Aynaya bakma zamanı

Avrupa sahnesine çıkıyoruz yine. Heyecan var, umut var. Ama bir yerden sonra işler sarpa sarıyor. Temsilcilerimiz direnemiyor, tempoya ayak uyduramıyor. 70’ten sonra düşüş başlıyor. Gidişat tanıdık. Her sene benzer hikâyeler…

Abone Ol

Şunu artık sormak lazım: Sahiden iyi bir ligimiz mi var? Yoksa sadece kendi içimizde dönüp duran bir oyunun içinde miyiz?

Süper Lig dışarıdan bakınca çekişmeli duruyor. Büyükler birbirine puan kaybettiriyor, maçlar gergin, puanlar yakın. Ama bu tablo, kaliteyle karıştırılıyor. Oysa gerçek test Avrupa’da. Orada hakem göz yummaz, yavaş oyun yemez. Fizik, disiplin, organizasyon... Orada bunlar konuşuyor. Bizdeyse hâlâ bireysel anlara yaslanıyoruz. Plan desen yok.

Rekabet Var Gibi Ama Gerçek Başka

Ligimizdeki “şampiyonluk yarışı”, çoğu zaman istikrardan değil, herkesin inişli çıkışlı performansından kaynaklanıyor. Bir hafta 3 atan, sonraki hafta 3 yiyor. Hakem tartışmaları, VAR kaosu, yönetici açıklamaları... Sürekli bir ses var ama futbola dair olanı az.

Avrupa sahnesinde bu ses kesiliyor. Geriye sade gerçek kalıyor: Tempo düşük, plan eksik, fizik yetersiz. Rakip takımlar kondisyon olarak bizden fersah fersah önde. Onlar hâlâ pres yaparken, bizim oyuncular adım sayıyor. Onlar pozisyonu ezberlemiş, biz hâlâ “biri sihir yapar mı?” diye bakıyoruz.

Temelde Ne Eksik?

Sistem yok, sabır yok, organizasyon yok. Hoca üç kötü maçta gidebiliyor. Genç oyuncu hazır değil denip kenarda unutuluyor. Altyapıdan gelenler tribünde oturuyor, 35’lik yabancı formayı kaptığında kimse sorgulamıyor.

Sonra da Avrupa’ya gidince, Sporting’in, Ajax’ın 20 yaşındaki çocukları bizim yıldızları eziyor sahada. Bu bir tesadüf değil. Hazırlıksızlık, günü kurtarma anlayışı, bugünün fotoğrafını net çekiyor.

Ne Yapmalı?

Uzun vadeli düşünmekten başka yol yok. Hocaya sabır, altyapıya yatırım, fiziksel gelişime odaklanma... Bunlar olmadan Avrupa’da başarı gelmez. Yerli oyunculara alan açmak şart. Yabancıya gösterilen sabrı, kendi çocuğumuza da göstermeliyiz.

Koşmadan bu iş olmuyor artık. Teknik yeter ama yanında tempo da lazım. Avrupa’da yürüyerek maç kazanamazsın.
Hakem tartışmalarını, masa başı muhabbetleri bırakıp sahaya odaklanmamız şart. Yoksa hep aynı yerin etrafında döner dururuz.
Avrupa’da yaşananlar sürpriz değil. Ligimizdeki eksikler orada gözle görülür hâle geliyor. Makyaj dökülüyor. Ve işte o zaman gerçek aynaya yansıyor.
O yüzden artık dönüp kendimize sormalıyız: Bu tabloyu değiştirecek irade var mı bizde? Yoksa yine aynı hikâyeyi yeni baştan mı yaşayacağız?