Müzik eleştirmenleri için bereketli bir toprak değil belki.
Normalde bu durumda sihirli iki sorumuz devreye girer: “Bana ne?” ve “Sana ne?”
Yani, beğenmiyorsan dinlemezsin, izlemezsin, beğenen dinler, izler.
Sanatın, zevkin göreceli olduğu, bireyin tercihine saygı duyulması gerektiği o bildik, medeni sözleşme.
Ancak görünen o ki, bu sözleşmenin bazı maddeleri tek taraflı olarak feshedildi. “Manifest” adlı bu grubun hikayesi, “beğenmedim”in ötesine geçip, “izin vermem”e evrildi. Konserleri, “milli güvenlik” gerekçesiyle iptal edildi. İşin komik (aslında trajikomik) tarafı, grubun şarkılarının kalitesi veya sahne performansının zayıflığı değil de, milli güvenliğimizi tehdit eder hale gelmesiydi. Sahnedeki acemice bir dans koreografisi, devletin bekasını sarsacak kadar gizemli bir şifre mi taşıyordu acaba?
***
Burada ironi katmanları üst üste binmeye başlıyor.
Birinci katman: Estetik kaygıların (kötü şarkı, kötü dans) yerini aniden devlet güvenlik kaygılarının alması.
Birileri, “Bu çok kötü, dinleyemeyiz” demek yerine, “Bu çok tehlikeli, dinletmeyiz” mantığına sığındı.
Kötü sanat, tahayyül edilemeyecek kadar tehlikeli bir şeye dönüştürüldü.
İkinci ve daha ürpertici olan katman ise: “Bugün onlar, yarın biz” gerçeği.
***
Sahnedeki kıyafetleri ve performansları “uygunsuz” bulunan, “zararlı” addedilen bir grubun konserinin iptal edilmesi, aslında hepimizin özgürlük alanına çekilmiş kırmızı bir çizgidir.
Bugün, “milli güvenlik” gerekçesiyle bir kız grubunun sahne alması engellenebiliyorsa, yarın aynı mantıkla plajda bikininizle güneşlenmeniz de “toplumsal ahlak ve güvenlik” adına sorun haline getirilebilir.
Bugün onların sahnesi “tehlikeli”, yarın sizin mayonuz “muzır” ilan edilebilir.
“Bana ne?” bireysel bir özgürlük çığlığıdır. “Beni ilgilendirmiyor, karışmam” der.
“Sana ne?” ise bir savunma kalkanıdır, “Beni ilgilendirmez, sen de karışma” anlamına gelir.
İkisi de özel alanı korumanın ve çoğulculuğun olmazsa olmazıdır.
Ancak bu olayda gördüğümüz şey, bu iki soruyu geçersiz kılan üçüncü bir soru: “Bize ne?”
***
Buradaki “biz”, kendini toplumun tek temsilcisi, ahlakın ve güvenliğin yegane bekçisi olarak gören bir anlayıştır.
“Bize göre bu uygunsuz, öyleyse yasak” mantığı, “bana ne” ve “sana ne” diyen bireyleri yok sayar.
İşte asıl “milli” güvenlik tehdidi, bu “biz” anlayışının sınırlarının giderek genişlemesi, bireyin tercih alanını işgal etmesidir.
Gerçekten milli güvenliği tehdit eden unsurlarla uğraşmak varken, sahne şovu ve şarkıları tartışmalı bir kız grubunu hedef göstermek, asıl tehditlere karşı gözümüzü kapatmak anlamına gelmez mi?
Bu, gölgeyle kavga etmektir.
Asıl güvenlik sorunu, sanatçıyı sorgu odasına çekmek değil, ifade özgürlüğünü ve bireysel tercihi hedef tahtasına koymaktır.
Belki de en ironik olanı, “Manifest” grubunun adıdır.
“Manifesto” kelimesinden gelir; bir düşünceyi, bir niyeti açıkça beyan etmek demektir. Grubun kendisi, istemeden de olsa, bizlere çok net bir manifesto sundu: Özgürlüklerimiz, “güvenlik” adı altında yok edilmeden önce, “bana ne” ve “sana ne” demeyi sürdürmenin tam zamanı.
Yoksa yarın plajdaki havlu, bugün sahnedeki mikrofon kadar tehlikeli görünebilir.