Aile için ayrı salonumuz yoktur: Peki çocuklara ve yaşlılara kim bakacak?

Gençlik yıllarımızda lokanta ve pastane gibi yerlerde “Aile için ayrı yerimiz vardır” türünden levhalar görmek pek hoşumuza gitmezdi. Bunu bir tür ayrımcılık olarak görür, “Ne olmuş, bekarsak aç mı kalalım?” diye itiraz ederdik.

Abone Ol

Günümüzde durum tersine dönmüş durumda. Bırakın evliler için ayrı yerleri, evlenmiş bir genç bulmak bile kolay değil. Evlilik, özellikle büyük kentlerde, artık gençlerin gündeminde yer almıyor.

Deniyor ki, hayat koşulları evliliğe izin vermiyor. Doğru.

Dahası, hayat koşulları evlenmeden yaşamayı mümkün kılıyor.

Dünya değişti

Benim arkadaşlarımın çoğu, ilk elini tuttukları kızlarla evlendiler. Kız eli tutacak cesareti olmayanların da ellerini (ya da başlarını) anneleri ya da başkaları bağladı.

Evli olmaksızın yetişkinliğe geçmek düşünülemezdi. Evlilik, tıpkı askerlik gibi, kaçınılmaz bir kilometre taşıydı. Bir mecburiyetti.

Artık değil. Bunu kutsamadığım gibi, lanetlemiyorum da. Dünya değişti. Çeşitli neden ve olanaklarla tek başına yaşayan — yaşayabilen — insan sayısı arttı. Karşımıza yepyeni sorunlar çıktı. Daha da değişecek. Avcı-toplayıcı toplum, tarım toplumu, sanayi toplumu, dijital toplum derken, yerkürede insan yaşamının en hızlı ve radikal biçimde değiştiği bir evredeyiz.

Geçmişin “kutsal aile” mitoslarına dalıp, yeni gerçekleri görmezden gelemeyiz.

Bu dönüşüm, siyasal sistemleri ve dinsel inançları aşan evrensel bir durum. Karşılaştırmalı istatistiklere bir bakın. Evet, Türkiye’nin evlenme ve çocuk yapma rakamları son yıllarda düşüş göstermiş, ama başkaları bizden daha aşağılarda.

Net ve açık: Binlerce yıldır evlilik üzerinden örgütlenmiş olan Homo sapiens, bir kez daha dönüşüyor.

Ve çaresi geçmişe dönmek değil. Zaten böyle bir şey mümkün de değil.

Hangi aile?

Geçen hafta medyada bu konuda yapılan uluslararası bir konferansın haberlerine rastladım. Bu konferansın açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, ailenin önemini şu sözlerle vurgulamış:

“İlk insan Hazreti Âdem babamız ve Hazreti Havva validemizden beri aile müessesesi vardır, hep olagelmiştir… On binlerce yıldır insanlar aile ortamında dünyaya gözlerini açmış, hayatı ilk orada öğrenmiş, ömürlerini bu şekilde idame ettirmiştir. Kadın ve erkekten oluşan aile müessesesi, insan neslinin devamı içinde vazgeçilmez bir role sahiptir.”

Aile, antropolojik olarak elbette önemli olagelmiştir; fakat hiç değişmediği doğru değildir. Birçok değişimden geçmiştir. Peygamberlerin hayat hikâyelerinden yola çıkarak değişmezlik iddiasını doğrulayamayız. Kısas-ı Enbiya’da çeşit çeşit evlilik hikâyelerine rastlanır. Örneğin, hadislerde Hazreti Süleyman’ın 99 eşi olduğu bilgisi vardır; buna karşılık Hazreti İsa hiç evlenmemiştir. Çok eşlilik ve evlenmeme yemini yaygındır.

Ayrıca, hangi aileden söz ediyoruz? Tarım toplumunun gerektirdiği “büyük aile”den mi, yoksa sanayi toplumunun zorunlu kıldığı çekirdek aileden mi? Şimdi de post-sanayi dijital döneminin oluşturduğu kırık dökük ailemsiler ortaya çıktı.

Değişimdeyiz.

Ağır sorunlar

Evet, zorluklar var. Modern toplumun yanıt aradığı ve tam cevabını bulamadığı iki büyük sorunun her gün örneklerini görüyor, sıkıntılarını çekiyoruz:

Çocukları kim yetiştirecek, bir; yaşlılara kim bakacak, iki!

Bu türden “nevzuhur” ihtiyaçları karşılayacak ne gibi toplumsal destek kurumlarına ve rol değişimlerine ihtiyaç duyuluyor?

Gençlerin evlenmesine yardım etmekle, destek olmakla sorun çözülmüyor; başlıyor.