu gördü, artık kendisinni bir yenilmezliği yok. Yani altın kemer gitti, takıyordu altın kemeri 5 yıl kasıla kasıla yürüyordu: ‘Ben kazandım istediğimi yaparım’. İşin daha kötüsü yenilmezliği yok ama bir yenilmez var o da Ekrem İmamoğlu. Dört kez üst üste Tayyip Bey’in adaylarını yenmiş. Tayyip Bey Ekrem Bey’i yenememenin psikolojisi içinde, ‘Gelecek seçimlere gidemeyiz, rakibim bu olmamalı’ diyor. Ya rakibi ya sandığı ortadan kaldıracak. Bizim meydan meydan eylem yapıyoruz dediğimiz mesele, sandığa, adaya sahip çıkma meselesi. Biz o sandığı Tayyip Bey’e kaptırmamaya çalışıyoruz çünkü sandık Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten, İnönü dönemine ait. Biri tek adam rejimini bitirip Cumhuriyet'i ilan etti, Meclis kurdu, diğeri bunun devamında çok partili rejime gidip kaybettiği seçimde iktidarı devretti yani iktidarın değişebilir olduğunu gösterdi Türkiye’de. Bugün Erdoğan, bu iki kazanımı elimizden almaya, demokrasiden diktaya geçmeye çalışıyor. Darbe yapıyor ama yaptığı darbe askeri değil sivil darbe. Kamuflaj yok, savcı cübbesi var darbecilerin üzerinde. Diktatörlüğünü kumaya çalışıyor, bunu ben diyorum siz demiyorsunuz. Çünkü şundan da tedirginim: Bir yerde bir şey konuşuyorsunuz, RTÜK tutuyor ‘Özgür Özel...’ Ya canlı yayında söylüyorum karşımdaki ne bilecek benim ne söylediğimi? O soruyu soruyor ben cevabını veriyorum. Televizyon kanalı görevini yapıyor. Elinde mikrofon konuşma yapıyor, canlı yayın. ‘Özgür Özel’i canlı verme, başın derde girmesin’ demek istiyorlar.”
“Bunun adı selefi darbesi”
Özel, erken seçim ihtimali hakkında şunları söyledi:
“Erken seçim olsun diye elimizden geleni yapıyoruz. Burada seçimin erkene alınıp alınmayacağına ne Özgür Özel karar verebilir ne Erdoğan. Halkın kendisi karar verebilir. Biz örneğin böyle büyük mitingler yapıyoruz. Bu mitingler erken seçim talep mitingleri 100 binlerden mesela Saraçhane’de 1 milyon 200 bin kişi olmasaydı… İlk gün ben gittim Saraçhane’ye. Girdik içeriye. Yol boyunca da 3 saat böyle Ankara’dan İstanbul’a gelirken camdan dışarı baktım. Dedim ki ‘Emsalsiz, beklenmedik ve önemli bir şey yapmak lazım. Herhangi bir gün gibi bugünü tamamlayamayız.’ Bu nedir, bir kere bunun adını koyalım. Bu darbe. Neye darbe? Geleceği darbe. Bugün ülkeyi yönetenin kendinden sonrakine ve selefine yaptığı, selefi bir darbe. Selefiler demokrasiyi reddediyorlar biliyorsunuz. Ve darbe, Türkiye’nin geleceğine darbe.
"Darbenin hedefi İmamoğlu"
Erdoğan da uzun süredir bu sandıktan istifade etti ama indiği istasyonda hatırladık: ‘Demokrasi bir tramvay, işimize geldi bindik, gelmeyince ineriz’ demişti. Şimdi indiği istasyondayız. Bu selefi darbe; selefine, Türkiye’nin geleceğine, gelecek Cumhurbaşkanı’na yaptığı darbe. Bu darbenin bir hedefi olmalıdır. Nedir? İki hedefi var; canlı hedefi İmamoğlu. O, o gece Vatan’daydı, şimdi de Silivri’de. Bir de mekansal ve simgesel hedefi olmalı. O da Saraçhane, İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Oraya da kayyum atamaya niyetli olduğu belli, iki soruşturma açmış. Biri yolsuzluk, biri terör. Terör soruşturmasından açtığı, belediye başkanlarını belediye meclis üyelerini de tutukladı. Geliyor. Gittik, Saraçhane’ye girdik. Ben dedim ‘Buradayım. Ben buraya bir seçilmiş belediye başkanvekili gelene kadar buradayım. Milleti de buraya çağıracağız.’ Biz daha bunları konuşurken, tabii devletin istihbaratı da vardır, güçlüdür, hızlı duyar. Tak, çıktı; beş gün süreyle İstanbul’da üç kişi bir araya gelemeyecek. En sert toplantı ve gösteri yasağı. Arkadaşlar dediler ‘Ne yapacağız? Dedim ki ‘Biz bir şey yapmayacağız. Ne yapacaksa İstanbullular yapacak. Ne olacaksa bu gece olacak. Ya olacak, ya olmayacak.’ Çıktım orada balkondan önce bir video çektik. Konuştuk. Aşağıda 50 kişi, 100 kişi, 200 kişi gençler toplanmıştı. ‘Akşam 20.30’da burada 100 binler olacak’ dedim. Alkışladılar. O videoları yayınladık. Ama bir yandan da çok karamsar bir tablo çıktı ortaya: Köprüleri kaldırmışlar, Haliç’teki köprüleri kaldırıyorlar, 3-4 durak metroyu engellemişler, yedi kilometre ileriden çevirme var, araç sokmuyorlar, otobüsleri sokmuyorlar. O sırada bir gürültü. Beyazıt’tan öğrenciler bariyerleri yıkmış, İstanbul Üniversitesi. Öyle çok kalabalık da değil, 2 bin kişi filan bir yandan geldiler. O günü hiç unutmam hakkını da yemem. İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’e dedim, ‘Başkanım Vatan Emniyet’in önündeki CHP’liler, orada bir 3-4 bin kişi Vatan emniyetin önüne toplamıştı. Dedim ‘Gelebilirler mi?’ Dedi ki ‘Başkanım gelemezler ama ben gidersem getiririm onları.’ Fırladı gitti. Önlerine düştü, o da onları getirdi. O 6 bin kişi, akşam üstü 3-4, sosyal medya paylaşımlarıyla akşam oldu 155 bin kişi. İlk gece. İkinci gece 250 bin kişi, üçüncü gece 550 bin kişi, tutuklamanın olduğu dördüncü gece 1 milyon 250 bin kişi.”
"Topyekun bir mücadeleye ihtiyaç var"
“O 1 milyon 250 bin kişi orada olmasaydı, bugün adı Adil Bakan… Darbenin hani görevlendirme listesi var ya. En başa yazmış ‘İstanbul Büyükşehir’e eski İstanbul Genel Sekreter Yardımcısı Bakan Adil Karaismailoğlu.’ Karaismailoğlu, işte Trabzonlu bakan. O geliyordu oraya kayyım diye. Bunu şu anda bütün AK Partililer kabul ediyor, bütün AK Partililer. Benim tarif ettiğim darbenin içinde görevlendirme listesinin başında bu vardı. Şişli’de de ‘Şişli Kaymakamı’ yazıyormuş işte, oturttu oraya. Şimdi buraya 1 milyon 200 bin kişi gelmese İstanbul’a kayyım gelirdi. Çünkü o 1 milyon 200 bin kişi kayyım gelirse evlerine dönmeyecekti. Bugün sözüme değer veren, kulak veren herkese söylüyorum: Muhaliftir, beni sevmiyordur, belki benim sözüme değer de vermiyordur, bambaşka bir siyasettendir ama kulak veriyordur. Türkiye’deki herkese diyorum ki, demokrasiye sahip çıkacaksak, erken seçimi getireceksen, ‘Gözünün üstünde kaşın var, ben senin şu yönünü sevmem, bu yönünü sevmem’ demeden, bu mitingler, Saraçhane ölçeğinde 1 milyon 200 bin olduğu gibi, bir meydanda 2 milyon kişi, 4-5 milyon kişi ‘erken seçim’ derse, direnirse gerektiğinde dönmemek üzere gelirse o sandık gelir. Bunu, Türkiye’deki durumundan rahatsız herkese söylüyorum. Geçmişte AK Partilisindir ama bugünkü emekli maaşıyla geçinemiyorsundur. İşçisindir, yapılan haksızlığı sindiremiyorsundur. Bu adaletsizliği sindiremiyorsundur. Biz şuradan geliyoruz: Saraçhane Meydanı’nda açık söyleyeceğim, ilk günler… Ben ‘Sadece Ekrem İmamoğlu’na değil, Selahattin Demirtaş’a da özgürlük istiyoruz’ dediğimde Zafer Partili gençler homurdanıyordu. ‘Ümit Özdağ’a özgürlük’ deyince DEM’li gençler homurdanıyor. Açık açık konuştuk onlarla. Kaydı da var. Dedim ki ‘Seninkini içeri atınca bu sevinirse, bununki içeride sen sevinirsen hep o sevinir.’ ‘Onun hakkını da birlikte savunacağız, senin hakkını da. Önce biz başkanlarımızı, adaylarımızı, liderlerimizi kurtaracağız. Sonra rekabet ederiz, kavga ederiz demokrasi zemininde.’ Yoksa parça, parça bütün muhalefeti yedi, bitirdi adam. Topyekun bir mücadeleye ihtiyaç var. Onun için biz muhalefetin hatta geçmişte iktidar olup, tek adam rejimine, seçimsizliğe, sandıksızlığa itiraz eden, son seçimde bile iktidara oy vermiş demokratların da bu mücadelenin içinde olmasını bekliyoruz.
"O gün sahip çıktığım Erdoğan, şimdi darbecilerin yaptığını yapmaya çalışıyor"
Şunu düşünelim; 15 Temmuz gecesi darbe yapıldığı sırada… Darbe iktidara yapılır. Ama herkes döner muhalefete bakar. Ana muhalefetin gözünün içine bakar. 15 Temmuz gecesi darbe girişimi olduğunda, biz ne yaptık? Ben bunu AK Partili seçmenlere hatırlatırım. A Haber’den izlediler beni. Bize ilk başta diyorlardı ki ‘Solcu, Kemalist subaylar da bu darbeye destek veriyor.’ ‘Yanlış yapıyorlar’ dedim, ‘Destek veriyorsa yanlış yapıyorlar. Darbeyi kim yapıyor, diye bakarsak darbeye karşı olamayız, demokrat olamayız.’ 15 kişiyi önce Genel Merkez’e topladım. Genel Başkanımız uçaktaydı, ulaşamıyorduk. Ondan sonra Meclis’e gittik. Meclis’te de Meclis yolunda da telefon açıldı. Söyledik ‘Biz Meclis’e giriyoruz’ diye. İsmail Kahraman’ı da aradım, grup meclis başkanvekillerini, Ayşenur Bahçekapılı’ya kadar. Hiçbiri de inkar etmedi. Kitapları yazıldı bunların. ‘Bu Meclis’i açalım. Birlikte direnelim.’ Ben konuşma yaptım. ‘100 yıllık partiyiz’ dedim, ‘Çok yendik, çok yenildik. Ama asla darbeye tenezzül etmedik. Bugün yeniden sandık kurulana, milletimiz yeni bir görev verene kadar ülkenin ana muhalefet partisiyiz. Seçilmiş parlamentonun, demokrasinin, hükümetin arkasındayız.’ ‘Darbenin karşısındayız’ dedim. Tepede F16 uçuyordu. Döndüler Meclis’i vurdular, biz bunları yaptıktan sonra. Ama ben o gece Tayyip Erdoğan’a sahip çıkmadım, sandığa sahip çıktım. Başıma Humeyni gibi gelip de Fetullahçılar oturmasın diye bu ülkenin demokrasisine sahip çıktım. Ama o gün sahip çıktığım Erdoğan, şimdi o gün darbecilerin yaptığını yapmaya çalışıyor. Şimdi o yüzden Erdoğan’a karşı ‘siyaset dışı’ dedikleri Ömer Çelik ‘Siyaset bu kadar sert üslubu kaldırmaz’ diyor. Siyaset mi yapıyorsun da benden siyasi nezaket bekliyorsun? Bu yaptığın siyaset mi? Ömer Çelik’in şahsına demiyorum. Ömer Çelik’in sözcülüğünü yaptıklarının bize yaptıkları siyaset mi? Sen darbe yaparsan ben darbeye nereden direneceğim? Karar yeter sayısı isteyerek mi direneceğim Meclis’te? O gece öyle mi yaptık? O gece Bülent Tezcan çıktı CNN yayınına Ayşe Keşir’in telefonunundan. ‘Şimdi sokaklara çıkma, tankların üstüne çıkma zamanıdır’ dedi. Ben ‘Bütün milletimizi meydanlarda direnmeye davet ediyorum’ dedim. Bugün Meclis Başkanvekili seçtiğimiz büyüğümüz Ankara Milletvekilimiz Tekin Bingöl tuttu, çıktı canlı yayında, ‘Bütün Türkiye’yi darbeye karşı direnmeye davet ediyorum’ dedi. O gece biz böyle yapmışız. Canımızı ortaya koymuşuz. Bir CHP’li darbecilere şak şak yaptı mı? Ama şimdi burada bu sefer bunlar darbe yapıyor elindeki güçle bize. Kardeşim tutuksuz yargıla, TRT’den yayınla. Aç, ver frekansı. Tele1 yayınlamaz mı? Bütün televizyonlar yayınlar. Ver frekansı. Soruyu da duysun millet, cevabını da.
“Başka görüntü mü bulamadın?”
Hatırlayalım ilk sabah darbeyi, bu yaptıkları işi basına nasıl duyurdular? ‘560 milyarlık yolsuzluk operasyonu, İmamoğlu suç örgütü.’ İBB’nin altı yıllık toplam bütçesi; 490 milyar. ‘560 milyarlık yolsuzluk operasyonu.’ Şimdi bunu savunan var mı? Yok. ‘Kasadan para çıktı’ diyorlar. Bir baktım tutanağa. Kasadan, 48 mermi çıkmış yayladaki kasadan. Koruma Müdürü’nün ruhsatlı tabancasının mermileri. Çocuklar oynamasın diye küçücük bir kasaya koymuş. Hakan Başkan’ın Gaziosmanpaşa kasası da önceki AK Parti döneminde. Kasanın içinden belediyenin mührü çıkmış. Bir kuruş para yok ikisinde de. Arama tutanakları polis imzalı. TRT ‘Gaziosmanpaşa’nın gizli kasasına erişildi’ diyor. Görüntülerde böyle böyle dolar çıkarıyorlar içinden. Sonra tepki gösterince de açıklama yolluyorlar bize, yani arka plandan. Ya yayladaki arama görüntüleri yoktu, stok video kullandık. Bula bula başka görüntü mü bulamadın, dolar çıkan görüntü kasadan. Adamın kardeşi inanır ya. Şimdi yazsa ki, Özgür Özel’in evindeki kasaya ulaşıldı... Benim birader, 'ya abime bak ne işlere karışmış' der. TRT bu ya."