Nazar boncuğu, Mısır, Mezopotamya medeniyetlerinden gelen bilgi ve inanç yapısıyla 3000 yıl önceye dayanan yakın doğu cam sanatının devamı olarak İzmirli ustaların elinde bu günkü formuna ulaşmıştır. Nazar boncuğu Dünya’da Türk boncuğu olarak bilinir. İzmir tanıtımlarında İzmir logosunda “i” harfinin noktası nazar boncuğudur. Ayrıca kökleri Şamanizm’e uzanan inanç, uygulama ve sözlü kültür unsurlarının özelleştiği bir nesnedir. Türklerde mavi renge “Gök” denilir. Gök Tanrı’yı temsil ettiğine inanılarak, tanrıdan gelen mavi rengi insanların üzerinde ya da sevdikleri nesneler üzerinde taşıdıklarında o kutsiyetin bir şekilde aktarılmaya devam edileceği düşüncesinden kaynaklanan temel inanç, Anadolu’da kurşunun nazara karşı koruyucu kabul edilmesi nedeniyle, nazar boncuğunun ortasındaki sarı halkanın kurşundan yapılması, bocuğun tasarımını oluşturmuştur.

İzmir'e gelen Arap ustalardan öğrendiler

Anadolu’da Türklere ait cam işçiliği Selçuklular döneminde başlamış olup camın boncuk tasarımı için kullanımı ise I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Mısır’dan İzmir’e gelen Arap ustaların Kemeraltı Arap Hanı’nda halhal ve boncuk bilezikler yapmalarıyla başlamıştır.

Arap ustalardan öğrenilen iç kalıba sarma tekniğiyle İzmirli Türkler ilk önce katır boncuğu (saraç) olarak düz mavi rengi kullandıkları boncuğu üretmişler, sonra da ona göz motifi koyarak bu günkü formuyla mavi nazar boncuğunu oluşturmuşlardır.

Hepimiz evlerimizde, üzerimizde arabamızda severek, gücüne inanarak taşırız nazar boncuğunu. Oysa Kemeraltı’nda dolaşırken, bir zamanlar boncuğun ilk kez bu çarşıda yapılıp buradan Dünya’ya yayıldığını hiç birimiz farkında değilizdir. Bugün kullandığımız formu, rengi ve geleneksel yapım tekniği ile göz (nazar) boncuğu Anadolu’da ilk kez İzmir’de üretilmiştir ve 100 yıldır geleneksel yöntemle üretiminin sürdüğü tek yer İzmir’dir.

XIX. yy’da Osmanlı Devleti’nin kök boya ihracatının yüzde 90’ı İzmir’den yapılıyordu. İngilizler, kumaşlarını İzmir’e getirtiyor üzerine İzmir’de desen bastırıp satıyorlardı. İzmir, halı dokumacılığında da ünlüydü. Çok sayıda halı için ip boyayan atölyeler, halı imalathaneleri vardı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Mısır’dan İzmir’e gelen Arap Abdülazim (Özboncuk) Kemeraltı’nda terzi ve dikim atölyelerinin bulunduğu, halı ve kumaş ipi boyayan esnafın çalıştığı, iç avlulu ahşap çatılı XIX. yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı düşünülen Arap Hanı’nda rastıktan kumaş boyası üretmek için bir ocak kurdu. Bir yandan da ek iş olarak camdan boncuk ve halhal üretiyordu. Ocağa atılıp yakılarak rastık yapımında kullanılan bakır tozunu, cama atınca mavi cam boncuk ortaya çıktı. Saraçlar bu mavi boncuğa çok ilgi gösterdiler.

İzmir’in ilk asfalt yolu olan İsmet Paşa Caddesi 1933’de açıldı. İzmir’de taşıma işlerinin hayvan ağırlıklı olarak yerine getirilmesi, buna bağlı olarak yan mesleklerin de gelişmesine neden olmuş, semer, eğer, koşum takımı gibi malzemelerin, üretimine sebep olmuştu. İzmir ticaretinin yoğun olduğu Kemeraltı’nda dar sokaklara ancak at arabaları girebilir, yükleri onlar indirebilirdi. Hayvanların nazara karşı korunmak istenmesi inancı, İzmir ticaret ve ulaşım hayatında kullanılan pek çok hayvana koşum takımlarıyla birlikte mavi boncuk takılması geleneğini başlattı. Saraçlardan gelen talep üzerine “at boncuğu” ya da “saraç boncuğu” adıyla ilk üretimler başladı. Arap kökenli vatandaşların işyerleri olması nedeniyle Arap Han olarak bilinen handa, ocağın yangın tehlikesi yaratması ve esnafın şikâyetleri üzerine 1920’de Abdülazim Özboncuk, ocağı Kadifekale’deki evinin bahçesine taşıdı. Ancak bir süre sonra yakılan kızılçam odunlarının isli dumanı ve madenlerin yanmasından çıkan gazlar çevrede yaşayan insanları rahatsız edince buradan da ayrılmak zorunda kaldılar. 1930’da oğlu Arap Selim’in Menderes Çakallar Köyü’nde, yerleşim yerlerinden uzak bir yerde yaptığı evin bahçesine ocak kuruldu. Bundan sonraki değişimler ise oğullarının ve işi öğrenen ustaların kendilerine ayrı iş kurmak için 1930’larda Kızılçam açısında zengin Menderes Görece’ye ve 1940’larda Kemalpaşa Kurudere’ye gitmeleriyle gerçekleşti. Boncuğa göz konularak, bugünkü formuyla ilk kez Menderes Görece’de yapıldığı bilinmektedir.

XIX. yy sonlarında Osmanlı’nın en büyük ihracat limanı olan İzmir’de ulaşım yük ve insan taşımacılığı at, deve, eşek katarlarına dayanıyordu. 100 bin devenin iç Ege’nin mallarını limana taşıdığı İzmir’de saraçlık, semercilik gibi meslek dalları da ihtiyaçtan dolayı yaygınlaştı. 1866’da Aydın – İzmir demiryolu hattı açıldığında bu hat deve kervanlarının yol güzergâhlarına paralel olarak uzanınca, deve taşımacılığını önemli ölçüde bitirmişti. Zamanla boş ve işsiz kalan devecilerin güreş organizasyonları düzenlemesi, bu haliyle güreş develerinin daha çok süslenme ihtiyacı, boncuk kullanımını besleyecek yeni bir alan daha açmış oluyordu. İzmir ticaret ve ulaşım hayatında kullanılan pek çok hayvana koşum takımlarıyla birlikte boncuk takılması, boncukçuluğun İzmir’de doğup gelişmesinde en önemli etken olmuştu. Nazar boncuğunun İzmir’de gelişme göstermesinin bir başka nedeni de eğlence hayatına bağlı olarak oluşan atık cam fazlalığıydı.

XIX. yy İzmir’ine bakıldığından Rum, Yahudi, Ermeni, Levanten, Çingene ve Türklerin yaşadığı kozmopolit bir şehir olduğu görülmektedir. Bu yaşam içinde kafeler, kulüpler, eğlence mekânları, Kordon’daki oteller ile İzmir sosyal yaşamı oldukça hareketliydi. İzmir’de Çingeneler, Tenekeli Mahalle, Hilal, Kuruçay’da otururlar, bohçacılık, çiçekçilik, sepetçilik, hurdacılık, gibi işlerle uğraşırlardı. Boncuk yapımı için gerekli olan cam, çöplerden toplanan içki şişelerinden elde ediliyor, hurdacılar tarafından ayrılıp ustalara satılıyordu. 1926’da İzmir’de 12 yerel marka rakı fabrikası, 3 cam tüccarı, 4 bakır tüccarının varlığı, 1923 yılına ait cam ve porselen ihracatının 4 milyon 556 bin 173 kilo olması İzmir’in cam boncuk yapımına uygun potansiyelini göstermektedir.

Zeki Müren boncuğu

Uzun süre hayvanları korumak üzere kullanılan nazar boncuğu 1970’lerde televizyon programları ve Demokrat İzmir Gazetesi’nin haberleriyle adını duyururken, 1980’de okullardaki ve halk eğitim merkezlerindeki makrome kursları sayesinde üretimi çok fazla arttı. Kadınların takı tasarımında kullanımı, ev süsü olarak kullanımı gittikçe yaygınlaştı. Asıl moda olması Arap Selim’in kardeşi Abdurrahman Özboncuk’un Aktris Fatma Girik’e hediye göndermesi ve güzel sanatçının birkaç filmde nazar boncuğu kolye ile görünmesiyle başladı. Aynı yıllar, Zeki Müren’in kocaman bir nazar boncuğunu boynuna asması, bunu gören gençlerin de boncuğa rağbet etmesi, Kemeraltı’nda nazar boncuğunun uzun süre “Zeki Müren Boncuğu” adıyla satılmasına neden oldu.

Editör: Özlem Çimen Durmaz