Onur Kılıç *  - Daha referanduma onlarca gün varken kazanmak da nereden çıktı diye sorulabilir. Eğer söz konusu, sandıktan kaç evet, kaç hayır çıktığı olsaydı buna doğru denebilirdi. Ancak, referandum gündemine girdiğimiz günden bugüne yaşananlara bakarak rahatlıkla söylenebilir ki, ‘Hayır’ sandıktan çıkacak sonucun ötesinde, muhalif toplumsal kesimler üzerinde çok önemli ve olumlu etkiler bırakmış, özgüven ve dinamizmi tazelemiş, yepyeni bir siyaset havzası oluşturmuştur. Yani, sandıktan ne çıktığından bağımsız olarak ‘Hayır’ sokakta, internette, siyasette kazanmıştır. Gerek toplumsal muhalefet güçlerine kattığı siyasal deneyim, gerek bağımsız halk kesimlerinin gündelik siyasetle ilişkilenmesi, neşelenmesi, inanç düzeyinin yükselmesi bakımından büyük kazanımların şimdiden ortaya çıktığını söylemek mümkündür.

Bugün pazar yerlerinde, meyve ve sebzelerin üstüne bile yazılmaya başlanan, farklı yazı tipleriyle, farklı renklerde, her yere yayılan ‘Hayır’ dalgaları tüm siyasal güçlerin etki alanının ötesinde bir genişlik ve yoğunlaşma ortaya çıkarıyor. Türkiye, tek adamlığın oylanacağı bir referanduma giderken, bununla çok uyumlu biçimde ‘Evet’ tek, ‘Hayır’ çok biçim üzerinden ifade ediliyor. Bunun en basit örneğini referandumun müzikal tezahürü üzerinden tahlil edebilmek mümkün. Marşa benzeyen, heyecansız tek bir ‘Evet’ şarkısına karşılık, kadınların, erkeklerin, gençlerin, yerelliklerin, genelliklerin şimdiden bir tez konusu olabilecek denli çeşitlenen ‘Hayır’ repertuarı. Bir tarafta yasamada, yürütmede, yargıda, askeriyede, emniyette, eğitimde, medyada, üniversitede, giyim kuşamda, müzikte teklik, diğer tarafta çokluk, gökkuşağı kadar rengarenk bir genişlik. ‘Hayır’ı, temelindeki tamamıyla haklı ve rasyonel siyasal itirazlara ek olarak, potansiyel bir güçten popülerleşen bir siyasi dalgaya dönüştüren şeyin arkasında böylesi bir kuvvet var.

‘BİZ’ KAZANIYOR

İstedikleri kadar ‘Toplum referandumla yapılmak isteneni yeterince kavramadı’ desinler. Herkes her şeyin farkında. Medyanın bütün imkanları kullanılmasına rağmen beklenen rıza oluşturulamadı. Sokaktaki çocuklar dahi, mevzuunun tek adamlık olduğunu biliyorlar. Bunun bir kişiye karşı bütün toplumun iradesinin hakim kılınması meselesi olduğunu istisnasız herkes –Erdoğan’ı destekleyenler de- gayet iyi gözlemleyebiliyor.

Bundan önceki dönemlerde vaat silsilesini, -elbette güçlü bir kandırmacayla- kendisini seçmenin, toplumsal fayda olduğu temeline oturtan Erdoğan’ın, bugün böyle bir derdi yok. Sadece kendi tekliği için destek istiyor. Bugüne kadar işlenen anayasal ve adli suçların kabarttığı iştahla, tek adam olmak için tüm toplumdan rıza bekleniyor. Toplumun aklıyla alay ederek, bir tarafa tek başına kendisini, diğer tarafa da tüm toplumu koyuyor. İşte ‘Hayır’, en temelde, faşist diktatörlük anlamına gelen ve tüm topluma karşı gerçekleştirilen bu saldırıya karşı aktüel bir savunma politikasıdır. Kandırılmaya, aldatılmaya, yalana, insanları sömürmeye, istismar etmeye bağımlı birisi, ‘ben’ diye ısrar ettikçe toplum ‘biz’ olmayı öğreniyor. ‘Hayır’ toplumu ‘biz’ haline getiren bir duygudaşlığı, kolkolalığın üretildiği bir zemin sağlıyor bu anlamda. Neşeyle, dayanışmayla, her tür çeşitlilikle gelişen bu kolektif itiraz, 16 Nisan sonrasındaki en önemli birikim noktalarından da birisi olacağa benziyor.

NASIL?

Onlarca neden, haber, gösterge sayılabilir, çok örnek verilebilir. Sonuç bizi aynı yere götürüyor: AKP ve Erdoğan kaybediyor. Topluma kabul ettirmeye çalışılan diktatörlük metninin açıklanamazlığı takiye yapılamayacak denli açık. Takiyesi yapılamayan politikayı anlatacak araç da bulunamıyor. Sık sık ‘işe yarar’ söylem üretilmeye çalışılıyor, söylem değiştiriliyor ama işe yaramıyor. ‘Evet’ cephesi moralsiz, sıkışmış ve yorgun halini gizleyemiyor. Ortada anlatılacak bir şey yok. Bunu anlatmaya yeltenen de yok.

‘Hayır’ diyenlerin karşısında onlarla polemik yapacak, ona cevap verecek kimse yok. Erdoğan adına polemik yapma inisiyatifini Sedat Peker ve Abdülhamit’in torunları değerlendiriyor. Diktatörlük anayasasını da ancak ve en iyi bir mafya lideri sahiplenebilir değil mi? Her şey ne kadar da doğasına uygun ilerliyor.

İktidar cephesindeki bu zayıflık, toplumda haklılığını açıklama özgüveni ve kazanma inancı üretiyor. OHAL koşullarında, devlet imkanlarını tümüyle seferber ederek, medyayı tamamıyla tek seslileştirerek örgütlenen kampanyaya karşı mücadele etmek kağıt üstünde oldukça güç görünüyor. Fakat ‘Evet’ o kadar güçsüz ki, Hayır’ın aşağıdan ve toplumsal bir dalga biçiminde yayılmasının önüne geçilemiyor. Çok özneli, doğal, yaygın, meşru ve etkili bu itiraz dalgalar biçiminde yurttaştan yurttaşa ulaşıyor. İşte ‘Hayır’ bu yüzden kazanıyor. Çünkü Hayır’ın meşru gücünün karşında duracak bir politika yok. Ve bu politikasızlık toplumu en temelde demokratik muhalefet temelinde siyasallaştırıyor, kendi deneyimlerini yaratmasına olanak sağlıyor.

17 NİSAN 2017

Şu çok açık: AKP iktidarına karşı Türkiye toplumunda 15 yılda biriken tepkisellik referandumun ayrılmaz bir motivasyonu oldu. 15 yılda yaşanan tüm haksızlıklar, kayırmalar, usulsüzlükler, küçük düşürmeler, eşitsizlikler, yaşamın kendisine ve farklı biçimlerine dönük saldırılar karşısında gelişen öfke bugün ‘Hayır’ içerisinde mayalanıyor. Evet, referandumda tüm yetkilerin tek elde toplanması oylanacak. Ancak bu 15 yıllık bir siyasal-toplumsal sürecin sonucu. Hayır’ın gücü, kararlılığı ve sınır tanımazlığı böyle bir tarihsel arka planı görüyor olmasından da kaynaklanıyor. Referandum, bir bütün olarak AKP iktidarının 15 yılının da mahkum edildiği bir arenaya dönüşüyor.

Dolayısıyla, referandumdan çıkacak ‘Hayır’a öncelikle, tek adamlık hayalinin iktidar açısından büyük bir kabusa dönüştüğü an olacaktır. ‘Hayır’ aktüel olarak diktatörlük hevesine noktayı koymakla birlikte, AKP’nin bugüne kadarki en büyük siyasal yenilgisi olarak tarihe kaydedilecektir. Bu kuşkusuz, toplumun özgür, demokratik geleceğini inşa etmede çok önemli ve yeni bir başlangıç noktasıdır. Buna, referandum kampanyası süresince edinilen  pratik deneyimler de eklendiğinde kazanımın büyüklüğü daha iyi anlaşılabilir. Bu kazanımlar, referandum sonrasındaki siyasal atmosferin ne yönde gelişeceğine dair toplumsal müdahale olanaklarının temeli olacaktır.

Yalanın, hırsızlığın, sömürünün, kaynakların yağmalanmasının, her tür istismarın merkezinde görülen özgürlük düşmanı iktidarın ülkeyi teslim almasına dönük itiraz beş harflik ‘Hayır’ kelimesinin içerisinde şimdi. AKP politikasının bu karakteristik parçalarının bir diktatörlükle taçlandırılmasına karşı ülkenin pozitif birikimlerine, onu yaşanabilir bir memleket yapan ideallere sahip çıkma iradesinin adı oluyor ‘Hayır’. Maneviyatsız, sevgisiz, toplumun sağlıklı, huzurlu, adil geleceğine dair ideali olmayan, kendisini nefretten körleşmiş bir liderle özdeşleştiren, tebaalaştıran bu çürümeye karşı çıkmanın adı. Memleket olmanın, biz olmanın adı. Şimdiden bu yolda bir sürü deneyim kazandık. Renklendik, ezgilendik, neşelendik. Daha da neşeli günler gelecek, biliyoruz. Bu yolda yürümekten daha güzel, daha mutlu ne olabilir? Kazandıklarımızla, kazanacaklarımızla, daha kararlı ve her gün daha fazla.

HAYIR!

*Birleşik Haziran Hareketi Türkiye Yürütmesi üyesi


İZ DERGİ'YE İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

MART SAYISI SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi