Nil Kahramanoğlu – Ümit Kartal / Karşıyaka Belediyesi’nin afişlerinin namı, ülke sathına yayıldı yayılalı birçoğumuz ‘Kim buluyor bu yaratıcı fikirleri?’ diye düşünmüşüzdür. İşte o merakla gittiğimiz belediye binasının en ‘orijinal’ odalarından birinde Engin Ağır ve ekibi ile söyleştik: Karşıyaka Belediyesi Reklam ve Tanıtım Atölyesi.

Aslında bu oda özel bir oda… Çalışmaların ham halleri ortalarda olduğu için ‘girmek yasak’ Özel bir müsaade ile odaya girdik. Çalışma kâğıtları kaldırıldı, bilgisayarlar kapatıldı, öyle söyleştik. Odada kâğıttan kesilmiş harflerle ‘Yaşasın fark yaratmak’ yazıyor. ‘Tuhaf’ bir ekiple karşı karşıya olduğumuzu odaya girer girmez anlıyoruz. Bu afişleri yapan ekibin ‘normal’ olmayı yeğleyeceğini düşünmek abes zira…

Karşıyaka’nın o yaratıcı afişlerinin mimarı Engin Ağır ile ‘manzarası güzel’ odasında söyleşiyoruz. Engin Ağır 48 yaşında. 30 yıl İstanbul’da yaşamış. Kendi ifadesiyle, ‘İstanbul’dan yorulunca kaçmak istemiş ve yolu Karşıyaka Belediyesi ile kesişmiş. Kendisi Beşiktaş’ın dünyaca ünlü taraftar grubu çArşı’nın kurucularından. Hatta çArşı’nın logosunu da Engin Ağır yapmış. Yolu Karşıyaka’ya nasıl düşmüş, o afişler nasıl ortaya çıkmış, ‘sana ne’yi kim demiş? Şimdi söyleşimize geçelim…

Bize kendinizden bahseder misiniz? Kimsiniz? Nereden geldiniz?

30 yıl İstanbul’da yaşadım. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni 8 yılda bitirdim. Çeşitli gençlik örgütlenmelerinde görev aldım. Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) kuruluşunda bulundum. Sonra parti bana sağcı gelmeye başlayınca oradan ayrıldım. O süreçte Beşiktaş çArşı’nın kuruluşunda Optik Mehmet,  Ayhan Güner, Denyo Yılmaz (Gitgetir), Cem Yakışkan ile yer aldım. çArşı’nın logo amblemini yaptım. Sloganlarını yazdım. Tasarımcıyım asıl mesleğim bu.

‘çArşı’nın şu sloganı benim’ dediğiniz bir slogan var mı?

Evet. ‘Çarşı kendine de karşı’ benim sloganım. ‘çArşı her şeye karşı ‘Ayhan’ın sloganıydı…

Başka neler yaptınız? Yaşamınızı nasıl sürdürdünüz?

Ben Koç Grubu’nun, Sabancı Grubu’nun, UEFA’nın kurumsal kimliklerini de yaptım. Ticari olarak yaptım. Para kazanmak amaçlı… UEFA’nın şu anda dönen kurumsal kimliği bana aittir.  Zamanla İstanbul’dan çok yorulduğumu fark ettim. Trafikten, binalardan, meyhanelerden, ıvırdan zıvırdan çok yoruldum. Tam kaçayım dedim. Annem Kaz Dağları’nın orada yaşıyor. Onun yanına gidecektim.  Emeklilik için de bir dönem lazım, iki üç yıl kadar daha çalışmam gerekiyordu. Bu arada başkanla (Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar)  ve kardeşiyle tanıştım.  Onlarla da bir akıl fikir birliğimiz oldu.  Ben böyle İstanbul’dan kaçıp Kaz Dağları’na giderken ara durak, geçiş noktası gibi oldu. Buraya gelmem öyle odu yani.

Kaç yıl önce başladınız? Belediyeye başladığınızda sizden ne bekleniyordu?

2 yıl oldu. Biraz geçti.  İzmir genelinde hem yaratıcı tasarımların hem de yaratıcı fikirlerin olmadığını ben zaten geldiğim anda gördüm. Zaten şehir estetiği de bunu çok belli ediyor. İzmir kadar güzel bir yerde neden bu kadar kötü işler çıkıyor. Denizin olduğu yerde iyi iş çıkması lazım… Huzurlu yer sonuçta, çok iyi işlerin çıkması lazım. Türkiye’nin en güzel rakı-balığını yaptığın yerde neden bu kadar kötü işler çıkıyor diye bir baktım. Sonrasında da bir iki girişimde bulundum. Başkan ile iletişimim ufuk anlamında çok güçlü. Başkan’ın ufku da çok geniş olduğu için rahat başladım. Başkanlar genelde bir önceki dönemlerdeki yöneticilerin hazırladığı şeylerin üzerine gelip, onun üzerine yeni bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Sıfırdan bir şey inşa etmiyorlar. Sıfırdan inşa etsen başka türlü olur. Karşıyaka’yı bir yılda bambaşka hale çevirirsin. Ama eskiden yapılmış inşaatların üzerine, temeli sağlam mı bozuk mu bilmediğin bir şeyin üzerine inşa etmeye çalışıyorsun. Yıksan yeniden yapsan daha şahane olur kesinlikle. Onları da biz elimizden geldiği kadar yapıyoruz zaten. Yıkmadan eskisinin etrafına yeni konstrüksiyonlar koyarak güçlendirmeye çalışıyoruz. Asıl mesele de bu. Burada, İzmir genelinde yaratıcı iş yapan, yaratıcı faaliyet yapan, sanatsal faaliyet yapan, kültürel faaliyet yapan herhangi bir kurum yok.  Ha şu da çok iyidir dediğimiz bir dernek yok.

‘Yaşasın fark yaratmak’ sloganı ekibe ait herhalde… Bahsettiğiniz ihtiyaca binaen mi?

Evet, bu ekibin sloganı… Burada işler tek başına yapılmıyor. Bir konu olduğu zaman çocukları bir araya topluyorum, çayımızı kahvemizi söyleyip önümüze karalama kâğıtlarını alıyoruz. Herkes bir şey söylüyor. Yani var olan insanların arasına sıfır bir inşaat gibi. Hepsi tek tek farklı özelliklere sahiptir. Mesela Hasan çok iyi bir karakalem ve leke uzmanı,  Sinan çok iyi bir tekniker, Buket çok iyi bir takipçi, Duygu eski ve belediyenin işleyişini çok iyi bilen birisi. Hepsi konuşkan çocuklar. Konuşkan çocuklardan çok iyi işler çıkar. Okuma günleri yaptım, geliştirdim. Bazı şeylerde çok başarılı oluyorlar.

Karşıyaka’yı İzmir’i aşan, ülke çapında etkileri olan afişler tasarladınız. Neden böyle oluyor? Bunu nasıl başardığınızı düşünüyorsunuz?

CHP ve sol tandans gelenekten gelenler ve belediyeler her şeyi kendileri söyleme ihtiyacı duyuyorlar. Kasap et doğrasın, manav meyve sebze satsın, herkes kendi işini yapsın. Ama sol geleneklerde şöyle bir alışkanlık var. Sloganı da ben yazayım, afişi de ben yapayım, sokakta siyaseti de ben yapayım, örgütlenmeyi de ben yapayım, onu da ben yapayım bunu da ben yapayım. Her şeyi sen yapamazsın, öyle bir şey yok.  Her şeyi,  yapmaya çalıştıkları için hiçbir şeyi yapamıyorlar. Sadece CHP’den bahsetmiyorum.  Solcu dernekler, sosyalist gruplar,  belediyeler de buna dahil... En çok afiş yapan ama bir şey beceremeyenler de onlar. Bunu yapabilmek için de profesyonel yardım almak şart. Ya da sadece bunu yapan ekip kurmak gerekiyor. 

‘Biz sözümüzü söyleyeceğiz ama bizi duyurmuyorlar’ denilerek çıkılamaz değil mi bu niteliksizliğin içinden?

Tabi ki. Çünkü sözünüzü duyurabileceğiniz çok fazla yer artık.  Geçmişe nazaran çok büyük olanaklar, platformlar var.  Eskiden Facebook, Twitter yoktu. Onun dışında matbu sokak, afiş vs konusunda da hızlı mesaj verebilme imkânı yoktu. Mesela Ankara’da patlama oldu akşamına Karşıyaka’ya bir sürü afiş yaptım astırdım. Eskiden böyle bir imkân yoktu. Bu parayla da ilgili değil artık. Bunun parayla ilgisi olduğunu sanan zihniyetlerde var. Biz sadece koparılmış, dökülmüş bir gül koyduk üzerine de “gözlerimin yaşına bak” yazdık.  Mesaj konusunda da sorunlar var sol geleneklerin tamamında.  Mesela afiş mesajı en fazla üç kelimeden oluşur.  Dördüncü kelimeden sonra mesajını iletmen çok zor oluyor. Verdiği mesaj kendini kesmediği için, şunu nasıl söylerim, bunu nasıl söylerim, şuraya logo da koyayım falan filan… Bir afişte sadece bir tane mesaj verebilirsin. İki tane mesaj verme ihtimalin çok zayıf.

Yine de sosyalist cenahtan beğendiğiniz afiş ya da slogan yok mu?

Var. ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’. Bu sloganı çok beğeniyorum. Evet, yenecek!

Geziden en çok beğendiğiniz?

Orası güvenli mi? Hayır. Burada polis var.

‘Sana ne!’ afişleri için örnek çalışmanız diyebilir miyiz? İki kelime ama tüm Türkiye konuştu. Hatta Erdoğan bile konuştu…

‘Sana ne’de aslında bir şey yok. Biz onu şöyle yaptık. Duygu bana çok güzel ateş ediyor. Ben de onların içinden gerekenleri çekip alıyorum. O gün hep birlikte oturuyorduk. Elimize kâğıt alıp bir şeyler karaladık. KadınYaka çıktı. Karşıyaka’ya ithafen... Sonra ‘Göztepeliler buna ne der?’ dedik. Bunun eleştirisini yaptık. Sonra Duygu’ya bu konu ile ilgili araştırma yapmasını söyledim. Duygu da kadınlarla ilgili gazete manşetlerini incelemeye, analiz etmeye başladı. Biz manşetleri okuyoruz.  Vali’nin biri ‘kadınlar kot pantolon giymesin’ demiş diye haberi vardı, biri ‘hamileler dışarı çıkmasın’ diyor. Siyasilerin haberlerini falan okuyoruz.  Biri ‘ona ne’ demeye başladı. Ben de ‘buna ne’, ‘buna ne oluyor’ demeye başladım.  ‘Sana ne’ de buradan çıktı. Burada çıkan her şey ekip işi sonuçta... Birlikte karar veriyoruz.

Başkanın da içinde olduğu 8-9 kişilik bir WhatsApp grubumuz var. Onlarla sürekli iletişim halindeyiz. Yaptığımız afişleri bu gruba yoluyorum ve fikir birliğine vardıklarımızı yayınlıyoruz. Buradan onaylaşıyoruz.

‘Sana Ne’ çıktı. Olumsuz tepkiler çok fazla oldu. Çok sertti. Olumlu olan 26 milyon virali, bu ülkenin üçte biri eder. Hemen arkasından ‘Yine Biz’ diye bir afişle çıktık. Körfezin en büyük bayrağını diktik sahile. ‘Yine Biz’ çıktı rahatsızlık oldu. Arkasından ‘Karşıyaka Geçilmez’le çıktık. Art arda oldu. Sonra da ‘Sil Baştan’ diye bir şey yaptık. Şebnem Ferah gelecekti konser vermeye. Arena’nın adını Mustafa Kemal Atatürk Spor Salonu olarak değiştirdik.’ Sil Baştan’ dedik ve Şebnem’le bunu yaptık. Orada da tepki oldu ne yapıyorsunuz sil baştan diye. Adını değiştiriyoruz sil baştan yeni isim koyuyoruz dedik. Çokta fazla anlam yüklemeye gerek yok. Biz söyleyip geri çekiliyoruz. Zile basıp kaçıyoruz!!  Bunu da Karşıyakalılar seviyor. Biz bir şeyleri hatırlatıyoruz. Unutma unutturma demiyoruz. Kalıplaşmış şeyleri yapmıyoruz. 

Sokaktan nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Fotoğraf çektiriyorlar. Özellikle kadınlar çok seviyor.

Gezinin yaratıcı sloganlarına çok benzetiliyor Karşıyaka’nın afişleri. Buna dair ne demek istersiniz?

Gezi içimizde dermişim. (gülüyor) İçinde o varsa oluyor, devam ediyor. İnatçı, şımarık yani şımarık diyorsam başkasına bulaşık değil.  Yaramaz, haylazız. Bu olunca yaratıcı gücümüze, yaratıcı fikrimize de inanıyoruz. İyi ve eğlenceli bir ekibiz.

Bu afişler seviliyor ya. Aslında memleketin bir kısmı da geziyi seviyor diyebilir miyiz?  Size ‘Karşıyaka Belediyesi’nin Çapulcu Birimi’ diyebilir miyiz?

Tabi ki. Gezi kadar keyifli bir şey olmadı şu ana kadar ülkede. Evet, belediyenin Çapulcu Birimi diyebilirsiniz.

 

 

TEMMUZ SAYISI SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi