Alperen Şengün'ün destansı yolculuğu

Bir fotoğraf düşünün... Yıpranmış parke, solmuş pota filesi ve ayaklarında yırtık ayakkabılar...

Abone Ol

Henüz çocuk denilecek yaştaki Alperen Şengün, o an sadece basketbol oynuyordu. Ama aslında, imkânsızlıklar içinde imkan yaratan bir milletin rüyasını dokuyordu.

***

İşte o yırtık ayakkabılar, tam yedi yıl sonra onu NBA'e taşıyacak, dünyada bir ilki gerçekleştirecek ve nihayetinde Türk basketbolunu Avrupa'nın zirvesine çıkaracak destansı bir hikayenin ilk perdesiydi.

Bugün, Türk Milli Takımı'nın Avrupa ikinciliğinin ardındaki en güçlü bağlantılardan biri, o ayakkabıların sahibinin inanılmaz yolculuğudur.

Çünkü Şengün'ün kişisel zaferi, milli takımın kolektif başarısının hem habercisi hem de temel taşıyıcısı oldu.

***

Alperen Şengün'ün hikayesi, sıradan bir sporcu başarısının çok ötesinde, adeta bir mitolojik anlatı gibidir.
Paralanmış ayakkabılarla attığı her adım, sadece potaya değil, sınırların ötesine atılmış bir meydan okumaydı.
NBA'e giden yolun taşları, o yırtılmış tabanlarla döşendi.
Ve o, "yapamazsın" diyenlere inat, "yaparım" diyerek yürüdü.
Bu inat, Türk insanının DNA'sında var olan bir direnişin tezahürüydü.

***

Şengün'ün NBA'deki varlığı, milli takım için sadece bir istatistik veya yıldız gücü değildi.
O, bir inanç simgesiydi.

Onun sahadaki duruşu, mücadeleci ruhu ve "yapılabilir" inancı, takım arkadaşlarına da sirayet etti.
Avrupa Şampiyonası'ndaki her kritik ribaund, her önemli sayı, aslında yıllar önce o küçük çocuğun attığı topların yankısıydı.
Milli takım, Şengün'ün şahsında somutlaşan "dışarıdan kimseye ihtiyaç duymadan, kendi öz kaynaklarımızla, kendi yetiştirdiğimiz oyuncularla neler başarabileceğimizi" tüm dünyaya gösterdi.
Bu, sadece sportif bir başarı değil, aynı zamanda Türkiye'nin kendi potansiyelini harekete geçirme iradesinin de bir göstergesi oldu.

***

Düşünün: İmkansızlıklarla basketbola başlayan bir çocuk, yedi yıl sonra dünyanın en büyük liginde oynuyor ve onun bu başarısından ilham alan bir milli takım, Avrupa'nın en iyileri arasına giriyor.
Bu hikaye, tesadüflerin değil, inancın, azmin ve sistemli çalışmanın zaferidir.

Alperen Şengün'ün bireysel başarısı ile milli takımın kolektif zaferi arasındaki bağ, basketbol sahasının ötesine geçen derin bir anlam taşıyor.
Bu, imkansızlıklara rağmen pes etmemenin, kendi kaderini yeniden yazmanın ve nihayetinde bir milletin rüyasını gerçekleştirmenin hikayesidir.
Çünkü biliyoruz ki, bugünün Avrupa ikinciliği, dünün yırtık ayakkabılarıyla atılan ilk adımlarda saklıydı.
O ayakkabılar, artık sadece bir anı değil, Türk basketbolunun mihenk taşı olarak hafızalarda yer edecek.