Küresel ekonomik kriz, finans ve inşaat sektörlerinin girdikleri çıkmaz, çevrilmesi her gün daha zorlaşan yüksek dış borç, işsizlik ve pahalılıkla birleşip geniş halk kesimleri için daha çok ezilecekleri, daha güç yaşanacak bir geleceğin işareti.

Afete dönüşen doğa olayları, salgınlar, terör, iç çatışma ve savaşlar sadece insan yaşamını değil doğayı, çevreyi tarih ve kültür varlıklarını ve insan haklarını da tehdit ediyor. Bu koşullar kentleri birbirleriyle ve kırsal çevreleri ile dayanışmaya ve birlikte hareket etmeye zorluyor.

Aslında bu zorunluluk kentlerin örgütlü temsil yapıları olan belediyeler ve Merkezi İdare arasında da geçerli. Merkezin, belediye gibi yereli her an yaşayan örgütlülükler olmadan bu sorumlulukların altından verimli, etkili en önemlisi insancıl biçimde kalkması hayaldir.

Temiz hava, içilebilir su, ekmek, yeterli protein, tuz, elektrik, ulaşım, iletişim, soğuktan korunma, güvenli bir çatı altı, sağlık, eğitim, iş, esenlik ve güvenlik gibi bu en temel ihtiyaçlar kentli insanın ortak-kamusal talepleridir. Hayatın adil, özgür ve insan onuruna yakışır şartlarda yaşanabilmesi için toplumun, devletin ve kentin bunları insanına sağlayacağı var sayılır. Günümüz dünyasında özellikle kentlerde hiç kimse bunları bir başına üretemez, tedarik bile edemez.

Belediyeleri ve kentleri, birçok bakımdan birlikte davranmaya, dayanışmaya ve örgütlü olmaya zorlayacak bir dönemde yaşıyoruz. Bu ilişkilerin kurulması kimi zaman ulusal sınırları aşan ölçeklerde ve belediyelerin yanısıra, ülkeler arasında da gereklidir.

Deprem ve Dayanışma

17 Ağustos1999 Kocaeli ve hemen ardından Atina Depremlerinden sonra Türkiye ve Yunanistan arasında yaşananlar. Deprem dayanışmasının da ötesine geçen, dostane ilişkiler kurulmuş; Ege’de özlenen bir Barış havası yaşanmaya başlamıştı.

Dostane geçen yılların değerini kuşkusuz en çok iki ülkenin sınır kentlerinin sakinleri bilirler.

Anadolu tektoniğini gözlemek ve ileri deprem karşıtı programlar üretebilmek Yunanistan’ın ayrı, Türkiye’nin ayrı çalıştığı bir ortamda mümkün müdür?

Depremleri levha tektoniği kuramı ile açıklayanlar bilirler. Anadolu depremselliği; Anadolu tektonik levhası üzerinde birlikte yaşayan Türk ve Yunan halklarını aynı geminin yolcuları konumuna getirmekte. Sanki suda yüzen bir kütüğün bir ucunda biz diğerinde onlar oturuyor.

Yunanistan’ın batısında, kuzeyden güneye ve Girit Adasının güneyinden doğuya uzanan (Hellenic Trench) Ege Dalma Batma Zonunda, Anadolu Levhasının Afrika Levhası ile gerilime girmesi iki ülkenin depremlerinin nedeni olarak biliniyor.

Yüzlerce yıllık deprem kayıtları, sismik bulgular iki ülkenin birlikte titrediğini çok açık biçimde ortaya koyuyor. Bu ise birlikte davranmayı zorunlu ve kaçınılmaz kılar.

Arz’ın levhaları üzerindeki siyasal sınırları hiç önemsemeden sallanmakta. Üstünde de insanlar; dillerine, dinlerine, renklerine bakmaksızın…” *

Keşke barışmak ve dayanışmak için felaket gerekmese!

***

Belediye kente dair en kapsayıcı örgütlenmedir. Bu kentsel örgütün; doğal afet, toplumsal ve ekonomik kriz, kıtlık, yoksulluk, kitlesel göç, açlık, kargaşa, çatışma, savaş vb. zor zamanlarda, toplumsal ihtiyaçların ortaya çıkardığı her tür sorumluluğa hazır olması beklenir.

Hayat, mevzuat ve kaynak kısıtlaması tanımaz.