Canlı yayında çocuk ölümleri

Hiçbir ideoloji, bir çocuğun gözyaşlarına değmez. (Albert Camus)

Abone Ol

Çocuk ölümlerine seyirci kaldığımız bu çağ, hepimiz için tam bir yangın yeri. Uykularımız kaçıyor, lokmamız boğazımızda düğüm, öfkemiz sel… Nasıl oluyor da bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşen katliamları engelleyemiyoruz? Hiçbir şey olmuyormuş gibi hayatın devam etmesi zoruma gidiyor, kaldıramıyorum. Kişisel hikayem ne kadar bağımsız kalabilir ki aynı yeryüzünde yaşananlardan? Yangında ilk kurtarılacaklar: çocuklar. Ne olup bittiğini anlamadan, hasbelkader geldikleri dünyadan kısacık ömürleriyle göçüp gidiyorlar. Onların yaşı hep aynı kalacak artık, büyümeyecekler! Kim verebilir bunun hesabını? Hangi ideoloji tek bir çocuğun bile hayatıyla kıyaslandığında daha üstün gelebilir?

İnsanlığımızdan bir kez daha utandık. Oyuncaklar savaş yıkıntılarının arasında, ortalık kızıla bürünmüş, açlıktan, hastalıktan, umutsuzluktan değilse tepelerine yağan bombalardan yere devrilmiş küçücük bedenler, üst üste, yan yana… Yaşanamayan çocuklukları, büyüklerin oyunlarını bozmaya yetmediği gibi, haklarındaki açıklamalar kan dondurucu: “O çocuklar öldürülmezse yetişkin olduklarında bize acımayacaklar. Açlıktan öldürmezsek onlar bizi aç bırakacaklar. Geleceğin teröristlerine acımamalıyız!” Dinlerken nefes alamadım. Henüz bebek olanlar var. Terörist olma potansiyellerinden dolayı katledilmeleri haklı gösterilen, Gazze’de tam on sekiz binden fazla çocuk… Yok edilen bir halk ve bütün bunları sadece izleyen iki yüzlü ülkeler.

Bu kader değil, normalleşsin ve unutulsun diye beklenecek bir haber değil, bu din de değil. Bu sadece siyaset. Bebeklerin ve çocukların da öldürüldüğü bir kâbus.
Sonsuz sayıda yaralı var. Sağlık görevlileri çaresiz. Hastaları, hijyen koşullarını falan bırakın, çok az anesteziyle veya hiç anestezi uygulamadan ameliyat etmek zorunda kaldıklarını anlatıyorlar. Çünkü ya ölecekler ya da uzuvları alınacak. Beyin parçaları dışarıda, organları parçalanmış halde masum insanlar… Hangi milletten olursa olsun, elini vicdanına koyan herkes bu toplu cinayetin karşısında durur.

Yaklaşık çeyrek asırdır canlı yayında savaşlar izliyoruz. Başlangıçta garip geldi. Galiba buna da alıştık! Alışılır mı demeyin, değilse ne? Sosyal medyada uzun yıllar önce bu konuyla ilgili hiç unutmadığım bir yorum yapılmıştı. Tanımadığım birine ait benzetme şöyle: “Canlı yayında savaş izlemek, bir köyde ağanın, sözünü dinlemeyen marabasını, köy meydanında ibret olsun diye dövmesini izlemekten zerre kadar farkı olmayan vahim durum.”

“Sosyal Medyada Savaşın İzlerinin Sunumu: Savaş Pornografisi” başlığıyla okuduğum, 2024 yılında yayımlanmış bir derleme makalesi hazırlanırken sosyal medya platformlarında yapılan savaşa dair paylaşımlar incelenmiş. Buna göre siyasetçiler, ‘taraftarlarının’ sayısını, medya reytinglerini, sosyal medya kullanıcıları ise daha çok beğeni alma, takipçi kazanma gibi beklentileri ile savaşın pornografik görüntülerini çekmekte, var olan görüntülerden yararlanarak videolar hazırlamakta ve paylaşmaktadır. Başkalarının trajedileri, acıları üzerinden kişisel çıkar ve tatmin sağlama çabası sonucunda yapılan paylaşımların toplumda şiddet görüntülerine yabancılaşma ve normalleştirme gibi sonuçları olduğu görülmüştür.

Sanki bir “reality show” izliyoruz. Savaş görüntüleri bir insanlık dramının göstergesi olarak değil reyting aracı olarak veriliyor. Oysa bu noktada iki gerçek sorumluluk var: Gerçeği saptırmama ve savaş karşıtı olma.

Yaşadığımız ruhsal travma karşısında hepimiz çaresiz hissediyoruz. Elimiz kolumuz bağlı. Sınırlarımız zorlandıkça fiziksel, psikolojik ve duygusal olarak iyi değiliz, hatta kötüleşiyoruz. Korkularımız da depreşiyor. Bu durumlarla baş etmede kim, nasıl başarılı olabiliyorsa etrafındakilerle paylaşsın bence. Ağlamak mı, kulaklarını tıkamak mı, antidepresanlar mı, çok çalışmak mı, gönüllü olarak yapılan iyilik hareketlerinin bir parçası olmak mı, isyan mı? Son sorum: Canlı yayınlarda çocuk ölümleri yerine ne görmek isterdiniz? İzlemek istediklerinizi, hayallerinizi gerçek yapmak için bugün kendi adınıza nasıl bir adım atabilirsiniz? Hiç küçümsemeyin, büyük hedeflere ancak küçük adımlarla ulaşılır.