Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet gazetesindeki köşesinden evrim teorisine çatan Nuray Mert’in ardından şimdi de şair Ataol Behramoğlu’nun aynı gazetede yaptığı Meral Akşener güzellemesi tartışılıyor. Nuray Mert’in evrime dair yazdıklarını çok derinlemesine tartışmanın anlamsızlığını henüz “teorinin” kelime anlamının dahi ne olduğu konusundaki yanlış tariflerini görünce anlayabilmek mümkün. Evrim karşıtlarının tamamının yapmak zorunda olduğu “kendinden son derece emin bir halde bilgisizlik üzerinden atıp tutmayı” Nuray Mert de yapmış ve bu yönüyle hiçbir şekilde ciddiye alınmamayı sonuna kadar hak etmişti. Onu evrime dair cehaletiyle baş başa bırakıp Cumhuriyet gazetesinin kısa süre öncesinde yaşadığı ikinci talihsizliği biraz da olsa tartışmakta fayda var. Burada tartışmadan kast edilen şey elbette Ataol Behramoğlu’nun siyasal tercihi falan değil. Kendisi pekâlâ eski ülkücü, bir ara DYP’li, sonradan AKP’li, sonra tekrar ülkücü ve son olarak da yeni kurulacak özü sözü sağ olan bir partinin siyasetçisi Meral Akşener’i destekleyebilir. Tartışmaya konu olan şey nedir diye sorarsanız; şimdiye kadar elde ettiği varı yoğu her şeyi, gittiği her yerde gördüğü “itibarı” yıllardır kullandığı sol jargona, politik geçmişine ve şiirlerini sahiplenen bu ülkenin aydınlığını, bağımsızlığını, özgürlüğü, eşitliği ve adaleti savunan kesimlerine borçluyken yüzünü MHP’lilere dönmesidir. Kimse yeni kurulan bu partiyi bu memlekete “yeni” diye yutturmaya kalkışmaz herhalde. Bu yeninin makyajlanmış MHP’den başka bir şey olmadığını Ataol Behramoğlu’da biliyordur muhakkak. Çiller dönemi karanlığından -ki bu dönem yüzlerce faili meçhulün yaşandığı döneme denk düşer- gururla bahseden Akşener’i herkes gibi şair de iyi tanıyor olmalı. Gerçi Çiller’in başbakan olduğu zaman heyecanla Çiller için de benzer bir yazıyı yazma kararı aldığını fakat sonradan vazgeçtiğini de itiraf etmesinden belli ki Behramoğlu’nun sağa eğilimi yeni değil.

Behramoğlu’nun Akşener’in konuşmasından altını çizdiği noktaların başında Akşener’in dış politikada “bilgi ve görgüye dayalı bir akla ihtiyaç olduğu” söylemi. Gülsek mi ağlasak mı bilemedim. Akşener’in söylediği kendi açısından yeterlidir elbette ama Behramoğlu’nun bağımsızlıkçı, tüm emperyalist kurumlarla ilişkiyi kesebilecek bir dış politikadan ziyade bu alanda bir bilgi ve görgü eksikliğini önemsemiş olması anlaşılır değil. Demek ki dış politikaya yön verenler biraz bilgili ve görgülü olsa mevcut icraatlarda herhangi bir sorun kalmayacak. Ataol Behramoğlu’nun altını çizdiği yeni partinin halka dış politika vaadi de görgü çerçevesinde yürütülecek gerilim ve savaşlar mı dersiniz? Hollanda’ya kızıp portakal bıçaklayan bir siyasal yapı ile Çin’e sinirlenip gördükleri her çekik gözlüye saldıranları bilgi ve görgü başlıklarında birbirlerinden ayırt etmenin çok güç olduğu hayli açık. Ancak Behramoğlu’nun böylesine sığ bir dış politika tarifinin altını özellikle çizmesini anlayabilmek şüphesiz daha büyük bir meziyet istiyor.

Ataol Behramoğlu’nun şiirine ve edebiyata katkılarına, entelektüel birikimine söz söylemek haddime değil. Muhtemeldir ki yıllar sonra da şiirleri insanlar tarafından hala okunuyor olacaktır. Ama şimdiye dek ürettiklerini değerli kılan ne varsa onlara sırtını dönmüş bir şaire eleştiri yapma hakkım da vardır sanırım. Sanat dünyasında memleketin yaşadığı siyasal gelişmeler karşısında dik durabilmek, ilkeli kalabilmek sanat eserini üretmek kadar zor bir iş olsa gerek. Bunu özellikle son yıllarda yaşayarak görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı davetlerine koşa koşa giden, dün kara dediğine bugün AK diyen, hiç fikri sorulmadığı halde birilerinin gözüne girme hevesiyle art arda röportajlar yapıp dizilerde rol kapmayı, kendilerine konserler bağlamayı başarabilen bir dolu ünlüyü hemen her gün ekranlarda görüyoruz. Elbette Behramoğlu iktidara sarılmış değil. Onun sarıldığı “yeni” sandığı “muhalefet”. Yaşadığı bu sapmanın ucunda herhangi bir ekonomik ya da siyasal rant derdinin olduğunu söylemek de acımasızca olur. Hakkını teslim edelim.

Sanırım sorunun tarifini yine edebiyatın içerisinde bulabiliriz. Yusuf Atılgan Anayurt Oteli’nde otelin adının neden Anayurt olduğunu sorguladığı bölümde söylüyor: Mahçup milliyetçilik… Geçtiğimiz genel seçimler döneminde (Haziran 2015 ) memlekette ciddi bir muhalefet kesimini etrafında toplayan HDP’yi yerden yere vuran “solcu” şair, CHP’nin Adalet Yürüyüşü gibi milyonlarca kişiyi harekete geçirdiği bir işin ardından ilerletmeye çalıştığı, üzüm mitingi vs yaptığı bir süreçte ortaya çıkıp Akşener’e sonsuz desteğini açıkladı.

Bu memleket yakın sayılabilecek bir geçmişte yetmez ama evetçileri gördü, onların demokrasi anlayışının ne olup olmadığını da her gün yaşayarak öğrenmeye devam ediyoruz. Yani kıbleyi şaşıranlara yabancı değiliz demek istiyorum. Şimdi şaire yolun açık olsun demekten başka yapacak bir şey yok. Ama unutulmamalı ki özgürlüğe, bağımsızlığa, barışa, eşitliğe yazılmış şiirler gün gelir kendi sahiplerini utandırmayı da başarır.